Rusya’nın 1,5 yıl önce başlattığı ve "özel operasyon" olarak adlandırdığı harekat, bugün Rusya'yla Batı arasında çok yönlü savaşa dönüşmüş bulunuyor. Batı’yı bu süreçte en aktif temsil eden ülke ise Polonya. Bunun sebebi, bir taraftan Rusya'yla Polonya’nın aynı kökten gelmelerine rağmen tarih boyunca özellikle de Ukrayna toprakları için mücadele etmeleri, diğer taraftan ise yine buna bağlı olarak Polonya’nın kendisinin de bu süreçte çıkarının olmasıdır. Geçtiğimiz günlerde Rus ve Polonyalı yetkililerin tarihe atıfta bulunan açıklamalar yapması ise 2 ülkeyi bir kez daha karşı karşıya getirdi. Nitekim Polonya Devlet Başkanı Andrzej Duda, Ukrayna’da barışın sağlanmasından sonra Polonyalı askerlerin Ukrayna’ya yerleştirilebileceğini açıklarken Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin "Polonya’nın batıdaki topraklarının Stalin’in hediyesi olduğunu" dile getirdi. Peki 2 Slav halkı Ruslarla Lehleri tarihte ve günümüzde karşı karşıya getiren konular nelerdir? Putin’in sözleri nasıl değerlendirilmeli?
Rusya ile Polonya (Lehistan) arasındaki sorunlar aslında çok eskiye dayanıyor. Özellikle 15'inci yüzyıldan itibaren Moskova Knezliği, diğer Rus knezliklerini kendi etrafında birleştirerek Doğu Avrupa’nın en güçlü devletlerinden biri haline geldi. Bu süreçte kendisinin en büyük rakiplerinden biri, Kiev de dahil olmak üzere Kiev Rusyası’nın batı topraklarına hakim olan Litvanya Knezliği'ydi. Litvanya’nın Lehistan ile birleşmesiyle bu devlet bölgede Moskova Rusyası’nın en büyük rakibi oldu. Başta Lehistan Çarlık Rusyası’na karşı üstünlük sağlasa da özellikle 18'inci yüzyıldan itibaren Lehistan toprakları, Rusya dahil olmak üzere bölge ülkeleri tarafından birkaç kez paylaştırıldı. Dolayısıyla 2 ülke başta bugünkü Ukrayna toprakları olmak üzere asırlar boyunca bölgede hakimiyet mücadelesi verdi.
2. Dünya Savaşı sonrasında Polonya'yla Sovyetler Birliği aynı çatı altında yer alsa, hatta Komünist ülkelerin birlikteliği Varşova Paktı olarak adlandırılsa da Doğu Bloku’nun yıkılmasıyla birlikte Polonya, Moskova’dan hızlı bir şekilde uzaklaştı. Bununla da yetinmeyip Rusya’yı tehdit olarak algılamaya devam ederek hem Doğu Avrupa’da hem de genel olarak Avrupa Birliği’nde (AB) Rusya karşıtı siyasetin bayraktarlığını üstlendi. Siyasi ve güvenlikle ilgili meselelerin yanı sıra 2 ülkeyi en fazla karşı karşıya getiren konuların başında 2. Dünya Savaşı’na bakış açısı geliyor. Moskova, Polonya’yı Nazi işgalinden kurtardığını ileri sürerken Polonya ve Baltık ülkeleri, bunu Sovyet işgali olarak nitelendiriyor. Hatta Polonya, gerek Almanya’dan gerekse de Rusya’dan savaş tazminatı da istiyor.
Polonya, soğuk savaş sonrasında NATO’ya (1999) ve AB’ye (2004) üye olan ilk ülkelerden biriydi. Rusya’yı tehdit olarak algılayan Polonya, sınırındaki Ukrayna'yla Belarus’u Moskova’nın yörüngesinden kurtarma konusunda da aktif siyaset izlemeye başladı. "Güvenlik gerekçeleri"nin yanı sıra bu toprakların bir kısmının bir zamanlar Lehistan’ın içerisinde yer almasının da izlediği bu siyasette önemli etkisi var. Polonya’nın bu yaklaşımı şüphesiz Avrupa’nın ve özellikle de Amerika Birleşik Devletleri’nin de işine yaradı. Bugün Polonya’nın Ukrayna’yı maddi manevi destekleyen ve bu desteğin devamlı artırılması gerektiğini savunan ülke olması da bununla açıklanıyor. Kaldı ki Ukrayna’ya gösterdiği desteğin ve NATO askeri teknolojilerini Polonya-Belarus sınırına yığmasının yanı sıra Polonya-Litvanya-Ukrayna ortak birliklerinin (Rusya’nın iddiasına göre ileride ortak devletin) kurulmasına yönelik çalışmalar da sürdürülüyor.
