Her ne kadar oda seçimi deyince aklımıza ilk olarak ETO-ESO-EOSB gelse de Eskişehir’de aday enflasyonunun tavan yaptığı meslek odaları ve birlik başkanlığı seçimi gibi farklı bir gündem de var.
Her ne kadar oda seçimi deyince aklımıza ilk olarak ETO-ESO-EOSB gelse de Eskişehir’de aday enflasyonunun tavan yaptığı meslek odaları ve birlik başkanlığı seçimi gibi farklı bir gündem de var.
Aslında tam olarak gündem demek ne kadar doğru, bilemiyorum.
Zira garip bir şekilde aday sayısı ile denk düşmeyen bir sessizlik, bir sakinlik durumu var ortada.
Mesela Şoförler Odası’nda 3 aday var. Hepsi hiç olmadığı kadar iddialı deniyor ama üye ziyaretleri dışında pek bir faaliyet, söylem, rekabetten kaynaklı tartışma karşımıza çıkmadı.
Mesela birlik başkanlığı için Ali Safa Şen ve Bahar Bilen isimleri fazlaca zikredilmeye başladı. İkisi de gerçekten sevilen, sayılan ve iddialı isimler. Hatta pek kişiden artık Ekrem Birsen’in kazanma şansı kalmadı ifadelerini duymuşluğum bile oldu.
Lakin yine garip bir şekilde bu konuda da genel bir sessizlik, olmuş bitmiş ve hiç sürpriz yaşanmamış bir hava sezinliyorum.
Yıllardır tek adaylı seçimlerde bile oluşan hareketlilik bu kadar aday rekabeti varken neden olmuyor diye insan düşünmeden edemiyor.
Ya esnaf pandemi ile başlayan ve dolar kuru ile devam eden ekonomik cendere ile umudunu hepten kaybetti ve en ufak heyecanı kalmadı.
Ya da artık meslek odalarının ya da birlik yönetimlerinin pek bir şey ifade etmediğini düşünüyor.
Siyasetin bile tüm gücüyle müdahil olduğu, aday veya yönetim listelerine isimler soktuğu günlerden bu sessizliğe şahsen başka bir anlam çıkartmıyorum.
Cahil Taklidi Yapanlar
Dolar 7 TL’ye neden çıktı sorgulamıyorlar. 18 TL’ye çıkıp 14 TL’ye indiği için halay çekip “ne oldu dolarcılar” diye sözüm ona bizle dalga geçiyorlar.
Buzlar ülkesi denilen ülkeden, güneşin ülkesi dediğimiz ülkeye Yağ Gemileri geliyor diye müjde veriyorlar. Buna sevinmemizi, sevinmezsek hain olduğumuzu iddia ediyorlar.
Yağ fiyatları sizin dediğiniz gibi değil sadece 20 TL zamlandı diye bundan mutlu olmamızı bekliyorlar.
Akaryakıt fiyatları artıyor diye isyan edenlere deli oluyorlar. Hakikaten çok yüksek diye biraz susuyorlar ama zam gelmemesi veya 1 TL indirim olması durumunda sanki kişi başı gelir 100 bin dolara çıkmış gibi söyleme geçiyorlar.
Sigara zamlanıyor, alkol ürünleri zamlanıyor yine sahnedeler “İçmeyin kardeşim” diye buna da kılıf hazırlamışlar. Kimse içmese yediği ekmek 9 TL olacak farkında değil.
Devam edelim…
Doğalgaz faturası 2000 değil ama 1200 TL geldiği için şükredenler var.
Yağ kullanmayın zararlı diyenler, fazla et insan sağlığını olumsuz etkiliyor diye utanmadan, sıkılmadan konuşanlar var.
Gönül verdikleri demiyorum, menfaatlerine paralel düşünceleri zeval görmesin diye karakterini, fikrini, yaşam biçimini değiştirenleri var.
Onlara göre hep onlar haklı, onlara göre reklamını yaptıkları siyasi partinin en altından, en üst rütbesine kadar tek bir eksik, tek bir hata, tek bir kusur yok.
Tren devrilir suçlu raydır…
Fakirliğin sorumlusu dış güçlerdir…
İşsizliğin sebebi iş beğenmemektir…
Dolar yükseliyorsa CeHaPe yapıyordur…
Doğalgaz yükselince dünya enerji krizi, su fiyatı artınca belediye suçludur…
Neyin bereket, neyin felaket olduğuna bile kendileri karar verir.
