Eğriye eğri doğruya doğru! Bizde de dünyada da kimi olumsuzluklara rağmen kuşkusuz her alanda yığınla iyi, güzel ve doğru işler de yapılmakta…
Eğriye eğri doğruya doğru! Bizde de dünyada da kimi olumsuzluklara rağmen kuşkusuz her alanda yığınla iyi, güzel ve doğru işler de yapılmakta…
Bu girişin gazetecilik ve akademiyle ilişkini şöyle anlatayım. Şöyle ki fırkacı fırkacılar deyimini rahmetli Bülent Ecevit’ten 1980’lerin ikinci yarısında öğrenmiştim. Rahmetli Ecevit, kendi cenahında kendine rakip siyasilerin lehine yazan kimi gazete yazarlarına yönelik kullanmıştı bu deyimi. Aslında kullandığı söz daha da eskilere dayanıyor. Bu deyim; demokratlarla halkçıların kavgalı oldukları dönemde herhangi bir partinin sürekli lehine yazan yazarlara yönelik kullanılan bir deyim... Bir partiyi bir takım tutar gibi tutan; hep o partinin lehine yazan yazarlar için kullanılan bir deyim…
İşin özü her yazının şöyle böyle bir referansı, yazım biçemi olması doğal. Kuşkusuz medya doğası gereği kamuoyu oluşturmayı amaçlıyor. Ancak akademinin bağımsız ve objektif olma ilkeleri bulunmaktadır! Ayrıca akademik bakışın konuları tüm yönleriyle irdeleme zorunluluğu da var!
* * *
Peki yukarıdaki onca sözü neden ettik? Durumu şöyle izah edelim:
Günlük yaşam dün bir bugün iki akıp gidiyor. Hep kötü işler mi yapılıyor ya da tersinden her şey mi hep iyi… Kuşkusuz ikisi de var! İyi kötü, yanlış doğru, güzel çirkin onca hengâme arasında şöyle böyle her şey var yarın da var olacak… Bizim kendi yaşamımız da böyle iyi kötü, güzel çirkin …
Kimi iyi işlerin yapıldığı alanlardan biri de eğitim. Eğriye eğri doğruya doğru… Doksanlı yıllarda birlikte gelişen iletişim ve bilişim teknolojisi ile okulların internet ve bilişim olanaklarından yararlanılmasının yaygınlaştığı açık ve iyi bir gelişme… Okul, bina, işlik, derslik sayısı ve modern yapılara diyecek pek sözümüz yok gibi… Eğitim için kuşkusuz bunlar birer alt yapı çalışması ve olmazsa olmazların bir bölümü… Ayrıca her kademede okullaşma oranımızın artması da bir başka sevindirici gelişme…
Gelelim ana konuya peki sorun ne?
Eğitim genel geçer bir tanımla eğitim bilimleri alanında kasıtlı istendik davranış değiştirme süreci olarak tanımlanır (Ertürk, 2016). Öğretmen yetiştiren bölümlerde okuyan öğrenciler bunu sular seller gibi ezbere bilirler. Yani işin özü biz eğitimciler ve öğretmenler önceden belirlenmiş bir kısım amaçlara dayalı olarak öğrencilere istenen davranışları kazandırmaya çalışırız. Örneğin birer birer birden yüze kadar sayabilme gibi. Osmanlı İmparatorluğunun çöküş nedenlerini sosyal, ekonomik ve politik yönleriyle değerlendirebilme gibi…
Bu arada bu konuyla ilgili bir başka sorun, bu amaçlara ulaşabilmek için hangi süreçlerin izlendiğidir.
İstenilen davranışların kazandırılması için temel gereksinilen ögeler öğretmen, içerik, eğitsel araç gereç ve öğrenendir. Kuşkusuz bu sınıflamayı başka bir şekilde yapmak da mümkündür. Özünde bu ögelerle yapılması planlanan formal eğitim; programlı bir çalışmadır. Bir ders ya da öğretim programının klasik olarak dört temel ögesi bulunur. Ögeler genel olarak amaç, içerik-konu (kapsam-müfredat), öğretme öğrenme süreci (işleyiş) ve ölçme-değerlendirme biçiminde sıralanır (Erden, 2009). Mesele; bu dörtlünün uygun ve akılcı olarak en optimal bir biçimde kullanılmasıdır. Dananın kuyruğu da aslında burada kopmakta...
Eğitim tanımında da belirtildiği gibi davranış edindirmedir. Hangi davranışın kazandırılacağı çok boyutlu ve tartışmalı bir konudur. Nelerin ne amaçla okutulacağı, sosyal, ekonomik, politik, dini, ulusal yani özcesi aklınıza ne gelirse onunla şöyle ya da böyle ilintili ve ilişkilidir. Zaten böyle olmasa biz öğretmenler bu konuyu teknik olarak aramızda çözer bitiririz…
Eğitimde hangi amaçlarla hangi derslerin programda olacağı en kritik sorunlarından biridir. Buna okulun ya da dersin amaçları ne olacaktır sorusu diyelim. ADD’in A’sı yani ‘Amaçlar’…
Amaçlar ne olmalıdır konusu hep tartışmalı ama hep tartışmalı bir konu… Bu sorunun yanıtı bir bakıma ‘nasıl bir insan istiyoruz?’ sorusunun da yanıtıdır. On yıllardır eğitimde yapılan tartışmalara bakıldığında, tartışmanın bir kısmının genelde bu soru bağlamlı olduğu söylenebilir. İmam Hatip lisesi meselesi, laiklik, güzel sanatların içerikteki yeri ve kapsamı, üniversiteye geçiş, meslek liselerinin statüleri, ulusal bayramların kutlanma biçimleri hepsi ama hepsi bu soru odaklıdır denilebilir. Bu noktada geniş bir toplumsal ortak payda yaratılmasının bir zorunluluk olduğunu vurgulayalım.