Batı’nın bu adımına karşı Moskova da kendi adımlarını atıyor. Moskova bir taraftan kendi teknolojilerini Belarus’a yığarken Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko daha 1 ay önce Moskova yolunu tutan Wagner askerlerinin Belarus’ta olduğunu ve “saldırı için Polonya’ya gitmek istediklerini” açıkladı. Diğer bir deyişle taraflar bir taraftan mevcut güçleriyle karşılıklı saldırılarda bulunurken diğer taraftan ileriye yönelik planlarla bunun hazırlığını da yapıyorlar. Vladimir Putin “Polonya’nın batı toprakları, Stalin’in kendilerine hediyesidir. Sovyetler ve Stalin sayesinde Polonya, bu toprakları Almanya’dan aldı. Bunu da Polonyalı 'dostlarımıza' hatırlatmak isteriz.” şeklindeki açıklaması da işte tüm bu gelişmelerden sonra meydana geldi.
Başta Vladimir Putin olmak üzere Rus yetkililer özellikle son yıllarda güncel meseleleri yorumlarken sıkça tarihi olaylara atıfta bulunuyor. Örneğin Kremlin, sıkça Finlandiya’nın bağımsızlığını Ruslara borçlu olduğunu açıklarken Vladimir Putin, İsveç’te Kur'an-ı Kerim’i yıkma olayları bağlamında, Petro’nun İsveç ile savaşlarını kastederek, İsveçlilerin Petro’nun yokluğunda ne yapacaklarına şaşırdıklarını dile getirmişti. Peki bu tür açıklamalar, bir tehdit olarak algılanmalı mıdır?
Her ne kadar Batı, Ukrayna’ya askeri yardımın önemli bir kısmını Polonya üzerinden yapsa, Polonya’ya gerek asker gerekse de askeri teknolojiler yığsa da Polonya’nın Belarus’a saldırmasına da Polonya-Litvanya-Ukrayna ortak ordusunun harekete geçmesine de “gerçek” Batı müsaade etmeyecek. Zira her 2 durum da NATO’yu Rusya ile karşı karşıya getirecek. Aynı şeyi Rusya’nın Polonya’ya saldırı ihtimaliyle ilgili de söylemek mümkün. Bugüne kadar yapılan tüm sert açıklamalara ve Batı’nın Rusya’ya karşı, Ukrayna’ya gösterdiği çok yönlü desteğe rağmen Rusya'yla NATO doğrudan çatışmaya girmeme konusunda kararlı görünüyor. En azından geçtiğimiz 1,5 yılda bunu başarmış durumdalar.
Bununla birlikte taraflar ileriye yönelik planlarını da en kötü senaryolara göre yapıyor. Moskova, Polonya’nın Belarus’a saldırabileceğini varsayarken Polonya da Rusya’nın kendisini hedef alabileceğini düşünüyor. Dolayısıyla Vladimir Putin’in “Stalin’in hediyesi”, Andrzej Duda’nın ise “Polonya birliklerinin Ukrayna’ya yerleştirilebileceği” ile ilgili açıklamaları bugün için herhangi bir anlam ifade etmese de bunlar karşılıklı tehdit olarak algılanıyor. Bu durum da tarafların sınırda gerek silahlanmayı artırmasına gerekse de ellerindeki kozları paylaşmalarına sebep oluyor.
Öyle görünüyor ki, bölgedeki istikrarsızlık daha uzun bir süre devam edecek. Rusya’nın bu saatten sonra geri adım atması mümkün görünmüyor. Kremlin, Ukrayna ile görüşmenin artık bir anlamının kalmadığını da dile getiriyor. Ukraynalı yetkililer ise baştan beri bu tutum içindeydi ve Batı’dan yardımların artırılmasını talep ediyor. Ukrayna'ya milyar dolarlar aktaran Batı’nın da ülkeye desteği bir anda kesmesi çok kolay olmayacağı gibi Batı, Rusya’yı iyice zayıflatmak da istiyor. Kaldı ki atılacak her geri adım tüm taraflar için büyük bir bozgun anlamına gelecek ve karşı tarafı daha da cesaretlendirecektir.
Diğer taraftan geç de olsa şüphesiz Ukrayna’da da barış sağlanacak. Aslında bugünkü açıklamalar ve asker yığmalar aynı zamanda barış sonrası dönemi de hedefliyor. Bununla birlikte bölgede tansiyonun artması, esir takasından tahıl sevkiyatına kadar birçok insani konuyu da etkiliyor. Bu bağlamda taraflar arasında arabuluculuk faaliyetlerin devam ettirilmesi de Vladimir Putin’in Türkiye’yi ziyaret edecek olması da büyük önem arz ediyor.
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...