Salgın döneminin adım adım yeni normale dönme tartışmaları içinde eğitimle ilgili en çok tartışılan konulardan biri okulların açılması kuşkusuz…
Salgın döneminin adım adım yeni normale dönme tartışmaları içinde eğitimle ilgili en çok tartışılan konulardan biri okulların açılması kuşkusuz… Salgınla birlikte bu noktada en çok üzerinde durulan konular uzaktan eğitim ve yüz yüze eğitimin olumlulukları, olumsuzlukları, yeterlikleri, yetersizlikleri ve oluşan sorunlar ile çözüm yolları desek pek yanlış olmayacak gibi.
Öncelikle salgın döneminde yaşanılan sorunlar üzerine şu noktaları not etmeliyiz:
Salgın gibi bir durumla ilk defa karşılaşmış olmak sorunların çözümünü daha da güçleştirdi. Ayrıca bizzat salgın döneminde hizmetlerin yürütülmesi ve sorunların çözümünde zamanın yönetimi başlı başına bir sorundu. İkincisi, salgının doğrudan iletişim ve üretim süreçlerini engellemesi de bir başka sorun alanıydı. Olağanüstü olarak da adlandırılan bu sürece ilişkin sorunların bir bölümünü şu biçimde sıralayabiliriz:
* Okul öncesinden üniversiteye eğitim kurumlarımızın, öğretmenlerimizin ve diğer çalışanların açık ve uzaktan eğitim deneyimine sahip olmamaları,
* Öğrencilerimizin ve kurumlarımızın açık ve uzaktan eğitim teknolojilerine yeterince sahip olamaması meselesi,
* Açık ve uzaktan eğitime uygun ders içeriklerinin olmayışı ya da eksikliği,
* Açık ve uzaktan eğitimin mühendislik, fen bilimleri, güzel sanatlar gibi alanların kimi dersleri için uygun olmaması gerçeği,
* Uzaktan ölçme ve değerlendirme uygulamalarının doğası ve pratiği gereği hemen hemen tüm alanlar için geçerliği ve güvenirliği yüksek ölçme değerlendirmeye olanak vermemesi,
* Uzaktan eğitimde öğrencinin sosyalleşmesinin adeta sıfırlanması,
* Uzaktan eğitimde öğrenenden çok öğretenin daha da merkezde olması olgusu…
Bu süreçte öğrendiklerimiz ve kazanımlarımız da var kuşkusuz. Kazanım ya da olgulara bakarsak;
* Uzaktan eğitim teknolojilerinin kullanımına ilişkin kazanılanlar,
* Uzaktan eğitim artık zorunlu veya isteğe bağlı olarak eğitim yaşamımızın bir parçası olması,
* Uzaktan eğitim ve yüz yüze eğitim birbirinin antitezleri değil; tamamlayıcıları olması gerçeği,
* Önceden salt uzaktan eğitim yapan birimlerin yeniden yapılanma ve örgünle bütünleşme gereksinimlerinin görülmesi,
* Özel eğitim kurumlarının daha nitelikli program ve uygulamalar geliştirmesi,
* Özel sektörün daha yeni ve nitelikli program ve uygulamalarla üniversite ve kamu sektörünün alternatifi olduğu gerçeği,
* Özel okullar ve üniversiteler arasındaki rekabetin kızışması ve yeni aktörlerin alana giriyor olması…
Okullar açılmalıdır. Tüm sınavlar yüz yüze ve dersin doğasına uygun türlerde yapılmalıdır.
Okullar açılsın mı açılmasın mı tartışması gereksiz fuzuli bir tartışmadır. Okullar artık açılmalıdır. Kuşkusuz süreç farklı sorunlarla dolu zor bir süreçtir. Sağlık her işin başı kuşkusuz. Aşıların ve korumaya yönelik önlemlerin iyi sonuçlar verdiği de bir gerçek…
Aşı olma veya olmama gibi konuların hukuksal boyutu da dikkate alınarak tümümüz okulların açılmasına hazır olmalıyız.
