Eğitim genel olarak davranış değiştirme olarak tanımlanır. Bununla birlikte pratiğe bakıldığında eğitimin sadece bireysel olmadığı; sosyal, ekonomik ve politik boyutlarıyla çok geniş bir kapsamının bulunduğu bilinir. Eğitimin hem sosyal açık bir sistem olması, sorunlarının çözümünü karmaşıklaştırır.
Eğitim genel olarak davranış değiştirme olarak tanımlanır. Bununla birlikte pratiğe bakıldığında eğitimin sadece bireysel olmadığı; sosyal, ekonomik ve politik boyutlarıyla çok geniş bir kapsamının bulunduğu bilinir. Eğitimin hem sosyal açık bir sistem olması, sorunlarının çözümünü karmaşıklaştırır. Bu nedenden ötürü eğitimde sorunları bütünüyle, dört dörtlük çözmek olanaksızdır. Ancak emperyalizm ve sosyal devrimler çağının ilk ulusal kurtuluş savaşını vermiş bir ulusun 2020'lerde eğitimde bulunduğu nokta hiç de iç açıcı değildir. Kuşkusuz bir şeyler yapılmıştır, yapılmaktadır, yarın da yapılacaktır. Ancak eğitimde bazı temel ilkeleri göz ardı etmek hiç bağışlanacak bir durum değildir. Bu noktadan hareketle alfabenin de harfleri dikkate alarak eğitim sisteminin içinde bulunduğu darboğazı ve kimi önerileri sıralamak üzere yola koyulduk. Konuya şimdilik ikişer “ABCDE” diyerek başladık.
Eğitimin iki A’sı ahlak ve adalettir. Evet, eğitimin kazandırmayı temel aldığı davranışlar içinde ahlak göz ardı edilemez. Ahlak sadece din öğesine dayandırılarak da açıklanamaz. Ahlak toplumun bir bakıma “iyi, güzel” ve “doğru” davranış kalıplarıyla ilişkilidir. Ne yazık ki eğitim sistemimiz bu noktada din ve devlet ilişkilerini bilerek birbirine karıştırarak, kimi örnekleriyle iyi sonuçları elde etmemize engel oluşturmaktadır. Din ve vicdan özgürlüğü yücedir, ancak dinin siyasete alet edilmiş olması en hafif deyimiyle bir başka ahlaksızlık örneğidir. Özünde inançlara saygıyla beslenen laiklik bu noktada temel alınmalıdır. Eğitimde ahlaklı birey yetiştirmeyi ve uygulamalarda hukukun üstünlüğü ile adaletin gerçekleştirilmesi temel alınmalıdır.
Eğitimin iki B'si bilim ve beceri eğitimidir. Eğitimde aktarılması planlanan bilgilerin bilimsel olması bir zorunluluktur. Bilim, din ve felsefenin birbirinden ayrıldığı yüzyıldan bu yana onlarca yılın geçmiş olmasına karşılık hala bu noktada, özellikle son çeyrek yüzyılda yapılan uygulamalarla bu ilkeden önemli bir uzaklaşma söz konusudur. Mustafa Kemal Atatürk'ün de ifade ettiği gibi “bilim ve fen için kayıt ve şart yoktur” şiarıyla hareket etmek ulusal eğitim sistemimizin temel ilkesi olmalıdır. Türk eğitim sistemi ne yazık ki ağırlıklı olarak bilgi aktarmacılık üzerine kurgulanmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında meslek okulları aracılığıyla ülkenin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştirmeyi amaçlayan sistem, 1980'lerle birlikte adım adım bir üst öğretim kademesinin sınavına öğrenci yetiştiren kronik bir hastalığa tutulmuştur. Bu açıdan sistemin ivedilikle ilerlemeci ve politeknik anlayışla yeniden inşa edilmesi zorunluluktur.
Eğitimin iki C'si cumhuriyet ve cesarettir. Türkiye Cumhuriyeti çok kültürlü, çok büyük bir coğrafyaya yayılmış Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşüyle birlikte kanla ve irfanla kurulmuş bir cumhuriyettir. Evet, bağımsızlık mücadelesinin bir ayağı ulusal kurtuluş savaşı, bir ayağı ise bilim ve irfanla oluşturulmuş çağdaş eğitim ayağıdır. Bu durum Türkiye'nin demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ilkelerine dayalı bir Cumhuriyet olmasını temel almıştır. Artık padişahlık ve saltanat yoktur. Meclise dayalı gücünü milletten alan yeni bir Cumhuriyet ve toplum Mustafa Kemal'in de ifadesi ile “yeni sosyete” vardır. Bu mücadelenin hedefi muasır medeniyet yani çağdaş uygarlıktır. Ne yazık ki, daha öncesi de olmakla birlikte özellikle 1990'lardan beri toplum sürekli olarak sosyal yaşam ve yönetim biçimleri açısından geriye itilmiştir ve itilmektedir. Değişim sorumluluk almak ve çalışmak için cesaret şarttır.
Eğitimin iki D'si demokrasi ve değişimdir. Ekonomik olarak ne kadar ileri olursak olalım yeni üretim başarılarımız ne olursa olsun toplumu bir arada tutabilmenin ve insan değerini olgunlaştırabilmenin yolu demokratik yönetim biçimidir. Yönetime katılma, hak arama, adalet dağıtma ve hukukun üstünlüğü adına seçenek demokrasidir. Mustafa Kemal Atatürk'ün de ifade ettiği gibi muasır medeniyet mücadelesi, sosyal alanda demokratik ve laik bir Cumhuriyeti ilelebet yaşatabilmek anlamına gelir. Bunu sağlayabilmenin biricik yolu çağa uygun ve sürekli değişimdir. Her şey değişmektedir. Değişimi yakalamak ve gereğini yapmak zorunluluktur. Bunu sağlayabilmenin biricik yolu işlevsel bir eğitim sistemi oluşturmaktır. Ne yazık ki eğitim politikaları sonucu bugün eğitimin hem demokratikleşme hem de değişim açısından durumu içler acısıdır.
Eğitimin iki E’si ekonomi ve etkililiktir. Üretim ilişkilerinden soyut eğitimin; ezbere dayanan, sadece bilgi aktarmayı hedefleyen bir süreç olmaktan öteye gitmesi olanaksızdır. Ekonomi eldeki kıt kaynaklarla en rasyonel bir biçimde mal ve hizmet üretme ve tüketme becerisidir. Buna karşılık etkililik kurumsal ve ulusal amaçları gerçekleştirme düzeyidir. Bu açıdan bakıldığında okulların birer bilgi, beceri ve tutum üreten atölyeler gibi düşünülmesi yanlış olmayacaktır. Ayrıca reel ekonomi açısından eğitim kurumlarımızın üretken, etkili ve eldeki kaynakları en verimli biçimde kullanan bireyler yetiştirmesi bir zorunluluktur.
Şimdi burada dile getirilen saptamalarla birlikte neler nasıl yapılacaktır sorusu öne çıkarılmalıdır. Açıklama ve çözümler kuşkusuz çok uzun. Sosyal sistemlerde dört dörtlük, mükemmel bir sonuç almak olanaksızdır. Bununla birlikte Türkiye'nin olanakları ve insan kaynağı sosyal sistemlerde de sorunları önemli ölçüde çözmeye yeterlidir. Açıklamalar ve öneriler bir başka yazıya diyerek okumaya, düşünmeye ve tartışmaya devam…