Bir 16 Mart daha geride kaldı. Yine nutuklar yine aynı söylem diyeceksiniz, bir olasılık.
Bir 16 Mart daha geride kaldı. Yine nutuklar yine aynı söylem diyeceksiniz, bir olasılık.
Hayır, hayır! Umutsuz olmaya gerek yok, umutsuzluk iyice bitmektir. Bardağın dolu taraflarını da görerek dünden bugünden ders çıkararak daha ileriye, daha iyiye, daha güzele ve daha doğruya ama umutla, gururla…
Öncelikle dünyayı akla karaya ayırmak sağlıklı bir düşünme yolu değil. Zıtlar bir arada. Nice kötülükleri, zulümleri, kargaşayı, meseleyi görmüş geçirmiş toplumumuzun umutsuz olma hakkı yoktur. Umutla yarınlara ama bugünden akılla, bilimle ve inançla çalışarak…
Umutsuz olmaya hiç mi hiç ama hiç hakkımız yok. Umutsuzluk bitmektir.
Peki neden umutsuz olmayacağız?
Öncelikle başardığımız birçok iş var. Kim ne çemkirirse çemkirsin ne söylerse söylesin yarınları umutla daha güzel, daha iyi ve daha doğru kuracak gücümüz var. Doğru yolumuz uzun, gençlerimiz var, ders alacağımız deneyimlerimiz var! Umutla ama umutla yarınlara…
Ancak umutlu olmak için eğitime çekidüzen vermeliyiz ve öğretmen yetiştirmeden başlamalıyız. Öncelikle bu konularda ilkelerimizin olması bir gereklilik. Bu ilkeler daha çok şöyle ifade edilebilir: Kısaca bunlara “PABDİL” denilebilir.
Pragmatik olmak zorundayız. Öğretmen yetiştirme az laf, çok iş istemektedir. Okullarımız pragmatik felsefeye uygun oluşturulmak zorundadır. Efendim, Avrupa şöyle… Yok efendim, milli yerli falan filan… Sürekli ideolojik ve sığ, polemikçi tartışmalarla varılacak yer ne anyadır ne Konya; olsa olsa lafügüzaf ve çatışan toplumdur. İşe gidiyormuşuz gibi yaparak öğretmen yetiştiremeyiz. Öğretmen yetiştirme uygulama ağırlıklı ve nitelikli tutulmalıdır. Köy enstitüleri, öğretmen okulları, eğitim enstitüleri ve yüksek öğretmen okulları örneklerinden ders çıkarmalıyız.
Akılcı olmalıyız. Eğitimin her alanında akılcılığı kılavuz edinen, akıllıca iş yapan, üretken, etkili ve verimli öğretmen adaylarımız olmalı. Öğretmen yetiştirme programının her aşaması amaçlarımızı gerçekleştirmeye yönelen, içerik, uygulamalı öğrenme ve öğretme süreçleri ile geçerli ve güvenilir ölçme değerlendirmeyi temel almalıdır. Çoktan seçmeli soruyla öğretmen yetiştirme bir arpa boy yol alamaz.
Bilim tek yol göstericimiz ve bilimsellik tek yolumuz olmalıdır. Kuşkusuz tek yolculuk pek doğru bulunamaz ancak burada kastımız tüm görüş, bakış ve anlayışların mutlak doğruculuk yanlışlığından kurtulmasının yolunun bilim olduğudur. Öğretmen yetiştirme sistemini kurgularken, uygularken ve öğretmen yetiştirmenin her sürecinde bilimsel araştırma ve uygulamalardan asla ödün verilmemelidir. Bu bağlamda her türlü salt ideolojik yanlılığa dayalı aktif politik yargıları saf dışı etmek zorundayız.
