Adım adım okul öncesinden yükseköğretime değin tüm örgün yaygın eğitim kurumlarında bir ders yılının daha sonuna doğru geliyoruz.
Adım adım okul öncesinden yükseköğretime değin tüm örgün yaygın eğitim kurumlarında bir ders yılının daha sonuna doğru geliyoruz. Şöyle böyle derken bir yılı daha devirdik gibi. Teoride, pratikte neler yaptık neler tartıştık diye genel bir muhasebe yapsak desem…
Öncelikle şunu vurgulamalıyız ki kişi veya kurumlara karşı ön yargı ile başlamak niyetinde olmamalıyız. Zaten basından siyasete, oradan sıradan yaşama kadar herkes herkesle eğri doğru, yalan yanlış, şöyle böyle uğraşıyor. İnanın olanlara bakıldığında sıradan insanlar için gına gelmiş; sormayın.
Öncelikle Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Programının düzenlediği bir söyleşiden söz edeyim. Söyleşide Denizli Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Süleyman İnan konuşmacıydı. “Okullarda Siyaset Öğretilebilir mi? Siyaset Okuryazarlığı Üstüne Düşünceler” konulu söyleşisine orta yerlerinde katılabildim. Söyleşi için kıssadan hisse şunu söyleyeyim: Son derece yararlı. Farklı sesleri dinlemek çok hoş hele hele bu akademik bir ses olunca doyumsuz oluyor. Süleyman Bey’den öğreneceklerimiz var. Hoca diyor ki gençlere, yurttaşlara siyaset öğretilmelidir.
Hoca “Demokratik siyasi anlayışın tüm yurttaşlara kazandırılması bir gerekliliktir.” diyor.
Yurttaşlık bilgisi ve demokrasi eğitiminin sadece yurttaşlık görevlerini değil, hak ve sorumlulukları da öğretmeyi amaçlamasının gerekliliği bir başka öğrendiğim ya da pekiştirdiğim.
Örneklerinden siyasetin de uygulamalı öğretebileceğini kavradım. Çevreye önem verme, empati geliştirme, demokrasiyi kavrama gibi.
Hocanın kitaplarını okumaya ve söyleşilerini izlemeye devam, derim.
* * *
Öncesi ve sonrası ile koronalı dönemde eğitime bir bakış
On beş ayı aşkın bir süredir korona ile boğuşuyoruz. Bu sürecin pratiğe yansımasından şunları çıkardık: Öncelikle anlaşılan, yaşam bizlerin genelgeçer hipotezlerini doğrulamayacak gibi. Çevre kirleniyor, umulmadık yeni felaketler her an kapımızı çalabilir. Bunlar artık sel, deprem ve benzeri felaketlerden farklı olacağa benziyor. Deniz, göl ve ovalarımızın daha çok kirlenmesi gibi. Rantçılar, kayırmacı politikacılar ve ilkesiz sözüm ona sanayi ve ticaret burjuvazisi birlikte ülke olumsuzluklarla iç içe.
Korona bir bakıma bizleri hiç alışık olmadığımız sorunlarla baş başa bıraktı. Adeta bilim kurgu filmlerinin içinde bulduk kendimizi. Görünmeyen bir şey adeta bizleri öldürmeye çalışıyor. Biz de ondan kaçmaya, karşılaşmamaya özetle kendimizi korumaya çalışıyoruz. Yaşarsak daha neler neler göreceğiz misali.
Peki eğitime yansımalar nasıl oldu, diye sorarsak…
Eğri oturalım doğru konuşalım iyi niyetle ne yaparsak yapalım, süreç önemli kayıplarla dolu. Ön yargı ve sloganları aşarsak durum öyle pek sanıldığı gibi basit de değil. Öğrenciler, öğretmenler ve veliler… Tümü ağır sorun ve yükümlülükler altına girdiler.
Koronalı dönemde öğrenme kayıplarımız çok. Dönemin en önemli sorunu uzaktan eğitimin yetersizliği. Kuşkusuz eğitimde teknolojinin kullanımını kimse yadsımıyor. Ancak salt uzaktan eğitimle birçok alanda yeterince nitelikli sonuç alınmadığı da bir gerçek.
