Doç. Dr. Turan Akman ERKILIÇ
ÖZGEÇMİŞ: Erzurum Narman eski adıyla
Gornes yeni adıyla
Güvenlik Köyü’nde dünyaya geldi. Yoksulluk iş ve aş mücadelesi ailesini 1960’larda Ankara Polatlı’ya taşıdı. Tarım işçisi bir babanın ve okuma yazması olmayan bir annenin son çocuğuydu. Ailenin en küçük çocuğu olması nedeniyle yurt ve dünya sorunlarını konuşan bir ailede büyüdü. Sırasıyla Polatlı Namık Kemal İlkokulu, Polatlı Cumhuriyet Ortaokulu ve Polatlı Lisesini bitirdi. Eğitimi boyunca yazları genelde Polatlı Devlet Üretme Çiftliği’nde yazlık geçici işçi statüsünde çalışarak emek, üretim ve
hayat dersleri alarak yetişti. Yükseköğrenimini sırasıyla Gazi Eğitim Fakültesi, yüksek lisansını Anadolu Üniversitesi’nde; doktorayı ise Hacettepe Üniversitesi’nde
eğitim yönetimi alanında tamamladı. Akademik ilgi alanları
eğitim yönetimi, eğitim felsefesi, eğitim sosyolojisi, öğretmen yetiştirme ve
üniversite yönetimi bağlamlı konulardır. Halen
Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.
Bilim ve fen için kayıt ve şart yoktur. Mustafa Kemal ATATÜRK
Uygarlığımızın geleceği bilimsel düşünme alışkanlığımızın gitgide yayılmasına ve derinleşmesine bağlıdır. John DEWEY
Söylediklerine katılmıyorum fakat ölümüne de olsa konuşma hakkını savunacağım. Voltaire
Yükseköğretim Türkiye genelinde olmasa da Eskişehir özelinde son günlerde yeniden gündemde. Açık, örgün, klasik eğitim uygulama, sorun ve tartışmaları güncel…
Bu eğitsel konu ve sorunlar içinde kuşkusuz bir başka konuda
“nasıl bir üniversite…?” Üniversiteler eğitim öğretim, araştırma geliştirme ve topluma hizmet işlevlerini yüklenen yükseköğretim kurumlarıdır (Doğramacı, 2000). En üst düzeyde öğretim kurumları olmaları nedeniyle her toplumda farklı yerleri olduğu bir gerçekliktir. Kuşkusuz ki böylesi kurumların kuruluşu ve geliştirilmesi hem
önemli hem de
zordur.
* Önemlidir, çünkü toplumların gelişimi akılcı ve bilimsel çalışmayı gerektirir.
* Önemlidir, çünkü üniversite nesnel bilginin üretimini üstlenmiştir
* Önemlidir, çünkü aklın yolu nesnel araştırmaya dayanmayı gerektirir.
* Zordur, çünkü bilimsel bilginin üretimi politik görüş, dini inanç ve iktidar tahakkümü dışında tutulması gerekir.
* Zordur, çünkü nitelikli yetişmiş insan gücünün yetiştirilmesi uzundur ve meşakkatli çalışma gerektirir.
* Zordur, çünkü özerklik can suyudur ve özerkliği sürdürmek özel ihtimam gerektirir
Peki bu önemliliğin gereği ve zorlukları aşması gereken üniversitelerin temel özellikleri nelerdir?
Bu soruyu şöyle soralım:
“Bir öğretim kurumunun üniversite olabilmesi için hangi niteliklere sahip olması gerekir?” Özcesi konuya
“üniversite nedir ne değildir” sorusuyla birlikte bakılması daha doğru olacaktır.
Bu bağlamda şunların vurgulanması gerekir:
* Öncelikle üniversiteler salt okul değildirler.
* Üniversiteler salt araştırma kurumları da değildir.
* Üniversiteler sadece topluma hizmet amacı da gütmezler.
* Üniversiteler yukarıda ifade edilen üç ana çalışma alanında bilimsel araştırma geliştirme ve topluma hizmet sunma odaklı
kamusal eğitim kurumlarıdır.
* Üniversite akademik, idari ve mali özerkliği olması gereken kurumlardır.
* Özerklik, sorunların çözülmesi için nesnel ve yansız olmanın aracıdır.
* Üniversite özerkliği sosyal sorumluluk gerektirir.
* Üniversite ayakları
yerel ve
ulusal topraklarda olan
evrensel kurumlardır.
Üniversiteleşme sorunlarının bir kısmı
işlev ve
amaç belirlenmesinde başlamaktadır. Bir başka sorun da sorunların kaynağının sadece doğrudan üniversite olmaması; sosyal, ekonomik ve politik boyutlu olmasıdır.
