18 yaşında. Özel giysiler giyiyor, miğferi var, hücum yeleği takıyor. özel sembolleri var
. Balta ve bıçak alıyor. Sokağa çıkıyor ve rastgele insanlara saldırıyor…
Bıçaklıyor, kesiyor…
Hiçbir şeyden haberleri olmayan insanlarımız şu anda yaşam savaşı veriyor.
Bütün haber kanallarında, sosyal medya mecralarında bu saldırı olayını konuşuyor, tartışıyoruz.
Çünkü eski usul değil! Yeni ve Avrupai! Bir çatışma çıksa, 5 kişi ölse bu kadar ses getirmez…
Bu kadar konuşulmaz, bu kadar tartışılmaz!
Bu olay ülkemizde bir ilk! Ancak başka gençlerin aklından böyle olayların geçmediğini kimse bilemez…
Peki neden yaptı?
Manifestosu var. Tam 16 sayfa! Ve neden yaptığını orada açıklıyor. Yaptıklarını ve yapacaklarını anlatıyor.
İnsanlar birbirine şunu soruyor…
-Hepsini anladık da nasıl Nazi sempatizanıne oluyor?
Manifestosunda yazıyor
. Yeni Zelanda’da cami basan Tarrant ve Norveç’te gençlik kampını basan Breivik için ise “aziz” diyor.
Irkçlığı kutsuyor!
Çünkü, o günümüz bizim algımızdaki Türkiye’de yaşamıyor. Bedenen burada olsa da ruhen bu toprakları terk edeli çok olmuş.
Dijital bir dünyada başka bir mekanda yaşıyor.
18 yaşındaki bir genç, “Beni insan nefreti, mizantropi motive etti” diyor. Ve insanlardan nefret edenlerin oluşturduğu dijital forumlar olduğunu öğreniyoruz.
Burada toplanıyorlar, birbirlerine desteklerini iletiyorlar…
Talimatlar veriliyor ve “aziz” ilan ediliyor!
Kötü aziz yoktur!
Eskişehir saldırganı olarak anılan genç belki başka bir yerde başka bir zamanda Eskişehir azizi ilan edilecek.
Olayı tek başına yapsa da, onun gibi onlarca belki de yüzlerce genç var. Olayın “
adli-polisiye” yönü elbette devam edecek. Ancak, “sosyolojik boyutunu” konunun uzmanları ele almadığı ve çözüme yönelik yaklaşımlarda bulunulmadığı sürece,
bu olayların tekrarına sıklıkla rastlayabiliriz.
Çünkü artık ortada destekçileri de bulunan “bir düşünce ve bir amaç” var!
Herkes sanıyor ki yaşanan bu olay bilgisayar oyunları ya da çevrimiçi formlardan kaynaklanıyor. Belki de o oyunlar ve forumlar yaşadığımız dünyada bir sonuç. Ve Eskişehir’de yaşadığımız bu sonucun hedef bulmuş, tatbikat haliydi…
DOĞUNUN 3 MAYMUNU!
Artık dilimize yerleşen bir cümledir…
-3 maymunu oynama!
Herhangi bir olayda sesini yükseltmeyen, tepki vermeyen kişiler için kullanırız. Batı’da 3 maymun
“göz yummak” olarak biliniyor. Oysa efsanenin çıkış yeri Japonya’dır…
3 maymunun adları vardır:
-
Mizaru (görme), Kikazaru (duyma) ve İwazaru (konuşma)
Japon geleneğinde 3 maymun farklı bir anlam taşıyor…
Üç maymun; kötülüğü görme, kötülüğü duyma, kötülüğü konuşma demektir. Amacı insanı, kötü düşüncelerden ve eylemlerden uzak tutmaktır.
Batı bunu kötülüğe göz yummak olarak algılamış. Aslında 3 Maymur bizim geleneğimize daha uygundur…
-Kötü bakma, kötü anlama ve kötü anlatma.
BUNDAN İYİ TARİF EDİLEMEZ!
Yeniden Refah Partili Yavuz Arslan, son ekonomik durumu şu cümlelerle özetledi:
Japon gibi çalışmamızı…
Ugandalı gibi maaş almamızı…
Alman gibi vergi ödememizi istiyorlar. Üstelik bunu yapıyorlar da.
…/…
İçinde bulunduğumuz durum bundan daha iyi tarif edilemez…
GÜNÜMÜZ İNSANI!
Georges Perec, günümüz insanını şu şekilde tarif ediyor:
-Sabırlısın ama beklemiyorsun, özgürsün ama seçmiyorsun, müsaitsin ama
hiçbir şey seni harekete geçirmiyor. Hiçbir şey istemiyor, hiçbir şey talep etmiyor, hiçbir şeyi dayatmıyorsun. Hiç dinlemeden duyuyor, hiç bakmadan görüyorsun.
GÜNÜN SÖZÜ!
Para az değil, hırsızlar çok kalabalık.
EduardoGaleano
GÜNÜN KARİKATÜRÜ