Zaten örgün veya yüz yüze eğitimin nitelik sorunu varken, uzaktan öğretimle eğitime iyice uzaklaşılıyor olması gerçeği,
Her yerde ulaşım, iletişim, basın yayın, yurt, apart, kırtasiye ve kitapçı gibi kimi esnaf ve ticaret erbabın da tez elden ekonomik yaşama aktif biçimde katılımının bir zorunluluk olduğu açık…
Bir durumu kesinlikle gözden ırak tutmamalıyız. Sınavlar ağırlıklı olarak yüz yüze yöntemlerle yapılmalıdır. Kuşkusuz her dersin kendine özgü yönleri var. Ancak geçen üç yarıyılın sınav uygulamalarına bakıldığında sınavların geçerliliği ve güvenilirliği tartışmalıdır. Artık her koşulda örgün, yaygın veya açık öğretim okullarımızda yüz yüze derse uygun klasik ölçme süreçlerine yer vermek zorundayız. Öğrenci veya halk popülizmi ülkenin geleceğini çalmaktadır.
Başka çare var mı? Haydi yurttaşlar aşıya…
Efendim okulların açılması çok soruna neden olacak. Kuvvetli bir hipotez. Ancak işi sıkı tutmak zorundayız. Koruyucu önlemlere zorunlu uymak koşuluyla okullarımızı şu veya bu biçimde açık tutmalıyız. Ticaret erbabı, esnaf, veliler başta olmak üzere herkes okulların açılmasını dört gözle beklemektedir…
Son üç yarı yıl kayıp gibidir… Ancak unutmamak gerekir önlemleri sıkı, öğretim süreçlerini işlevsel, ölçme değerlendirme süreçlerini geçerli ve güvenilir kılmak zorundayız.
Mustafa Kemal ve arkadaşları bi’tanedir…
Afganistan olaylarının kuşkusuz sosyal, ekonomik ve politik yönleriyle çok farklı yorumlayabilirsiniz. Öncelikle şunu vurgulamalıyız. Sosyal ve politik teorilerin laboratuvarı güncel olaylardır. Hipotezlerimizi ya da genel ifadeyle teorilerimizi test ettiğimiz alanlar basitçe bir kimya ya da fizik laboratuvarı değildir. Bu nedenle sosyal, ekonomik ve politik konular üzerine çalışanların son derece dikkatli olması gerektir.
Oligarşik veya monarşist yönetimlerin arkalarına takılan eften püften yorumcular adların önünde hangi san veya unvan olursa olsunlar gaflet veya delalet içindedirler.
Doğru yorum için hipotezlerimizin pratikte doğrulanıp doğrulanmadığına “iyi” bakmak gerekir.
Son yüzyıla bakıldığında tarihin Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını birçok konuda doğrulamış olduğu görülmektedir.
Bakın neler!
* Din ve devlet işleri birbirinden ayrı tutulmalıdır. İşin özü laikliktir.
* Laikliğin olmadığı veya zayıfladığı toplumlar sosyal, ekonomik ve politik olarak ilerleyememekte; dini inançlar ise en ağır hasarı görmekteler…
* Din, inanç, etnik köken ve milliyetçilik üzerinden politika yürütmek çok kolay ama çok mu çok tehlikelidir…
* Siyaset salt bizim istediklerimizin gerçekleştirilmesini amaçlarsa, sistem totaliter bir yapıya dönüşmektedir…
* Devlet tüm alt kimlikleri demokrasi ortak paydasında buluşturabilmeyi başarmak zorundadır…
* Sû uyur emperyalizm uyumaz!
Tarih göstermektedir ki Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları çok büyüktürler. Onlardan sonra gelen kimi kuş beyinlilerimiz Paşa ve arkadaşlarını anlayamamışlardır.
Şimdi Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını daha iyi irdeleme, öğrenme ve anlama zamanıdır…