Müthiş bir jenerasyon yakalamıştık. Tribünleri coşturan ve sürekli ligin zirvelerinde yer alan bir takımımız vardı. Hedeflere yürümenin vakti gelmişti artık.
Gerçekten müthiş bir kadro kurmuştuk. İsmail, Fethi, Nihat, Kamuran, Ayhan, İlhan gibi çekirdek kadromuzun yıldızlarına transfer teklifleri yağıyordu. Başarı için bu kadroyu muhafaza ederek yeni oyuncularla takviye yapmak gerekiyordu. Biz yakından izleyip, bildiğimiz Ender, Vahap, Büyük Burhan, Abdurrahman, Faik, Küçük Burhan, Halil, Mümin, Taşkın, Nuri, Süreyya gibi büyük yetenekleri ilk yıllarda takıma kazandırdık. Bu oyuncularımızda kısa sürede ilk kadromuzun asları ile kısa sürede büyük uyum yakaladı. İşte takımın bu kaynaşması, kenetlenmesi gelecek başarıların müjdecisi gibiydi.
Gegiç’in Türkiye’ye gelişi
Avrupa’da çok başarılı bir hoca vardı Türk kökenli Yugoslav Abdullah Gegiç çalıştırdığı Partizan takımını Avrupa Şampiyon Kulüpler Turnuvası’nı finale kadar taşımıştı. 1966 Mayıs ayında finalde karşılaştığı Real Madrid’e şanssız bir şekilde 2-1 yenilen Partizan Avrupa’nın en büyük kupasını kıl payıyla kaçırmıştı. Ama bu sonuç Gegiç’in kariyerine çok olumlu etki yaptı. Birçok Avrupa kulübü peşindeyken Fenerbahçe’nin cazip teklifini kabul ederek Türkiye’ye geldi. 1966-67 sezonunda Fenerbahçe’nin teknik direktörü oldu. Ancak o sezon Fenerbahçe, Beşiktaş’ın ardından ikinci olunca başarısız kabul edilerek kulüpten gönderildi.
Gegiç’in Eskişehir’e gelişi
Gegiç’in Eskişehir’e gelişi bir milattır. Eskişehirspor’da gerçek patlama, İstanbul hegemonyasına son verişimiz Abdullah Gegiç’le başlar. Gegiç’in Eskişehir’e geliş öyküsü şu şekilde gelişmişti. Fenerbahçe’nin bir sezonda işine son vermesi Gegiç’in onurunu kırmıştı. Avrupa’nın önde gelen hocası prestijini kurtarmak kendisini Türkiye’de de kanıtlamak istiyordu. Vakit kaybetmeden gittik İstanbul’da görüştük. Gözünde para pul yoktu. Tek isteği Fenerbahçe’ye gerçek Gegiç’in kim olduğunu göstermek istiyordu. Bizde elimizde çok yetenekli ve genç bir kadronun olduğu söyleyerek, bu arzusunu en iyi Eskişehirspor’da gerçekleştireceğini söyledik. Zaten Eskişehirspor’u takip etmiş ve yakından biliyordu. Hiç tereddüt etmedi ve takımın başına geçti.
EsEs’te değişim rüzgârları
Abdullah Matay Eskişehirspor tarihi için gerçekten son derece önemli bir hocaydı. Ancak Eskişehirspor Gegiç için, Gegiç’te Eskişehirspor için büyük bir fırsat oldu. Hoca ile takımın dokuları tam anlamıyla uymuştu. Ve hocanın top başı yapmasıyla takımdaki değişim rüzgârları iyiden iyiye hissedilmeye başladı. Takım fizik, teknik ve taktik yönünden hızla gelişmeye başladı. Gerek iç saha gerekse dış sahadaki ortaya koyduğu modern futbol yani hücum futbolu bütün ülkede takdirle izlenmeye başladı.
Şampiyonluk için oynayan takım
Gegiç’le ilk yıl yani 1967-68 sezonunda 31 puan toplayarak ligi 9’ncu sırada bitirdik. Ama oynadığımız futbolun karşılığı bu değildi. Artık önemli başarıları yakalayacak olan takımımız tecrübe sahibi olmuş, üstelik Avrupa’nın en iyi hocalarından biriyle çalışmanın avantajına sahipti. Ve 1968-69 sezonunda birbirinden güzel maçlar çıkararak ligi Galatasaray’ın arkasından ikincilikle bitirdik. Artık asıl hedefimiz şampiyonluktu. 1969-70 sezonunda ise yine olağanüstü futbol oynamamıza rağmen şampiyonluğu bu kez Fenerbahçe’ye kaptırdık.
Kupalarla nihayet tanışıyoruz
Gegiç’le üçüncü sezona başlıyorduk. Son iki sezonda şampiyonluğu son ana kadar kovalamamıza rağmen, bütün futbol çevrelerinin parmak ısırdığı bir futbol oynamamıza rağmen, çok çok yaklaşmamıza rağmen maalesef şampiyonluk ipini göğüsleyemedik. Çünkü o yıllarda spor kamuoyu Anadolu’dan bir şampiyon çıkacağına henüz hazır değildi. Bugünkü ifade ile konjonktür müsait değildi. Yani yalnızca sahadaki futbol şampiyonluğa yetmiyordu. Bazı karanlık lobilerin gücünü maalesef sonradan anladık. Gegiç’li takımımız 1970-71 sezonunu 34 puanla 4’ncü bitirmesine rağmen diğer iki büyük kupayı müzemize getirdi.
Türkiye Kupası
Birçok yıldızdan oluşan bu takımın bu futboluyla sezonu kupasız kapatması futbolun doğasına aykırı idi. Ligde bizi frenlemeye çalışanların gücü Türkiye Kupası’nda ve Cumhurbaşkanlığı Kupası’nda etkili olmadı. Ve aynı sezonda bu iki büyük kupayı kazanmanın mutluluğunu, sevincini bütün şehir ve taraftar doyasıya yaşadık. Türkiye Kupası’nda ezeli rakibimiz Bursaspor’la iki maçlı final oynadık. İlk karşılaşmayı Bursa’da 1-0 kaybettik. İkinci maçı 20 Haziran 1971’de evimizde Riva Halil’in iki golüyle 2-0 kazandık. O maçtan sonraki dakikaları anlatmak mümkün değil. Nihayet ilk önemli kupamıza kavuşmuştuk. Bu Kupa başta taraftarımız olmak üzere, teknik kadromuzun, futbolcularımızın ve yönetim kurulumuzun zaferiydi.
Cumhurbaşkanlığı Kupası
Türkiye Kupası’nı aldıktan 10 gün sonra Ankara’da Galatasaray ile karşılaşacaktık. Çünkü o zamanki statüye göre Lig şampiyonu ile Kupa şampiyonu sezon sonunda tek maç ile en büyük kupa için karşılaşırdı. Galatasaray ligde şampiyonluğu elimizden almıştı ama bu kez elimizden kim kurtaracaktı bakalım Galatasaray’ı. Ve 30 Haziran 1971’de sıcak bir yaz gecesi 19 Mayıs Stadı’nda karşılaştık. Zor maçtı. Rakip Galatasaray’dı ama sahada muhteşem futbol oynayan bir Eskişehirspor vardı. Adeta gol düellosu şeklinde geçen maçı Fethi’nin 2 ve Ender’in golüyle 3-2 kazanarak sezonun en büyük kupasını da almış olduk. Bu kupa çeşitli şekillerde engellenmeye çalışılan takımızın adeta en büyük olduğunu haykırıyordu.