Eskişehir Doğa ve Yaşam Platformu, Alpagut-Atalan Altın Madeni Projesi’nin 9 Nisan’da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nda yapılacak olan İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu (İDK) toplantısı öncesinde, Eskişehir-Bilecik Tabip Odası (EBTO) binasında açıklama yaptı. TEMA Vakfı Kıdemli Savunuculuk Koordinatörü Onur Küçük, platform adına konuşan Filiz Fatma Özkoç ve Uygar Kurtçu , Avukat Mert Yedek, Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Selma Güder proje kapsamında planlanan madencilik faaliyetlerinin bölgedeki su kaynakları, tarım alanları, ekosistem üzerindeki etkilerine dair değerlendirmelerde bulundu.

DOĞA YOK OLACAK
TEMA Vakfı Kıdemli Savunuculuk Koordinatörü Onur Küçük, maden alanında 10 yıl boyunca siyanürleme işlemi yapılacağını aktararak,“Tüm süreç açık havada gerçekleşecek. Bu bizim için sadece bir madencilik projesi değil. Çünkü her şey ocak, pasa depolama, yığın liç alanı açıkta. Tüm kimyasallar doğrudan hava ve su ile temas ediyor. Sürekli bir atık oluşacak ve toprak kalitesi her geçen gün düşecek. Orman alanları bozulacak. Bölgede endemik türler, yaban hayatı ve çok çeşitli bitkiler var. Hepsi olumsuz etkilenecek. Ama en büyük sorunlardan biri su. Siyanür, suyla birlikte uygulanmak zorunda” ifadelerini kullandı.

SU KAYNAKLARIMIZ TEHDİT ALTINDA
Maden şirketinin “Tesis tam kapasiteye ulaştığında yıllık 9.4 milyon su tüketecek”bilgisine atıfta bulunan Küçük, “Bu çok ciddi bir rakam. Bir örnek vereyim: Çanakkale’de yürüttüğümüz bir davada, 4.1 milyon tonluk yıllık su kullanımı için bilim insanları ‘bu çok büyük bir rakam’ demişti. Burada bunun iki katından fazla su kullanılacak. Peki bu su nereden alınacak? Şirket net bilgi vermiyor. ‘İstersem Sakarya Nehri’nden alırım, istersem kuyulardan, istersem Tarımsal Sulama Yönetimi’nden’ diyor. Ancak ne kadarını nereden alacağını söylemiyor. Bu da Sakarya Nehri'ni ve yeraltı sularını ciddi şekilde tehdit ediyor” dedi.

