Öncelikle Köy Enstitüleri üzerine üçüncü kez bir yazı yazdığımdan biraz da olsa sizleri sıkmış olabilirim
Öncelikle Köy Enstitüleri üzerine üçüncü kez bir yazı yazdığımdan biraz da olsa sizleri sıkmış olabilirim. Ancak genelde yazıları eğitim ve yönetim üzerine kurgulamaya çalışıyorum. Daha açıkçası sosyal, ekonomik ve politik yönleriyle eğitim ve eğitim yönetimini çiziktirmeye çalışıyorum. Özür dileyerek başlayalım, diyelim.
* * *
Köy Enstitüleri öyle kolayına bırakılacak bir konu değil. Bugün için o yoksul, çorak Anadolu topraklarından körpecik halk çocuklarını eli iş, bilgi, beceri ve tutumlarıyla örnek; gönlü yurt ve insanlık sevgisi dolu kişilikler olarak yetiştirmek öylesine kolay geçiştirilecek iş değildir. Garip yurt çocuklarına okuma, yazma, matematik, sosyoloji okutacaksın üstüne üstlük duvarcı, terzi, elektrikçi, ziraatçı, sağlıkçı yapacaksın. Üstüne üstlük sağlam bir karakter eğitimi…
İşin özü beş temel düşünceyi bir bakıma birleştirmektir, Köy Enstitüleri.
Birincisi, ulusal bağımsızlık ve çağdaş uygarlık hedefidir.
Bu noktada Cumhuriyet devrimi ile bütünleştirilmiş, çağdaş uygarlığı amaçlamış yeni toplumun kırsal alana, köye ulaşma mücadelesi... Buna Enstitülerin düşünsel alt yapısı veya bugünkü eğitim bilim bağlamında uzak amaçları da denilebilir. Özellikle Enstitülerin milli ve yerli olmadığı safsatadır. Marşları, eğitim anlayışı ve yurt ile insanlık sevgisiyle Enstitüler hem yerli hem de millidir. Enstitüler aynı zamanda evrensel nitelik de gösterirler. Şöyle ki klasiklerin okutulması, bilimsellik, evrensel sanat kollarına yer verilişi iyi örneklerdir.
İkincisi, kırsal alana iş okulu, politeknik anlayışla iş gücü yetiştirmektir.
Bu konuda Aslan ve Topçu (2010) bakın ne diyorlar?
Özünde politeknik eğitimle bireyin bedensel, zihinsel ve üretime yönelik olarak kapasitesinin geliştirilmesi ve çok yönlü eğitimi amaçlanmıştır. Politeknik eğitim bazı ülkelerde iş ve meslek eğitimi şeklinde gelişim gösterirken bazı Doğu Blok’u ülkelerinde daha çok üretime yönelik ve çok yönlü kişiliğin geliştirilmesi amacıyla uygulanmaya çalışılmıştır. Politeknik okullar salt sosyalist ülkelerde görülen okullar da değildir. Liberal ekonominin ve kapitalist modelin egemen olduğu diğer birçok ülkede de bireyleri çok yönlü ve mesleki alanlarda yetiştirmek için politeknik okullar açılmıştır.
Bize dönersek, Köy Enstitüleri de kısmen bu modele benzetilebilir. Bu konuda şu kesinlikle eklenmelidir. Köy Enstitülerinin politeknik niteliklerinin yanında ilerlemeci, pragmatik ve ulusal nitelikleri daha baskındır. Okul yaşamla birleştirilerek hem şimdiye hem de geleceğe yönelik bir sistem oluşturularak eğitimin ayaklarının yere değmesi olanaklı kılınmıştır. Politeknik nitelik kısmi bir nitelik olup ağırlık ulusal gereksinimlere yanıt veren pragmatik yöndür.
Üçüncüsü, köye öğretmen, tarımcı, sağlıkçı niteliklerine sahip aydın bir temsilci göndermektir.
Bu yolla bir taşla çok kuş vurulmuş hem ülke beşerî sermayesi geliştirilmiş hem de yararcılık temel alınmıştır. Yüz yıllardır karanlığa terk edilmiş köye köylüye derman olacak özüyle sözüyle ulusal bir projedir Köy Enstitüleri… Toprağa su, kulağa ses, yüreğe sevgi, cana derman, insana candır…
Dördüncüsü, öğretim, eğitim ve sanatın iç içeliğinin örnek alınmış olmasıdır.
Köy Enstitüleri klasik alışa gelinen öğretim ve pratik öğrenme, iş okulu ile kalmamıştır. Bunların yanında güzel sanatlar eğitimine önem verilmiş olması Köy Enstitülerinin bir başka niteliğidir. Bu durum Enstitüleri, klasik politeknik okul ve sosyalist blok iş okullarından ayrı kılmıştır.
Beşincisi, karma eğitime yer verilmiş olmasıdır. Kırklı yıllarda henüz gereksiz ve yersiz köhne muhafazakarlığa rağmen kız ve erkeklerin bir arada okutuluyor olması önemli bir gelişmedir. Bu noktada yapılan eleştiriler toprak ağaları ile Türklükle hiç bir ilişkisi olmayan geri kalmışlığın ürünüdür. Sözüm ona çoğu çağdaş ülkeden önce kadınlara seçme seçilme olanağı veren önderin ülkesine bunun dışında ne yakışabilirdi Allah aşkına?
“Hocam hep eskiye takılıyorsun gibi geliyor.” diyenler var içinizde.
Hayır, hayır, hayır!
Bakın tartışılması, araştırılması ve yeniden gözden geçirilmesi koşuluyla neler öneriyorum?
* Zorunlu eğitim beş artı üç sistemiyle sekiz yıl olmalıdır.
* Sekiz yılın sonunda ilçeler düzeyinde bitirme yeterlik sınavı yapılmalıdır.
* Okullarda ciddi ders işlenmesi kesinlikle sağlanmalıdır.
* Salla başı, al maaşı tipi öğretmenlik anlayışına olanak verilmemelidir.
* Öğretmenlik mesleği hizmet öncesinden başlayarak demokratik, disiplinli ve pragmatik tutulmalıdır.
* Öğretmen yetiştirmede okul öncesi ve sınıf öğretmenliği ayrı okullar olarak temel eğitime öğretmen yetiştiren kurumlar olarak örgütlenmelidir.
* Ortaöğretim kurumları alabildiğince çeşitlendirilmeli; iş ciddiye alınmalıdır.
* Eğitim özellikle kamu kurumlarında sürekli nitelik yitirmektedir. Buna karşılık özel okulların kimileri için de “Paran kadar okursun.” anlayışının egemen olduğu algısı baskın gibi. İki durum bu iki farklı okul türlerimiz için olumsuz bir durumdur. Bu sorunları çözmek için kafa yormamız bir gereklilikten öte zorunluluktur.
* Üniversitelerin yönetim sistemleri yasası ve uygulamalar A’dan Z’ye gözden geçirilmelidir. Rektör ve dekanların atanmasında akılcı yeni yol bulmak zorunluluktur. Yoksa bu kurumlarımız adım adım iyice politize edilip tükenmeye doğru itilecektir.
* Hazreti Ömer’in dediği gibi karakter pahalı mülktür, ucuz insanlarda bulunmaz. İnsan yetiştirme sistemimizi bilgi, beceri ve tutum düzeyleriyle nitelikli yurttaş yetişmeye yönelik bütünüyle gözden geçirilmelidir. Alabildiğince ortak paydayı büyüten ulusal ve evrenselliğin sentezi yeni eğitim programına ihtiyaç olduğu açıktır.
* Tüm kamu görevlerine adil ve nesnel ölçütlere göre atama yapılmalıdır.
* Din, aile, siyaset, ekonomi, hukukun birer toplumsal kurum olarak kendilerine özgü nitelikleri bulunmaktadır. Bu kurumların kendilerine özgülükleri içinde din ve devlet işlerinin ayrıklığına çok ama çok özen gösterilmesi kaçınılmaz bir doğrudur. Din, inanç ve vicdan özgündür ve kendi mecrasında olmalıdır. Kutsalları siyaset, ticaret ve kamu yönetiminde kullanmak en çok kutsalları olumsuz etkilemektedir.
* Çevre, sosyal güvenlik hiç ama hiç savsaklanmamalıdır.
* Sağlık, sağlık ve sağlık!
Sevgiyle, sağlıkla, dostlukla…
KAYNAKÇA
Aslan, B. ve Topçu, İ. (2010). Politeknik eğitimin ortaya çıkışı ve uygulamaları. E-Uluslararası Eğitim Araştırmaları Dergisi, 1 (2), 17-34. Erişim adresi: http://www.e-ijer.com/en/download/article-file/89707