Üniversiter (bu kavramı Orhan Oğuz Hoca ve eskiler çok kullanırlar) kurumların ölçüte dayalı olarak
amaç bağlamında ayrılması bir zorunluluktur. Türkiye’de yükseköğretim kurumlarının üniversite çatısı altında olması bir gerekliliktir. Ancak fakülte ve yüksek okulları belirli ölçütlere dayalı olarak meslek elemanı yetiştirme ve araştırma kurumları olarak tasnife ihtiyaç vardır. Bu nedenle yükseköğretim kurumlarını tıpkı Avrupa ve Amerika’daki kimi örnekleri gibi araştırma ve öğretim kurumları olarak amaç ve işleve göre sınıflanması araştırılmalı, konuşulmalı ve tartışılmalıdır. Hâlihazırdaki uygulamada kurumlar, devekuşu misali ne kuştur ne deve… Öğretim elemanı da yönetici de bu konuda gelgitler içinde bıyık ve sakal misali zordadır.
Sorunların kaynağı tek boyutlu değil sosyal, ekonomik ve politik boyutludur. Üniversitenin parça bütün sistem yaklaşımı içinde çevresinden soyutlanması olanaksız olduğu kuşkusuzdur. Ancak bu noktada Türkiye pratiğinde üniversite; davul ve tokmak misali davuldur ve tokmak başkasındadır. Sosyal, ekonomik ve politik boyutlu sorunların en baskını
kurumların politize edilmiş olmalarıdır. Politik egemen güç başta olmak üzere tüm politik güçler üniversiteyi
kendi arka bahçesini geçtik; bahçesi yapmaya çalışmaktadır. Kadrolardan, güncel konular üzerine söyleşi, panel, toplantı konuşmacılara, güvenlik görevlilerine kadar tüm atama iş ve işlemlerinde kayırmacılık eğilimi her gün daha kötü örneklerle basında yer almaktadır. Dün bugün fark etmez panel, konferans veya toplantıların tezi var antitezi yok ama burası üniversite…
Üniversite adına Türkiye’deki bir başka sorun da bu sorunların tartışılmasında
üniversitenin baskılanmış, korkutulmuş ve
sindirilmiş olmasıdır. Üniversite sorunlarını konuşmamaktadır ya da daha doğrusu konuşamamaktadır. Yönetsel olarak özerk olması gereken üniversite korku psikolojisi ile 12 Eylül 1980 öncesinin sosyal kargaşasına tepki olarak önce baskılanmıştır. Sonra teröre karşıtlık ile güven ortamı sağlama kaygı ve eylemleri ile giderek günlük siyasetin tümüyle emrine verilmiştir. Sonrasında üniversite iyice yıpratılmış ve giderek çökertilmiştir.
Üniversite sorunlarının temelinde özerklikten kaçış bulunmaktadır. Bu noktada özerkliğin benimsenmesi konusunda üç önemli sorun bulunmaktadır. Özerklik Türkiye pratiğinde yanlış anlaşılmakta ve yanlış kullanılmaktadır. Hemen bunun yanı başında egemen politik güç ülkede sosyal kontrolü elden kaçırma kaygısı taşımaktadır. Bu iki bakış birbirini tamamlamasının pratikteki yansıması üniversitenin baskılanmasıdır. Bunun yolu üniversiteleri hizaya getirmek onun içinde var olan göreceli özerkliği iyice tırpanlamaktan geçmektedir. Bunun sonucu her iktidara göre üniversite… Ne kadar ekmek o kadar köfte. Rahmetli şerbetçi profesörü Turhan Feyzioğlu’nun ifadesiyle nabza göre şerbet veren üniversite… Sonuç
politize edilmiş güvensiz güvencesiz üniversite…
Üniversite sorununun temelinde üniversite özerkliği sorununun yattığını söylemek yanlış olmayacaktır. Kuşkusuz bu noktada indirgemeci bir anlayışla sorunu salt bununla açıklamak eksik bir anlayıştır. Ancak balık baştan kokmaktadır. Özerklik ve özgürlük akademik dünyanın işlevlerini ve topluma karşı sorumluluklarını yerine getirebilmenin olmazsa olmaz koşullarıdır (Günay, 2019). Özerkliğin yerinde, zamanında uygun kıvamında pişirilmesi ve kotarılması bir olmazsa olmazdır. Özerkliğin temel şartı üniversite yönetiminin gücünü kendi özünden almasıdır (Aydın, 2019).
Peki özerkliğin boyutları nelerdir?
Özerklik mali, idari ve akademik özerklik olarak üç boyutta toplanmaktadır. Şimdi bunlara kısaca bir bakmak gerekirse, …
Üniversitelerin
yönetsel özerkliği kurumların kendi üyelerinin demokratik yolla oluşturdukları organlar eliyle yönetilmesi ve denetlenmesidir. Üniversite organlarının öğretim elemanlarının araştırma ve öğretim boyutlu hukuksal iş ve çalışma güvencesine sahip olmasıdır (Bingöl, 2013).
Akademik özerklik, akademisyenlerin herhangi bir ayrım yapılmaksızın ve devletten ya da herhangi bir başka kaynaktan gelebilecek müdahale veya baskı endişesini taşımadan akademik araştırma, öğretim ve topluma hizmet işlevlerini yerine getirme hakkına sahip olmasıdır.
Mali yönden özerk üniversite, devletin kontrolü altında bütçesini serbestçe düzenler ve yönetir, mali çerçevede tüzel bir kişiliğe sahiptir (Korkut, 2001).
