Son günlerde eğitim alanının en çok konuşulan sorunlarından biri mülakat. Mülakat konusu özellikle daha nitelikli öğretmen adayını nasıl seçelim sorusuna karşılık çok farklı tartışmaları da beraberinde getirmekte. Konu önceki benzeri uygulamaların, beraberinde daha başka da sorunları doğurması bakımından da dikkat çekici.
Değerli okurlar,
Son günlerde eğitim alanının en çok konuşulan sorunlarından biri mülakat. Mülakat konusu özellikle daha nitelikli öğretmen adayını nasıl seçelim sorusuna karşılık çok farklı tartışmaları da beraberinde getirmekte. Konu önceki benzeri uygulamaların, beraberinde daha başka da sorunları doğurması bakımından da dikkat çekici. Konunun Türkiye'nin yönetim ve siyaseti yürütme anlayışlarından hiç de soyut olmadığı da çok açık…
Mülakata duyulan gereksinimin nedenleri irdelendiğinde, gerekçelerin şu biçimde ifade edilmesi mümkün:
Bakanlığın ifadesine göre; mülakat var olan atama sisteminin adaylar arasından istenilen niteliklere sahip öğretmenler seçemeyişin bir ürünüdür ve mülakat bu sorunu çözmek için bir zorunluluktur görüşü sürekli işlenmekte...
Evet genel olarak bakıldığında var olan öğretmen seçme ve atama sisteminin çok iyi sonuçlar verdiği söylemek mümkün değildir. Kuşkusuz insan kaynakları yönetimi açısından nitelikli personeli seçmek, çok yönlü ve detaylı araştırma ve ölçme değerlendirme süreçlerine ihtiyaç duyar. Nitekim 1982’ye kadar olan dönemde genel olarak öğretmen yetiştirme MEB’in uhdesinde uzun yıllar genelde yatılı okumuş adayların doğrudan atanmasına dayalıdır.
Zaten program ve uygulama süreçleri incelendiğinde de pratiğin o günün koşullarında oldukça başarılı olduğu da görülmektedir. Anılan dönem, yani Cumhuriyet’in kuruluş yıllarından 1975’e kadar olan dönem; Türk eğitim tarihi içinde öğretmen yetiştirme açısından en başarılı olunan dönemlerdir denilebilir. Erken Cumhuriyet ve Köy enstitüleri döneminden mirasla tüm yıpratma ve bozulmalara rağmen daha nitelikli öğretmen yetiştirildiği görüşü genel olarak kabul görmektedir. Ancak 1970'ların ikinci yarısından itibaren gençlik hareketleri içinde, öğretmen yetiştirme aktif olarak günlük, kısır politik tartışmalar içinde güvenilir ve geçerli giriş sınavları ve mülakatlar yapılmasını oldukça güçleşmiştir. Bunun en somut “kötü” örneğini 1976'dan itibaren yapılmaya yeniden başlanan ve 1979 yılına kadar sürdürülen mülakata dayalı öğretmen seçme giriş sınavları oluşturur.
O döneme ait gazete arşivleri kütüphanelerdedir.
O dönemin Hergün, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, Tercüman ve Millî Gazete gibi farklı çizgilerin gazetelerinin manşetlerine bakıldığında durumun son derece vahim olduğu çok açık bir biçimde görülür. Politik kayırmacılık ve torpilin baskın olduğu sınavlarda kurunun yanında yaş da yanar misali “iyi” adaylar da işin ceremesini çektikleri dün gibidir… O dönem, öğretmen yetiştirme en olumsuz dönemini yaşamış ve hızlandırılmış eğitim gibi son derece olumsuz durumlara da sürüklenmiştir…
Yakın dönemde yapılan mülakat sınavlarına ilişkin durum ve duygular da kimi örnekleriyle çok farklı değil gibi… Kamu Personeli Seçme Sınavı’nda oldukça yüksek puan almış olmalarına karşılık, mülakatta elenen adayların sosyal, ekonomik ve psikolojik kayıplarının neler olduğunu bir an düşünsek sanırım önemli dersler çıkarabiliriz.
Toparlarsak, MEB’in ‘öğretmenlerin atamasında mülakat yolunu seçeceğiz’ tercihinin; uygulama örnekleri ve bugünkü sosyal ve politik bölünmüşlük ile gerçeklik dikkate alındığında son derece olumsuz sonuçlara yol açacağı çok açık bir biçimde görünmekte. Bununla birlikte mülakatı uzun süreli tutma, kamera kaydı alma türünden önlemlerin soruna çözüm olacağı da kuşkuludur.
Peki mevcut uygulama daha nitelikli öğretmen seçimi açısından doğru ve tek yol mudur sorusu sorulduğunda yanıt ne? Bu durumda şu noktaları ifade etmek mümkündür:
MEB ve diğer örnekleriyle Türkiye'de mülakat türünde sınavlara güven son derece azdır. O halde ne yapmalı sorusu son derece önemlidir. Olası önerilerin de geçerlilik ve güvenilirlik açısından birçok olumsuzluğu içinde bulundurduğu da başka bir sorun…
Bununla birlikte genel de olsa şu önerilere kulak vermek gerekir gibi…
Tüm eğitim fakülteleri içinde yeni bir Öğretmen Yetiştirme Koordinasyon Kurulu (ÖYKK) oluşturulmalı. ÖYKK; öğretmen yeterlikleri ve Türkiye pratiğini dikkate alarak öğretmen yetiştirmeyi yeniden yapılandırmayı A’dan Z’ye gözden geçirerek yeni bir yapı oluşturmalıdır. Sonrasında seçme ve atama ilke ve yöntemlerini belirlemek ve uygulamaya koymak için MEB’le birlikte çalışılmalıdır.
Dört dörtlük olmasa da çözüm var! Ancak çözüm için öncelikle demokratik, laik ve pragmatik politik tercih ve güce ihtiyaç var!
Şöyle bitirelim, yoksa ölçmede liyakat
Taraflı yol tutarsanız olmaz doğru mülakat
Sanki amacınız sosyal ve politik menfaat
Turan Hoca der ki yapmayalım böyle
Böyle gidersek milli eğitimin sonu iyice felaket
Üç nokta koyalım araştıralım, tartışalım ve doğru yolu bulalım adayları doğru teknik, yöntem ve süreçlerle işe koyalım derim …