Mesela kar kendi partililerin yönettiği şehirde bereket
Karşı partililerin yönettiği şehirde 2 kare foto ile felaket olur…
Teröristleri sınırdan geçirip, ayaküstü habur mahkemelerinde aklayan ve adına açılım diyerek bundan rahatsız olmayan, hatta akil adamlara Kürt halkından özür dilemeyiz diyen aynı insan HDP ile işbirliği yaptı diye CHP’lilere hain diyor iyi mi?
Sözün kısası 1 delil ile 40 alim yenilir ama 40 delil ile bir cahili yenemezsiniz…
Hele ki aslında cahil olmayıp cahil taklidi yapmak işine gelenlerle
Yeni Virüsümüz Hayırlı Olsun
Covid 19 salgını bize bir hastalığın dünyayı nasıl değiştirdiğini öğreten ve insanın küçük bir virüs karşısında nasıl aciz ve savunmasız olduğunu kanıtlayan büyük bir öğreti oldu.
Belki de dünyanın gelmiş geçmiş en büyük felaketlerinden biri olarak tarihe geçti ve milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden oldu.
Ancak bugün bitmese dahi alıştığımız, alışmak zorunda olduğumuz Covid 19 virüsünden çok daha tehlikeli, çok daha yıpratıcı ve çok daha tedavisi zor bir hastalığın hızla yayıldığını görüyoruz.
Görünen o ki şimdi de gücü ve bulaşı oranı çok yüksek olan “Nefret” virüsü uğraşmak, mücadele etmek zorundayız.
Sakın ironi falan yaptığımı düşünmeyin ha, yakın çevremde teşviki mesaimiz olan insanlar da dahil olmak üzere ciddi bir nefret yüklemesine şahit olmaya başladım ve bu gerçekten kaygı verici bir durum.
Özellikle ayarsız, ruhsatsız ve yüz yüze iletişimden uzak olmanın verdiği özgüven ile sosyal medya kullanılabildiği ve zayıf iradeli insanların bunu nimet görüp, içindekini kustukları bugünlerde insanın kendini muhafaza etmesi epey zorlaştı.
Bakın, kendi gibi olmayandan nefret edip, onun kötülüğünü, zorda kalmasını ve hatta cezalandırmasını isteyecek kadar gözü dönen,
Dostum, kardeşim, komşum dediği insanların yani yabancı değil birlikte yiyip içtiği insanların sadece siyaseten farklı bir kulvarda olmasını tehdit görüp onun açık ve net sıkıntı çekmesini isteyen,
Kendi yaşayamadığı ya da artık yaşayamadığı şeyleri kafaya takmış, kendinden ümidi kestiği için bazı şeyleri başkalarının yaşamasını da istemeyecek “Ben yandım, onlarda yansın” düsturu ile hareket edecek kadar kalbi körelen bir insan topluluğu ile karşı karşıyayız.
Ve ne acıdır ki, bu virüsün bir aşısı, bir ilacı, bir korunma yöntemi yok!
Çocuk desen değiller, cahil desen değiller… Bilinçli, ne yaptığını bilen ve niyeti ile eylemi birbirine paralel insanlardan bahsediyorum.
Aydın geçinip, 10 kişinin 9’u tecavüz yasal derse tecavüzün suç olmadığını savunmaktan çekinmeyecek profillerden bahis açıyorum.
Kusur aramak için ciddi bir mesai veren, kendi gibi nefret tohumu saçanları çaktırmadan yönetip, kenara çekilen ve kavgadan keyif alacak kadar kalbi nasır tutmuş olanları kast ediyorum.
Ve altını kalın bir şekilde çizmek istiyorum.
Bu toplumsal bir sorundur. Bu Covid virüsünden daha tehlikelidir. Bunun sonuçlarının telafisi mümkün değildir.
Bu kadar nefret tohumunun atıldığı yerde cinayet olur, katliam olur, tecavüz olur, işkence olur…
Belki de bunlar olsun diye bu tohumu ekenler ise kendine çeki düzen vermezse ne unutulur, ne kurtulur. Benden söylemesi !