Peki özerklik sınırsız özgürlük müdür? Elbette ki ‘hayır’… Önemle belirtelim ki, özerklik kavramının hiçbir şekilde mutlak ve sınırsız bir yetki ve özgürlük olarak algılanmaması gerekir (Aktan, 2020). Şöyle ki üniversite hem kendi içinde hem de dışında anayasal ve hukuksal olarak hesap verebilir olmasının hukuksal alt yapısı olmalıdır. Milli iradenin yürütmenin vergilerle topladığı mali kaynakların harcama sorumluluğunun olacağı ve bu noktada kuralların olması kuşkusuz kamu yönetimine karşı sorumludur. Mali özerklikte kamu yönetimine ve topluma hesap vermesi bir zorunluluktur. Bunun karşıtı kayıtsız koşulsuz mali özerklik tavrı yani antitezi bir bakıma ütopik kalmaktadır. Hesap verebilirlik ve sosyal sorumluluk bir zorunluluktur
Peki ne yapmalı? Öneriler neler olabilir?
Her biri ayrı bir tartışma ve araştırma konusu olan konular üzerine burada reçete yazmak bu çalışmanın amacı değildir. Tartışılması ve araştırılması amacıyla şu noktalara odaklanmasını önerilir.
* Yükseköğretim kurumlarının işlevleri açısından araştırma, öğretim odaklı kurumlar ve meslek okulları biçiminde yeniden yapılanması araştırılmalı ve tartışılmalıdır.
* Üniversiteye rektör atanması ve yönetimin oluşturulması politikacının oyuncağı olmaktan çıkarılmalıdır. Üniversite ve kurum yönetimlerinin oluşturulması kendi içinde dolaylı, aşamalı sıralı bir dizgeye oturulmalıdır. Rektörün yetkileri kısıtlanmalı ve yeniden düzenlenmelidir.
* Aktif siyasetin üniversiteye ve eğitime etkisi alabildiğince asgariye indirgenmelidir.
* Aktif siyaset ve yönetim ayrımı pratikte sağlanmalıdır. Bu amaçla hukuksal ve idari düzenlenmeler öncelikle araştırılmalıdır. Kuşkusuz bu durum aslında bir kültür ve ahlak sorunudur. Rektör ataması uygulamalarında ve daha birçok konuda üniversitelerin iyi örnek olmadığı bir gerçektir. Sorun ve çözümleri tartışılmalıdır.
* Araştırma görevlilerinin öğretici niteliklerinin geliştirilmesi için eğitim programlarının düzenlenmesi bir başka öneridir.
Güncel bir belgiyle bitirelim:
Gölge etme ihsan istemez. Biz bize yeteriz Üniversitem!
KAYNAKÇA
Aktan C. C. (2020). Akademik Özgürlük. http://www.canaktan.org/egitim/universite-reform/ aka-ozgurluk.htm. Erişim Tarihi. 3.4. 2020
Aydın, İ. (2019).
Akademik etik. (2. Baskı). Ankara: Anı Yayıncılık.
Bingöl, B. (2013).
Üniversite özerkliği. Ankara: Sistem Ofset Basın Yayıncılık.
Doğramacı, İ. (2000).
Günümüzde rektör seçimi ve atama krizi: Türkiye’de ve dünyada yükseköğretim yönetimine bakış. Ankara: Meteksan.
Günay, D. (2019).
Üniversite felsefesi. İstanbul: Büyüyenay Yayınları.
Gürüz, K. (2001).
Dünyada ve Türkiye’de yükseköğretim tarihçe ve bugünkü sevk ve idare sistemleri. Ankara: ÖSYM Yayınları.
Korkut, H. (2001).
Sorgulanan yükseköğretim. Ankara: Nobel Yayıncılık.
Tezcan, M. ().
Üniversite yolu*
Karanlıktan aydınlığa
Umutsuzluktan umuda
Bir yola çıktım.
Bu yol;
Uzun ama çetrefilli bir yer
Aşması zor ama aşılmaz değil
Sanki;
Heybetli ve sarp bir dağ
Attıkça kulaç atılan bir deniz
Dolandıkça sonu gelmeyen labirent
Korkma!
Bu dağın ardı güzellik
Bu denizin sonu güzellik
Bu dolambacın sonu güzellik
Güven!
Yapacağının en iyisini yap
Yapmadıysan kendini bitirme
Yaptıysan da bitti yeter deme
Bir daha de!
Olacak tesellisi ver
Daha iyi yapacak gazı ver
Koca dünyasın, aldırma takma
Uygula ve başar
Uzun maratondasın, pes etme!
Uzun buz pistindesin, kayıp düşme!
Uzun bir mağaradasın, bırakıp gitme!
Karanlıktan aydınlığa
Umutsuzluktan umuda
Bir yola çıktım.
Abdülhamit Aydın
4.1.2006
* Aydın, A. (2006). Üniversite Yolu. https://www.antoloji.com/universite-yolu-siiri/. Erişim Tarihi: 10.5. 2020