Uyarılar dikkate alınmalı

Uyarılar dikkate alınmalı

17 Ağustos 2014 03:23
A
a
Sütiş Eskişehir
 
Bugün Marmara Depreminin 15’nci yıldönümü. Çoğumuzun hatırlayacağı gibi Türkiye 17 ağustos 1999 depremi ile sarsılmıştı. Önce kulakları sağır eden bir uğultu, karanlık ve toz bulutu sonra çığlıklar, haykırışlar ve çaresiz gözyaşları 17 Ağustos 1999.
Birçok yaşam alt üst oldu. Millet olarak büyük travmalar yaşadık, yeni korkularla tanıştık. Aradan 15 yıl geçti. Eskisi kadar gündeme taşımasak da her 17 Ağustos'ta kalbimiz sızlıyor, yüreğimiz acıyla doluyor. Yakınlarını kaybedenler ise her 17 Ağustos’ta bir kez daha ölüyor. 
 
17 Ağustos 1999 günü saat 03.02’de meydana gelen, herkesi uykuda yakalayan, 7,4 büyüklüğündeki deprem de resmi kayıtlara göre toplam 17 bin 480 kişi can verdi, yüz binlerce insan evsiz kaldı. Yaklaşık 24 bin kişinin yaralanmasına, çok sayıda kişinin sakat kalmasına neden oldu.
 
Felaketin mali yıkımı da göz önüne alındığında 16 milyon kişinin depremden etkilendiği ileri sürülüyor. Geçtiğimiz yüzyılın en büyük felaketlerinden sayılan Marmara Depremi’nin ardından tüm ülkede muhteşem bir dayanışma örneği sergilendi. Birçok ülkeden acil yardım ekibi, araç, gereç ile tıbbi ve insani yardım malzemeleri gönderildi. Türkiye deprem gerçeğiyle tanıştı.
17 Ağustos 1999 Marmara izlerini hem Eskişehir hem de birçok şehirlerimiz hala taşıyor.
Müteahhit de bu apartmanda oturuyor, bir şey olmaz!
Deprem olduğunda kim öle kim kala...
Bizim ev zemin kayalıkta, yıkılmaz!
Bu söylemler ülkemizin bir deprem bölgesinde yer aldığı gerçeğini değiştiremeyiz.

DEPREM DEĞİL
BİNA ÖLDÜRÜR
Deprem bir doğal afettir. Deprem insanı öldürmez. Şehir planlaması olmazsa, binalar sağlam yapılmazsa deprem sonucu binalar yıkılır ve vatandaşlarda maalesef hayatını kaybeder. Hepimizin de bildiği üzere ülkemiz Deprem  bölgesi ve bizlerde depremle yaşamasını öğrenmemiz lazım. Tabi ki bunu söylerken, başımıza gelen bu felaketlere alışmamız gerektiğini söylemiyorum. Tedbir, tedbir, tedbir maalesef tedbir almamız gerekiyor.
Bakın Japonya’ya. Orada da yüksek binalar var ama geliştirdikleri yöntemlerle en şiddetli depremi bile hafif zararlarla atlatıyorlar, çünkü Japonya da genç oluşumludur ve sürekli depremi yaşamaktadır. Bu yüzden Japon halkı depremle yaşamayı öğrenmiş hayatlarını kaybetmemek için buldukları yöntemlerle depremi hayati tehlike olmaktan çıkarmışlardır.
Bizim ülkemizdeki müteahhitlerin yapmış oldukları binaların nasıl yapıldıkları depremi yaşadıktan sonra ortaya çıktı. Kimi müteahhit malzemeden çalarken kimileri de bina yapımının en önemli malzemelerinden biri olan kumu denizden alıp yapınca bu konutlar çöktü.
17 Ağustos 1999 tarihinde yaşadığımız 7,4 şiddetindeki depremin büyük kayıplar vermesi sonucu müteahhitler biraz ders aldı ama binlerce ölen, binlerce kayıp olan insanları geri getiremediler.
Önceki gün İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Bülent Erkul’un yaptığı açıklamada, şu söylemleri dikkatimi çekti.
“Van depreminde yıkılan binaların yüzde 43’ü 10 yaşından küçük binalar idi. Bu Yapı Denetim sisteminin hiçte iyi uygulanmadığının, yeni yapılan binaların daha iyi denetlenmediğinin göstergesi.”
Gerçekten böyle ise 17 Ağustos 1999’dan bu güne çok fazla değişim olmamış. Sadece biraz daha fazla demir ile biraz daha fazla çimento kullanmak sorunu çözüyorsa, o zaman İnşaat Mühendisleri niçin hala bas bas bağırıyorlar. Demek ki 17 ağustos 1999 öncesi yapılan yanlışların hepsi olmasa da bazıları devam ediyor.
O zaman hükümet İnşaat Mühendislerinin çıkardıkları yüksek sese kulak verecek, dikkat çekilen eksiklikleri kanun maddesi olarak hazırlayıp TBMM’den geçirerek. Sadece kanun çıkarmak da yetmiyor. Belediyeler ve ilgili kurumlarda denetimler de gerçek manada yapmalı.
EN ÇOK DEMİR ÜRETEN VE
EN ÇOK KAYIP VEREN ÜLKEYİZ
Bildiğim kadarıyla dünya ülkeleri içinde inşaat sektörünün en hızlı geliştiği, dünya inşaat demirinin en fazla üretildiği (%28 oranında) ülkeyiz. Ancak gelin görün ki, 7-7,5 şiddetindeki depremlerde en çok kayıp veren ülkeyiz. Bu ölçeklerdeki depremlerdeki kayıplar az gelişmiş ülkelerde olduğunu söylüyor deprem uzmanları. Demek ki biz de o kategorideyiz. Binanın inşası esnasında yapı denetimin uygulamayı kontrolünün yanında, belediyelerin de gereken takip ve kontrolü belli disiplinlerde ve ciddiyette yapması gerekmektedir. Yerel yönetimler, ruhsatı vermekle işin bittiğini sanırlar. Bana göre, sorumluluklarının başladığı nokta burasıdır.
Sağlıklı yapıların oluşturulması için belediye, yapı denetim firmaları ve müteahhitlerin birlikte çalışması gerekmektedir. Belediyelerin, bir inşaat yapılmadan önce arsanın zemin etüdünü mutlaka kontrol etmesi, yapı denetim firmalarının ise taviz vermeden denetimlerde bulunması  kaçınılmaz olmuştur.
Bu vesileyle de depremde şehit olan tüm insanlarımıza Allah'tan rahmet, geride kalan ailelere sabır diliyorum. Mekanları cennet olsun.
 
