Arjantin'de, 19. yüzyılda Afrika kökenli kölelerin başlattığı, Buenos Aires'in yoksul ve işçi sınıfının geliştirdiği ilk eşli dans türlerinden tango, günümüzde adeta aşkı simgeliyor. Buenos Aires'in özellikle 19. yüzyılda Afrika köleciliğinin önemli merkezlerinden biri haline geldiği dönemde şehrin nüfusunun dörtte birini köleler oluşturuyordu. Ancak diğer sömürgeleştirilmiş ülkelerin çoğunun aksine, Arjantin'de bu köleler kültürel ritüellerini gerçekleştirmede özgür bırakılmıştı. Candombe müziği ve dansı o dönemin önemli ritüellerindendi. Köleliğin yasaklanmasının ardından Candombe, Küba kökenli habanera, Avrupa kökenli vals ve polka danslarıyla kaynaşarak tangoya dönüştü. Dans tarihiyle doğaçlamayı tanıştıran ilk eşli dans olan tangonun, 20. yüzyılda gelişmeye başlayan eşli danslara etkisi büyük oldu. İlk yıllarda "tango criollo" veya "basit tango" olarak bilinen tangonun, günümüzde "Amerikan" ve "uluslararası tango" stilleri, "Fin tangosu", "Çin tangosu" gibi çeşitli türler gelişti. Ancak orijinal tango, doğduğu toprakların adıyla, "Arjantin tangosu" olarak anılıyor. 2009 yılında, UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras listesine dahil edilen tangonun, temel çalgısı Alman icadı olan fakat ismini Arjantin tangosuyla duyuran "bandoneon"dur. Avrupa'ya gelen tango çok geçmeden o dönemde Türkiye'de ortaya çıkar. Tangonun, 1920'lerin ortalarında Türkiye'de duyulmaya başlamasında Necip Celal, 1928 yılında yazdığı ilk Türk tangosu "Mazi"nin 1932 senesinde Seyyan Hanım tarafından plağa okunmasıyla başlayan sürecin etkisi adeta yadsınamaz.
1938-1951 seneleri arasında Türkiye'de konserler veren Eduardo Bianco Orkestrası ve İstanbul Park Otel Orkestrası, Türkiye'de tangonun temelinin oluşmasında önemli bir rol oynadı. Bandoneonist, orkestra şefi ve düzenleyici Orhan Avşar'ın da Türkiye'de tango sevgisi üzerinde çok ciddi bir etkisi oldu. Tangonun Türkiye'de sevildiğinin en önemli göstergesi eski ve unutulamayan bir sevgiliyi anlatıyor olmasına rağmen "La Cumparsita"nın düğünlerin vazgeçilmez açılış parçası olmasıdır. (AA)