Koronalı günler eğitimde sosyal katmanlar arasındaki farklılıkları daha öne çıkardı. Bu noktada iki işleyiş alt gelir sosyal katmanların aleyhine işledi. Birincisi eğitime erişim diğeri ise yeni fırsat ve olanakların gelişimi. Yoksul halk çocuklarının internet, bilgisayar ve diğer iletişim araç ve olanaklarından yararlanamadığı örnekler azımsanmayacak kadar çok. İkincisi üst gelir gruplarının özel kurs ve benzeri olanaklardan daha çok yararlanması.
Eğitimde teknoloji kullanımında deneyim kazandık; daha ekonomik ve işlevsel gelişimler bizi bekliyor. Yaşadığımız bu dönemde hem öğreticiler hem de öğrenciler olarak uzaktan öğretim, teknoloji kullanımında deneyim kazandık. Artık normale dönüşte hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Tez savunma, panel, açık oturum, tartışma, söyleşi, deneyim paylaşım ve çalıştay gibi birçok işimizi yeni dijital platformlarda gerçekleştireceğimiz gün gibi açık. Üstelik uzaktan eğitim ve iletişim olanaklarının hem ekonomik hem de daha işlevsel olacağı da açık.
Yüz yüze eğitim ile öğretmenlerimizin önemini bir parça da olsa anlamaya başladık gibi. Özellikle açık ve uzaktan öğretim gibi kimi uygulamalar örgün ve yüz yüze eğitim süreçlerinin aleyhine çalışmaktaydı. Öğretmenin önemi daha açık seçik ortaya döküldü bugünlerde. Onca teknoloji ve olanaklara karşılık matematik, fizik, kimya, biyoloji, yabancı dil gibi alanlarda yüz yüze eğitime ne kadar gereksinim olduğunu yaşayarak öğrendik. Şimdi açık ve uzaktan öğretim uygulamalarını tümüyle gözden geçirmek zamanıdır. Her kademede açık ve uzaktan eğitimin tüm uygulamalarını amaç, içerik, öğretme ve ölçme süreçlerini gözden geçirmek zorundayız. Böylesi bir hareketle kasıt açık ve uzaktan eğitim sistemlerini ötelemek değil yeniden yapılandırmaktır.
Giderek açık-uzak ve yüz yüze eğitimin karışımı “hibrit” bir anlayışa geçiş adım adım geliyor gibi. Teknolojinin olanakları ile yüz yüzenin psikolojik üstünlüğünden bir sentezin eğitim olanaklarını çok güçlendireceği açık. Ancak başarılı olunmasının biricik temel koşulu öğretmen ve diğer öğreticilerin sorumlu ve özverili olmasıdır sanırım.
* * *
2M çatışmasını çözmeliyiz. Uzunca ifade edersek Muhafazakârlar ve Modernler arasındaki çatışmayı iyi yönetmeliyiz. Unutmamak gerekir ki pratik iki şey öğretmektedir. Birincisi insana ikisinin de gerekli olduğu. İkincisi aşırı durum ve doğasından saptırılan anlayışların toplumlara ağır bedeller ödettiği. Cumhuriyet tarihi bunun örnekleriyle dolu. İrticayla mücadeleden dinin siyasette kullanımına kadar nice örnekler... Dünya tarihinde milliyetçiliğin ırkçılığa vardırıldığı nice örnekler kan ve gözyaşı ile dolu. Dünya siyaset pratiğinde değişim ve dengeci oluşta hangisinin daha yararlı olacağının nice örnekleri var. Mesele ders almakta.
* * *
Ablalar, halalar öğretmendirler.
Geçen hafta iki olaya çok üzüldüm. Biri rahmetli ablamın ölüm yıl dönümü, diğeri Naime Hala’yı yitirişimiz. Birer gün arayla iki elem dolu olay… Hani bir söz var “Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı.” Hayat akıyor. Şöyle böyle şu dağlar kömürden, geçen gün ömürden.
Onlarla birlikte tüm yitirdiklerimizi rahmetle anarken şunlar geldi geçti kafamdan:
İyiler unutulmaz. Büyüklerin tümü genelde kucaklayıcıdır. Ancak anne, abla olmak bir başka değer. Büyüklerimizi hele hele çok yaş farkı olan büyüklerimizi çok iyi dinlemeliyiz. Onlar pratikten sertifikasız öğretmen. Kimi zaman terlikle kimi zaman süpürgeyle öğretim yöntemini kullanırlar kimi zaman kaş göz çatarlar ama öğretirler. Derslerine giriş çıkış zili yoktur. Maaşları da ek ders ücretleri de yoktur ama öğretirler.
Sağlık ve güzellik dileklerimle, iyi haftalar…