 
 
SÜHEYL BATUM YANLIŞ YAPTI
 
10 Ağustos’ta yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi CHP Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum, çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aday gösterilmesine tepki gösterdi.
Bir aylık seçim süreci içerisinde CHP’nin MHP’ye ‘çatı cumhurbaşkanı adayı’ olarak önerdiği Ekmeleddin İhsanoğlu’na destek vermediği gibi, yaptı söylemlerle partisiyle ters düştü.
Birçok CHP’li dost, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun bugünkü şartlarda önerdiği ‘Ekmeleddin İhsanoğlu’nu en iyi isim olarak yorumladı.
CHP Emine Ülker veya Sühely Batum’u cumhurbaşkanı adayı çıkarsa idi alacağı oy ancak partisinin oyu olacaktı. Oysa ki Ekmeleddin İhsanoğlu hem sağ hem de sol seçmenden oy aldı.
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum, Uşak Milletvekili İstek Akagün Yılmaz, İstanbul Milletvekili Nur Serter ve Mersin Milletvekili İsa Gök gibi isimler CHP’ye ve dolayısıyla Ekmeleddin İhsanoğlu muhalif ve köstek olacaklarına destek olsalardı belki cumhurbaşkanı seçilirdi. Veya en azından seçim ikinci tura kalırdı. Seçimin ikinci tura kalması bile başarı kabul edilirdi.
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Eskişehir’e geldiği gün Sühely Batum’da Eskişehir’de idi. Ancak İhsanoğlu’nun konuşma yaptığı salona değil eski meclis arkadaşı Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt’a ziyarete gitti.
Bence Ekmeleddin İhsanoğlu’na karşı politika izleyen CHP milletvekilleri parti disiplin suçu işlediler. Destek vermeseler de en azından köstek olmasalardı yine de sineye çekilebilirdi.
Son olarak Süheyl Batum’u CHP Genel Başkanı Eskişehir gibi aydın, çağdaş bir şehirden birinci sıra milletvekili adayı yaptı. Ama Süheyl Batum, milletvekili olduğunun üzerinden geçen dört yılda kaç kez Eskişehir’e geldi? Eskişehir ile ilgili TBMM Genel Kurulunda kaç konuşma yaptı?
Eğer Kazım Kurt olmasaydı TBMM’de CHP’den kağıt üzerinde var ama fiilen Eskişehir’i temsil edecek milletvekili olmayacaktı.
Süheyl Batum, milletvekilliği döneminde Eskişehir’e gereken önemi gösterememesinden dolayı kendisine oy verenlerden özür dilemeli.
 
 
FIKRA:
 
PALAVRA YARIŞI
Abartmalı konuşmayı seven iki kişi yine bol keseden atıyormuş:
-Geçenlerde bizim bahçede kazı yapıldı. Toprağın onbin metre altından telgraf teli parçaları çıktı.
-Çıkmışsa ne olmuş yani? Neyi gösterir bu?
-Telgrafı benim dedelerimin icat ettiğini gösterir.
-Hmm... Bizim bahçede de bir kazı yapıldı geçen gün.
-Eee?
-Hiçbir tel çıkmadı.
-Neyi gösterir ki bu?
-Neyi gösterecek ulan telsiz telgrafı da benim dedelerimin icat ettiğini...
 
*-********
 
 
Şahin Erden Kuyumculuk
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi