Eğitim konusunda onca geçen seksen yıla rağmen hala tartışılan Köy Enstitülerini yazmaya devam ediyoruz. Bunca yıla rağmen hala konuşulma nedenleri neler?
Eğitim konusunda onca geçen seksen yıla rağmen hala tartışılan Köy Enstitülerini yazmaya devam ediyoruz. Bunca yıla rağmen hala konuşulma nedenleri neler?
Öncelikle Ulusal Kurtuluş ve Anadolu ihtilalinin kendine özgülüğü, özgünlüğü... Şöyle ki…
Cumhuriyet devrimi Avrupa coğrafyasından farklı bir gelişme göstermiş. Kıta Avrupası ile Yeni Kıta yüzyılları bulan Rönesans, Reform, Aydınlanma ve sanayi devrimlerini gerçekleştirmiş. Rahmetli Çetin Altan’ın ifadesiyle onlar bunları yakalarken biz ıskalamışız. Bunun sonucu onlar gittikçe zenginleşirken Osmanlı gerilemiş, giderek çöküntüye ramak kalmış.
Osmanlının çözülüşüyle birlikte Ulusal Kurtuluş Mücadelesi ile filizlenen Mustafa Kemal önderliğinin amacı; ulusal bağımsızlıkçı hareketle yeni devlet, yeni toplum oluşmaktadır. Daha 1920’de Meclisi kurarak yeni toplumun sinyalleri verilmiştir. Yeni toplum millet egemenliğini temel alacak ve gerisi sonradan gelecekti.
Kadrosunun bile çoğunluğu hilafetçi olan Mustafa Kemal engin uzak görüşlülüğü ile adım adım Cumhuriyet, laiklik, harf devrimi ile hukukta ve eğitimde dünyaya nice yeni örnekler veriyordu. Çok partili yaşam deneyimleri başarısız olmakla birlikte kafasında kimseciklerin tasavvur bile edemediği yeni toplum vardır Ata’nın… Sovyetlerin yıkılacağını o zamanlar görmek, kadınlara toplumda gerektiği yeri vermek, laikliğin önemini bilerek gereğini yapmak, hilafete gereken dersi vermek… Bunları yazarken bile “Çok büyüksün Gazi!” diye yazasım geldi.
Evet! Gazi çok büyüksün, Gazi! Küçükken derdim ki ya abartıyorlar ya da abartıyoruz. Şimdi okudukça ve deneyim kazandıkça diyorum ki “Çok büyüksün Ata!”. Şimdilerde daha iyi anlamaktayız ki gerçekten çok büyüksün Gazi.
Ancak rahmetli Atatürk ve arkadaşlarının kuşkusuz başardıkları da var başaramadıkları da. Ömrü yetmemiştir Gazi’nin kafasındakileri bütünüyle başarabilmeye. Tüm başarılara rağmen kuşkusuz yüzyılları bulan geri kalmışlık hala tehdittir, hala büyük meseledir. Artık çözüm yeni kuşağa devredilmiştir.
Nasıl başlamışlar işe rahmetliler? Öyle okullar kurgulamalıyız ki bir taşla çok kuş vurmalıyız. Birincisi köye, köylüye yabancı olmayan öğretmen yetiştirilmeli. İkincisi köye tarım ve hayvancılıkta örnek olacak bilgi, beceri ve tutumlara sahip aydın, önder kişi gönderilmeli. Üçüncüsü koruyucu çevre ve sağlık önlemlerinde örnek kişiler yetiştirilmeli. Dördüncüsü sosyal ve ekonomik büyüme ve gelişme için sosyal önderler eğitilmeli. İşte bu görev Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç ile yol arkadaşlarına düşmüştü.
Peki Köy Enstitülerinden hangi dersleri çıkarmalıyız?
* Eğitimle her işi başaramayabiliriz ama işleri başarmak için eğitim olmazsa olmazımızdır.
* Gelişme sürecindeki ülkeler, eğitime gelişmiş ülkelerden daha çok önem vermelidir. Çünkü ellerinde yeterli sermaye ve yetişmiş insan kaynağı yoktur.
* Eğitimi salt bilgi aktarmacı olarak dizayn etmek geri kalmışlıktır. Eğitim A’dan Z’ye sosyal, ekonomik, politik ve psikolojik iyi olmaya yönelik pragmatik olmalıdır.
* Dinlerin özgün, insani ve toplumsal bir gereksinim olduğu asla göz ardı edilmemelidir. Bu bakışla eğitimde laiklik esas alınmalıdır. Din ve vicdan özgürlüğüne odaklı, din insanı yetiştirme özgünlüğü farklı; dini her şeye alet etmek, sosyal, politik ve ekonomik amaçlar için kullanmak farklı şeylerdir.
