Mustafa Kemal Atatürk’ün toplumca oldukça büyük değer kazanmış ve yer edinmiş bir lider olduğu açıktır. Bunda kuşkusuz Mustafa Kemal Atatürk'ün başarıları yanında sonradan yaşanılan düş kırıklıklarının da etkisi büyük...
Mustafa Kemal Atatürk’ün toplumca oldukça büyük değer kazanmış ve yer edinmiş bir lider olduğu açıktır. Bunda kuşkusuz Mustafa Kemal Atatürk'ün başarıları yanında sonradan yaşanılan düş kırıklıklarının da etkisi büyük... Atatürk, öylesine büyük bir yer edinmiştir ki 1910'lardan bu yana yaptıklarını genel olarak kabul eden ve destekleyen; kuşaktan kuşağa aktaran yediden yetmişe her sosyal katmandan, inançtan samimi bir kitle bulunmaktadır. Buna karşılık kişisel veya sosyal bir katman olarak siyasi, iktisadi ve eskilerin deyimiyle içtimai nedenlerden ötürü Mustafa Kemal ve arkadaşlarına deyim yerindeyse karşıt grup da bulunmakta. Ayrıca riyakârlıkla, benimsemiş gibi görünen kitlelerin de olduğu bir gerçeklik…
Atatürk’le ilgili en sert yazılardan birini dün gibi anımsıyorum. Yazı 10 Kasım 1980 tarihinde rahmetli İlhan Selçuk’un Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan “Kemalizm İdeolojisi Bir Muz mudur?” başlıklı yazısıydı. Yazı; o vakitler iktidardaki Kenan Evren’in politikalarına muhalif olan Cumhuriyet Gazetesi çizgisindeki aydınların önemli serzenişi niteliğindeydi. İşin özü bu bağlamda o dönem ve bu dönem cumhuriyetçi aydınlar genellikle Mustafa Kemal Atatürk'ün görüşlerine yönelimli olarak şu rotayı genelde izleye geldiler: Cumhuriyetçilere göre Mustafa Kemal Atatürk'ün düşüncesinin olmazsa olmaz temel ilkeleri bulunmaktadır. Aynı durumu bugünlerde de görmek mümkündür. Nitekim yıllarca Mustafa Kemal Atatürk'ün aleyhine politika üreten ve en sert biçimde muhalif olan akımlar; kimi zamanı ondan ağzı alınmayacak sıfatlarla bahseden gruplar görünen o ki bu günlerde Atatürk'ü anıyor gibi görünüyorlar. Mustafa Kemal Atatürk öyle her niyete yenilen muz misali duruma göre herkesin kendine göre yorumlayacağı bir anlayış değildir. Böylesi durumlarda lideri anlayabilmek için ilkelerini ve felsefesini iyi kavramak gerekir.
Bu açıdan bakıldığında;
Mustafa Kemal Atatürk öncelikli olarak önderdir. Ancak milli mücadele ve sonrasındaki Anadolu ihtilali bir kadro hareketidir. Mustafa Kemal Atatürk’ü arkadaşlarından ayrı tutmak onu ve onları anlamamaktır…
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, ulusal bağımsızlıkçıdır; manda ve himaye kabul etmezler…
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları bağımsız, demokratik ve laik bir ülkeyi amaçlayan önderliği temel almışlardır...
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, bağımsızlık anlayışlarıyla, tüm üçüncü dünyaya örneklik oluşturmuş özverili birer mücadele neferleridir…
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, sosyal ve ekonomik olarak geri bıraktırılmış toprakların bağımsızlık ve çağdaşlık ülküleri çerçevesinde fidanlarını diken örnek bir kuşaktır…
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, irticaî ve karanlık düşünceli güruhlarının tüm gayretlerine rağmen İslam toplumunda da modern bir dünya kurulabileceğinin, tüm İslam ülkelerine örnek olacak modern bir ülke oluşturulabileceğinin kanıtıdırlar…
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, geriye kapalı ileriye açık birer devrimci düşünce ve eylem insanlarıdır…
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, içte yobazlığa, dışta emperyalizme karşı direnmenin önderleridir…
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, iki kutuplu dünyanın oluşageldiği bir dönemde bir üçüncü yolu bulup bağımsız ve uygar bir ülke inşa etmenin mimarlarıdır…
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, dinin din olarak benimsenmesinin ve yüce duyguların yüreklerde yaşatılmasının yolunun modern laik bir ülke olmaktan geçtiğinin yılmaz savunucularıdır…
Özcesi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, adeta küllerinden yeniden doğmuş bir ülkenin özveri yüklü önderleri ve canlarıdır…
Her şeye rağmen kuşkusuz eksiklik, yanlışlık ve hatalar her fani gibi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları için de geçerlidir. Ancak dünden bugüne akıp gelen yüzyıl göstermiştir ki Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları sosyal, ekonomik ve politik süreçlerde alabildiğince doğruyu yakalamış; kıt olanakları en iyi değerlendirilmiş bir kuşak olarak şimdilerde hepimizin yüreklerinde bir başka güzel yer edinmişlerdir…
Ayrıca belirtmek gerekir ki Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının yaptığı reform ve yenileşme hareketlerinin önemli bir kısmının, Osmanlı'nın son döneminde de denendiği bir gerçektir. Bu açıdan bakıldığında Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları gelenek ve politik olarak Osmanlı'nın karşıtıdırlar. Ancak tarihsel gerçek; etnik olarak bir devamlılığı ortaya koymaktadır. Osmanlı, aile egemenliğine; yeni ülke Cumhuriyet ise millet egemenliğine dayanmaktadır. Bu noktada körü körüne eskiye özenti veya yeniyi karalama beyhudedir. Tarihi yazıp, çizen ve tartışanların tarihsel gerçeklere ve yapanlara saygı duyması zorunlu ve ahlaki bir değerdir…
Hiç unutmam… Eskişehir Zübeyde Hanım Kültür Merkezi'nde bir konuşmalarında Demokrat Parti çizgisinin yaşayan efsanelerinden rahmetli Menderes’in avukatlarından örnek siyasetçi Türkiye Büyük Millet Meclisi eski başkanlarından Hüsamettin Cindoruk’un; nemli gözlerle ve hıçkırıklı bir sesle kendi çizgilerinin de 1950'lerde önemli hatalar yaptığını ancak 1960 İhtilalinin de önemli hataları olduğunu adeta hepimize ders verir bir anlayışla anlattığı dün gibi aklımda…
Unutmayalım ki Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları aynı onların yaptıkları gibi bilimi ve çağdaş anlayışı temel rehber edinerek İslam toplumları içinde daha müreffeh, daha güçlü, daha demokratik toplum yaratma hedefi için bizlere görev yüklemişlerdir.
Bilelim ki bugün İslam dünyasının yüreklerini burkan Filistin meselesi; özüyle Filistin toplumunun bir Mustafa Kemal'i ve arkadaşlarının olmamasıdır. Hamaset, akıl dışılık ve oy avcılığına dayalı Ortadoğu politikası Mustafa Kemal ile arkadaşlarının olmaması ile birlikte yanlış sosyal, ekonomik ve politik sürecin bir ürünüdür.
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını anlamak, değerlendirmek ve ülkülerini günümüz koşullarında yenileyerek ülke ve dünya pratiğine yansıtmak noktasında yeni görüşler oluşturmak, düşünmek ve düşündürmek için üç nokta …