Demokrasiyi tüm kurum, kuruluş ve ilkeleriyle pratiğe dökmeliyiz. Artık sadece bizim mahallede demokrat olmayı bırakmalı; tüm toplumu alabildiğince ileriye taşıyacak bir anlayışla demokratik olma zamanı gelmiş ve geçmiştir. Okul, sınıf uygarca hak, yetki ve sorumluğunu bilen insanı yetiştirmeyi amaçlamalıdır. Rabbena hep bana veya 3M misali her şeye “müsait” yüzde 51 demokratı olmanın çözüm olmadığını öğrenmeliyiz. Unutmamak gerekir ki mahalle demokratı olmak ya kendine demokrat olmak demokrasinin en büyük karşıtlığıdır. Okullarımız için aktif siyasetten steril edilmiş ortak bir vizyon oluşturmak yarınlarımız için bir gerekliliktir. Basit, sığ politik tartışmalar içinde okuma yazma bilmeyen, çarpım tablosundan bihaber lise mezunları yetiştirmedik mi?
İdealizm olmaksızın iyi bir öğretmen olmak olanaksızdır. Çalıkuşu’ndaki Feride’yi bilmeksizin; köy enstitüleri gerçeğinin farkına varmaksızın, Mahmut Makal, Aşık Veysel ve İsmail Hakkı Tonguç’u anlamaksızın; Tarık Buğra’yı algılamaksızın nitelikli öğretmen olmak olanaklı değildir. Öğretmen olmak, yarını inşa etmektir. Öğretmen olmak gençleri, ülke yer altı ve yer üstü kaynaklarını sahiplenmek; insan kaynağına can olmaktır.
Laiklik eğitim sisteminin ve öğretmen yetiştirmenin can damarıdır. Laikliğin üçlemesini unutmamak gerek. Birincisi din ve devlet işlerini birbirinden ayrı tutmak. İkincisi devletin tüm din ve inanç gruplarına eşit uzaklıkta olması. Üçüncüsü ise yurttaşların din, inanç ve ibadetlerini yerine getirmesinin güvencesi olması; bu hak ve özgürlüğünü kullanma olanağıdır. Bu ilkelere dayalı bir sistem yaratılamazsa geleceğimizin karanlık olacağı açıktır. Unutmamak gerekir ki saf, temiz ve yüce dini duygular özgürlükçü bir laiklikle olanaklıdır.
Tüm uğraşılara rağmen öğretmen yetiştirmede neden başarısız oluyoruz?
Aslında tümüyle başarısızız demek haksızlık olur. Ancak çok iyi de değiliz. Şu noktalara dikkat çekmeliyiz:
* Okullarda işe gitmeyip işe gidiyormuşuz gibi bir kurumsal kültür egemen oldu sanki 2000’lerle birlikte.
* Pedagojik formasyon sertifika programları öğretmen yetiştirmenin tarihsel yüz karasıdır.
* Akademisyenler meslek elemanı yetiştirme ile araştırma iş yükü altında ezilmekte, okulculuk ikinci plana itilmektedir. Bu bağlamda öğretim programı ve akademik yükseltme koşullarının tez elden gözden geçirilmesi bir gerekliliktir.
* Okul öncesi ve sınıf öğretmeni yetiştirme programlarının, programlara öğrenci girişi, program süreç ve ölçme değerlendirme boyutları ile yeniden yapılandırmaya tabi tutulması tartışılmalıdır.
Öğretmenin başarısında önemli bir değişken; mesleki statü ve özlük hakları
Öğretmen yetiştirme ve başarısını tartışırken önemli bir konuyu atlıyoruz gibi. Şöyle ki konuyu salt eğitim fakültelerine yönelik eleştirilerle çözemeyiz. Öğretmen yetiştirme sorununa salt fakülteleri suçlama odaklı bakış da yanlış. Mezun öğretmen adayı atandığı okulda inanın yalnız. Barınma, beslenme sorunları… Politize edilerek ötekileştirilen genç öğretmen, yok edilen mesleki dayanışma duygusu…
Durmak yok, öğretmen yetiştirmeyi yazmaya devam…
Meseleye biraz da bu açıdan baksak… Ne dersiniz?