* Eğitim bilgi, duygu ve hareki yönleriyle bir bütündür. Bu nedenle beden eğitimi, müzik, resim, güzel sanatları ıskalayan sistemler doğru sistemler değildir. Tez elden beden eğitimi, güzel sanatlar, uygulamalı halk bilim, tiyatro ve benzer nice alanla ilgili ders ve uygulamalara ilkokuldan liseye oradan yükseköğretime değin hepsinde yer verilmelidir.
* Kademeler arasındaki geçişte önceki öğretim kurum şartı oluşturulmalı, temel eğitimin hemen ardından mesleki ve akademik liselere dayalı yükseköğretime esnek geçiş sağlanması gözden geçirilmelidir.
* Feodalite ve toprak ağalığı Türkiye’nin önünün açılmasında ve gelişmesinde önemli bir engel olarak çıkmış. Nitekim Enstitülerin kapanmasında baş rolü sömürgeci anlayışlarla iş birliği yapan toprak ağaları oynamışlardır.
* Din eğitimi hem vicdan, inanç özgürlüğüne saygılı hem de laik devletin özgünlüğünü koruyacak biçimde düzenlenmesinde yeni anlayışlara açık olmalıdır. Ancak bunu söylemenin kolay, yapmanın zor olduğu bir başka gerçekliktir.
* Her şeye rağmen Köy Enstitülerinin tarihsel gerçekliği içinde sürekli araştırmaya yönelmeliyiz. Nihai olarak günümüzde uygulamalara yönelik örneklerini pratiğe koymak da bir gereklilikten öte zorunluluk olduğunu da unutmamalıyız
Köy Enstitüleri konusunu nasıl konuşmalıyız, nasıl tartışmalıyız?
Köy Enstitülerini deyim yerindeyse karpuz gibi ortadan ikiye bölünmüş tam karşıt iki grupla tartışıyoruz ya da konuşuyoruz. Unutmamak gerekir ki böylesi tartışmalardan doğru sonuçlar çıkarmak güçtür. Farklılıkları, olumlulukları, olumsuzlukları görerek temelde ders çıkarmayı amaçlayarak konuşmalıyız. Eleştirilere de öz eleştirilere de yer vermeliyiz. Unutmamak gerekir ki tek doğruculuk akılcılık da demokratiklik de değildir. Pratikte yarar sağlamanın yolu, somut durumun somut analizini gerektirir. Bunun yolu da akıl ve bilimdir.
Köy Enstitülerine yönelik yapılan kimi eleştirilere bakılırsa şu noktalar vurgulanabilir:
Genelde eleştirilerden biri öğrencilerin çalıştırılarak emeklerinin sömürüldüğü savıdır. Köylü-şehirli sınıfsal ayrımının yapıldığına, öğretmenlerin maaşının azlığından müdürlerin yetkilerinin büyüklüğüne, kız-erkek öğrencilerin bir arada okumasından din dersinin olmamasına kadar daha pek çok konuda bazen gerçekçi bazen de gerçek dışı eleştiriler yapılmıştır. Enstitülere yönelik eleştirilerde işin bir başka boyutu; Köy Enstitülerinin karşısında olan kişilerin sürekli enstitüleri eleştirmeleri ve bu eleştirilerin ideolojik düşüncelerden dolayı gerçek dışı olduğu düşüncesidir. Kimileri gerçekten bir şeyler gördüğü için, kimileri çıkarlarına ters geldiği için, kimileri başka nedenlerden enstitülerin düşünsel boyutunu eleştirmiştir (Yıldız ve Akandere, 2017).
Tüm eleştirilere karşın böylesi özgün deneyimden ders çıkarmak ve yararlanmak gerekir. Yoksa “Su akar Türk bakar.” misali zaman aleyhimize işlemektedir.
Albert Einstein’ın dediği gibi olmuştur. Bir ulusu yıkmak için atom bombasına veya uzun menzilli füzeye gerek yok, eğitim kalitesini düşürmeniz yeterlidir.
Eleştirileri dikkate almak, doğrularından yararlanmak kuşkusuz doğru yoldur. Ancak Köy Enstitülerini kapatmakla ham meyvenin dalından koparıldığını asla unutmamalıyız.
KAYNAKÇA
Yıldız, N. ve Akandere, O. (2017). Köy Enstitülerinin ideolojik yapısı. Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, 17 (35), 275-316. Erişim adresi: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/474427