MESELE SADECE MADEN DEĞİL
Eskişehir Doğa ve Yaşam Platformu adına konuşan Uygar Kurtçu, yapılmak istenen maden projesinin çok büyük bir alan olduğunu dile getirerek,“Madenler yayıldıkları yerde kanser hücresi gibi genişliyorlar.Eskişehir’de maden projelerine destek veren, ‘kalkınma’ argümanıyla savunanlar da var. Ama mesele sadece maden değil. Bu proje hayata geçtiği anda Sakarya Vadisi boyunca yayılacak. O noktadan sonra ne insan kalır, ne tarım, ne hayvancılık, ne de bu bölgenin o muhteşem doğası. Bizim verdiğimiz mücadelenin özü de bu zaten: Bu yıkımın önüne geçmek” dedi.
YAŞAMDAN ESER KALMAYACAK
Platformun geçtiğimiz günlerde Uşak Kışladağ Altın Madeni’ne gittiğini kaydeden Kurtçu,“Orası artık neredeyse şehir büyüklüğünde bir maden sahası. İnsan kalmamış, çalışanlar dışında kimse yaşamıyor. Bütün köyler boşalmış durumda. Orada yaşam imkansız çünkü sürekli toz, duman, hafriyat, patlatmalar var. Bu ortamda barınmak mümkün değil. Verdiğimiz mücadele aslında Sakarya Vadisi’nin tamamını koruma mücadelesidir.Sakarya Vadisi, yılın dört mevsimi ürün alınabilen çok verimli bir bölge. Eskişehir ve Türkiye için büyük bir tarımsal değere sahip. İstanbul’un sebze ihtiyacının yüzde 20’si bu bölgeden karşılanıyor. Hatta bir toplantıda yetkililer şunu söylemişti: ‘Bu proje hayata geçerse rokanın bile tadı kalmayacak.’ Biz de bunu söylüyoruz: Sadece roka değil, hiçbir şey kalmayacak” ifadelerini kullandı.
ALAN 9 MAHALLE BÜYÜKLÜĞÜNDE
Eskişehir Doğa ve Yaşam Platformu adına konuşan Filiz Fatma Özkoç, maden projesinin düşünüldüğü bölgenin Eskişehir’e sadece 20 km uzaklıkta olduğunu dile getirerek, “Orası üretken, doğasıyla öne çıkan, mikroklima özelliği olan çok özel bir yer. Projenin büyüklüğü çok dikkat çekici. Madenin ruhsat alanı 18.4 kilometrekare. Bu Eskişehir’deki 9 mahallenin toplam yüz ölçümüne denk. Liç alanı 1.12 kilometrekare. Bu da Gökmeydan Mahallesi kadar bir alan. Ocak alanı ise 1 kilometrekare, yani Vişnelik Mahallesi büyüklüğünde. Açılacak ocağın derinliği 480 metre, yani yaklaşık 160 katlı bir apartman kadar. ÇED raporuna göre 10 yıllık bir kazı sürecinden söz ediliyor ama bu projeler genelde uzar. Toplamda 120 milyon ton malzeme çıkarılacak. Bu, 30 tonluk 4 milyon kamyon yükü demek. En kritik mesele ise su. Proje kapsamında yaklaşık 10 milyon ton su kullanılacak. Bu miktar, Eskişehir’in yıllık içme ve kullanma suyunun 5’te 1’i kadar. Peki bu su nereden gelecek? Bölgedeki derelerden, yer altı sularından ve Sakarya Nehri’nden” ifadelerini kullandı.
TEHLİKE GEÇMİŞ DEĞİL
Özkoç, maden projesini kent adına sürekli gündemde tutmak istediklerini belirterek, “Buralarda yetişen ürünler İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerin pazarlarına gidiyor. Yani sadece Eskişehir için değil, ülke genelinde önemli bir üretim alanı. Burada bir ekosistem var vebozulacak. Üstelik altın siyanürle ayrıştırılacak. Bu çok ciddi bir tehlike. Alpagut-Atalan’daki ÇED dosyası yenilendi. Sarıcakaya’daki proje iptal edilmişti ama şirketin tekrar başvuracağı söyleniyor. Yani kısacası bu tehlike henüz geçmiş değil” diye konuştu.
KRİTİK BİR SÜREÇ VAR
Eskişehir için hayati bir öneme sahip projenin nihai değerlendirmesinin 9 Nisan günü gerçekleştirileceğini kaydeden Avukat Mert Yedek, “Bu toplantı, projenin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) sürecinde son aşama niteliğinde. Bu nedenle Eskişehir için çok kritik bir süreç yaşanıyor.Bizler de çevresel ve teknik itirazlarımızı sunacağız. Bu projenin ÇED sürecinin sonlandırılması gerektiğini ve Eskişehir için ciddi bir tehdit oluşturduğunu savunacağız” ifadelerini kullandı.
GERİ DÖNÜŞÜ YOK
Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Selma Güder, olayı yerel değil global düşündüklerini ifade ederek, “Verimli bir şekilde tarım yapılabilmesi için 40-45 santim toprak tabakası gerekiyor ve bu da dünyamızda 25 ila 30 milyon yılda oluşuyor. Bu topraklarda insan olduğu için, yaşam olduğu için, üretim olduğu için bu bölge çok önemli.Toprak, teknolojik olarak üretilebilen bir varlık değil. Geri dönüşü yok.Bizim önceliğimiz yaşam. Önceliğimiz tarım. Önceliğimiz su. Çünkü başka bir Eskişehir yok, başka bir Sakarya Vadisi yok, başka bir dünya yok” diye konuştu.
KENTİN YÜZDE 71’İ RUHSATLI
Eskişehir’de yapılması planlanan maden projelerinin son derece ciddi bir projeler olduğuna dikkat çeken Güder,“Bu bölge, tarımsal anlamda Türkiye’de mikroklima özelliği taşıyan sadece üç yerden biri. Ve burada yılda altı kez ürün alınabiliyor. Mesela roka. Yılda altı defa hasat ediliyor bu topraklarda. Arkadaşlarımın bahsettiği gibi, bu projede söz konusu olan metalik madencilik. Yani dördüncü sınıf madenler: Altın, gümüş, bakır gibi. Eskişehir’in yüzde 71’i şu anda madenlere ruhsatlı. Bu rakam bile başlı başına bir tehlike sinyali” dedi.