ADD’in DD’sine gelince, buna öğretme ve öğrenme bağlamında karşılaşılan ‘Demokratik Disiplin’ sorunu diyebiliriz. Disiplin ve demokrasi bizim toplumda iki uç noktada algılanmakta. Disiplin ‘vur deyince öldür’ manasına katı ödünsüz otoriter bir anlayış ve yönetim biçimi olarak algılanıyor. Demokrasi de ‘ne istersem yaparım, yaptırırız’ mealinde popülist bir anlayış olarak algılanmaktadır. İki anlayış da bu biçimleriyle yanlış algılardır. Bu yanlış anlayışlar ne yazık ki eğitim sistemimizde yer bulmuş ve sistemi sürekli zayıf düşüren hastalıklı hücre gibidirler.
Unutmamalıdır ki eğitimde istendik davranışların kazandırılması, disiplin ve demokrasi gerektiren bir süreçtir. Bunlardan disiplin belirli ilke ve kurallara bağlı sistemli çalışmak içindir. Demokrasi ise insanın doğasına en uygun iletişim, etkileşim ve yönetim biçimi olmasından ötürü gereklidir. Bizim eğitim pratiğimizin sorunu demokrasiyi ‘saldım çayıra Mevla’m kayıra’ anlayışına dönüştürmemizdir. Disiplin sorunumuz ise ‘öğretmenin vurduğu yerde gül biter’ anlayışı içinde şiddeti algılamamızdadır. Özcesi okullarda demokrasi ve disiplini bir arada geliştirmek bir zorunluluktur. Bu amaçla aşağıdaki konu ve önerilerin arama konferansları ve araştırmalara dayalı adam akıllıca tartışılması bir gerekliliktir.
Öğretmen yetiştirme programlarındaki öğretim üyelerinin yetiştirilmesi, seçilmesi ve yükseltilmesi esasları araştırılmalı, tartışılmalı ve yeniden düzenlenmelidir. Öğretmen yetiştirme araştırma, uygulama ve öğretim odaklı üç alanda iş bölümüne gidilerek öğretmen yetiştiren kurumlara uygulama ağırlıklı yüksek öğretim kurumu işlevi kazandırılması tartışılmalı, sorgulanmalı ve araştırılmalıdır.
Demokratik davranış, okunarak öğrenilen bilişsel davranış değildir. Ders olarak eğitim ve demokrasi dersi sadece teorik bir sosyal bilim dersi olmamalıdır. Demokrasi okulda, sınıfta söz alma, tartışma, yönetim süreçlerine katılma, görev hak ve sorumluluk bilincini geliştirmeye yönelik uygulamaları içeren bir disiplin olmalıdır.
Okullarda demokratik disiplin egemen kılınmalıdır. Öğretmenin okul ve sınıfta otoritesi güçlü kılınmalıdır. Öğretmenlerin etkili ve verimli çalışması esas alınmalıdır. Öğretmenlerin sınıf ve dersin yönetiminde yetkili güç olmalarına olanak verilmelidir. Öğretmenler veli, siyasetçi ve idareciye ezdirilmemelidir. Ancak demokrasinin hak kullanımı kadar; görev, yetki ve sorumlulukları yerine getirmek olduğu da unutulmamalıdır. Yönetici ve yönetici yardımcılarının atanması belirli ilke ve etik değerlere oturtulmalı kayırmacılığa yer verilmemelidir.
Demokrasi için öğrencilerin çok iyi yetiştirilmeleri zorunludur. Tüm dersler ezbercilikten kurtarılarak pragmatik yararlılık anlayışına göre işlenmeli öğrencilerin demokrasiyi özümsemelerine olanak verilmelidir. Noam Chomsky’ye göre demokrasi, içindeki insanların izleyici değil, oyuncu olduğu bir sistemdir. Söz doğru ancak eksik. Ekleme yapmak gerekir. Demokrasi aynı zamanda sosyal sorumluluk ve özveri de istemektedir. Örneğin ben yitirdim o halde artık yokum küstüm gidiyorum veya ‘Rabbena hep bana’ demokratik davranış değildir!
Okullarda bölüm ve ders çeşitlenmesi sağlanmalıdır. Güzel sanatların bireylerin kişilik gelişimlerini sağladığı ve demokratik davranışlarını geliştirdiği güçlü bir hipotezdir. Yazları öğrencilerin yerel yönetimlerin destekleri ile beden eğitimi, resim, müzik, tiyatro, edebiyat benzeri alanlarda uygulamalı çalışmalar yapması özendirilebilir…
Meslek liseleri gözden geçirilerek çeşitlendirilmeli yöreye özgü uygulama odaklı pragmatik esaslara kavuşturulmalıdır. Meslek liselerinden bölümlerine uygun alanlara yükseköğretime geçişte pozitif ayrımcılık uygulanması eğitim bilimciler tarafından araştırılmalıdır tartışılmalıdır.
Burada ortaya koyduklarımın tek doğru olmadığı kuşkusuzdur. Şöyle diyerek sonlandıralım:
Gönül ne çay ister ne çayhane gönül çözüm için görüş ister konuşmak, yazışmak ile çay bahane…
Yazışalım, konuşalım, tartışalım, araştıralım ve sorunlarımızı çözelim dileklerimle…
KAYNAKÇA
Erden, M. (2009). Eğitim bilimlerine giriş. (4. Baskı). Ankara: Arkadaş Yayıncılık.
Ertürk, S. (2016). Eğitimde “program” geliştirme. (2. Baskı). Ankara: Edge Akademi Yayıncılık.