Eskişehir’de AKP’li vekillerin politik nöbet günleri sürüyor.
Nöbet için bir iş bölümü yapılmış mıdır bilmiyoruz.
Yalnız dikkat çekiyor…
Salih Koca ve Ülker Can nöbet günlerinde, yerel politikaya ağırlık veriyorlar.
Mahallelere gidiyorlar.
İlçeleri dolaşıyorlar.
Gene dikkatimi çekiyor.
Prof. Dr. Nabi Avcı’nın politik nöbeti farklı oluyor.
Gidemiyorum. Ama giden arkadaşların anlattıklarından bunu anlıyorum.
Nabi Hoca’nın havası hem biraz farklı, hem biraz yüksek.
--//--
“ YÖK Yasası değişmelidir”
“ 4+4+4 eğitim sisteminde hem içeri, hem dışarıda aydınlatıcı olamamışız.”
YÖK Yasası’nın 12 Eylül rejiminin bir ürünü olduğunu iyi bildiğini sandığım Sayın Avcı, neden şimdiye kadar konuşmamıştır da, eleştiri için Eskişehir’i seçmiştir?
YÖK Yasası’na 1980’den beri kimlerin karşı olduğunu bilen Nabi Hoca, gerçekleri şimdiye kadar gördüğü, bizzat yaşadığı halde neden sessiz kaldı bu da ayrı bir konu.
Her neyse?
YÖK yasası ile rektör atamalarının nasıl yapıldığını bilmeyen yok.
Nabi Avcı doğru söylüyor.
YÖK üniversitelerde huzursuzluk yarattığını bilmeyen yok.
Rektörlük için üniversitelerde yapılan oylamanın YÖK tarafından nasıl kuşa çevrildiğini, demokrasinin temeli olan sandıktan çıkan oyların hiç dikkate alınmadığını, öndeki dururken arkadakilerin nasıl rektör koltuğuna oturduğunu da herkes biliyor.
Belirttikleri gibi bilim yuvası kurumlarda, hizipleşmeler, ayak oyunları da cabası...
Fazla uzağa gitmeye gerek yok üstelik.
Anadolu ve Osmangazi üniversitelerinde örnekleri çok yaşandı çünkü.
---//--
Prof. Dr. Nabi Avcı diyor ki:
“ YÖK Yasası’nın muhalefet partilerinin, STK’ların ve kamuoyunun katkıları ile her üniversitenin kendi koşullarına göre hazırlanması gerekir. Bunun için de hükümet tasarısı olarak gelmeli ve müzakere edilmelidir”
Doğru bir tespit.
Türkiye’de henüz yapılaşmamış üniversite ile Avcı’nın deyimi ile “köklü” üniversitelerin aynı kefeye konması elbette yanlış olur.
Anladığım kadarı ile Anayasa çalışmalarının hızla sürdüğü içinde bulunduğumuz günlerde, aynı zamanda Milli Eğitim Komisyon Başkanı olan Sayın Avcı’nın bu konuda bir hazırlığı var gibi geliyor bana. Kolay gelsin diyorum kendisine. Nöbetinin ilkinde bu konuyu ele aldığına göre, Sayın Avcı bakalım arkasını nasıl getirecek?
------------------------------------------------------------------------------------------------------
22 Haziran2012
Günlerin getirdiği
-Vural Yörük aradı—
Köşemizde yer alan CHP Tepebaşı ilçe yönetiminde ki istifalarla ilgili olarak ilçe başkanı Vural Yörük aradı. Bazı çevrelerde ilçe yönetiminden iki üyenin istifa ettiği yolunda farklı yorumlar çıktığını belirten Vural Yörük “Bizim yönetimimizden Seda Görenek özel durumu nedeniyle istifa etmiştir. İstifa ettiği söylenen Aslı Nur İnanır ise istifa etmemiştir. Kaldı ki, istifa tek yanlı bir olaydır. Bunu politik malzeme yapmak yanlıştır” dedi. CHP’nin Tepebaşı
ilçe yönetimi olarak çalışmalarını sürdürdüklerini vurgulayan Yörük “Bir çalışma programı hazırlıyoruz. Yakında bu programa göre çalışmalarımıza başlayacağız” diye konuştu. Vural Yörük’e kolay gelsin diyoruz. Tanıdığım kadarı ile Vural Yörük her konuda açık konuşur. Diyorum ki, son günlerde Erman Gölet’in “ Böyle bir olay yoktur” dediği, bazı gazetelerde ısrarla vurgulanan ve “ CHP kulislerinde malzeme bolluğu var.” denilen olaylar neyin nesidir. Bu konuda da konuşsa da bazıları “ Öküz altında buzağı mı arıyorlar” öğrensek. Öyle ya. Durup dururken benzeri olaylar neden konuşulsun değil mi?
---Takvim yaprağının ardından—
Okurumuz 9 Mayıs 2012 tarihli takvim yaprağını koparıp göndermiş ve demiş ki “ İşinize yarar. Güzel şeyler var çünkü. Kim bilir birilerine de ders verir. Vermese de düşündürür.”
Doğru gerçekten de.
İşte takvim yaprağında yazılı olan güzel ve güncel sözler:
***
“ Vitrinler dolu, ama gönüller boş. Çok yazıyoruz ama az okuyoruz. Diplomalarınız bol ama huzurumuz az. İlaçlar çoğaldı ama hastalıklar arttı. Az kitap okuyoruz ama çok televizyon izliyoruz. Konforumuz arttı ama zamanımız azaldı.”
Nasıl güzel değil mi? Devam edelim öyleyse.
“ Paramız çoğaldı ama ihtiyaçlarımız arttı. Evlerimiz büyüdü ama ailelerimiz küçüldü. Dünya barışı diyoruz ama en yakınımızla dargınız. Tanıdıklarımız çoğaldı ama dostlarımız azaldı. Su gibi para harcıyoruz ama ihtiyaçlar bitmiyor. Güzel evlerde oturuyoruz ama huzurumuz kaçtı. Aya gidip geliyoruz ama komşumuza gitmiyoruz. Eve çift maaş girdi ama çiftlerin boşanmaları arttı.”
Dedim ya. Herkesin ders alacağı güzel sözler hepsi. Onun için de okurumuza teşekkür ederek alıyorum köşemize.
Vatandaş soruyor
-Tüketiciyi korumak—
Eskişehir’de aynı amaçla çalıştıkları halde, neden iki tüketiciyi koruma derneği var diye, vatandaşlar merak ediyorlar. Adını vermeyeyim. Bunlardan birinin yöneticisine “Neden ayrı iki derneksiniz?” diye sorduğumda “Ben de bilmiyorum.” yanıtını almıştım.
Şimdiye kadar Tüketiciyi koruma derneğine, kaç vatandaş başvurmuştur? Bunlardan kaçı hakkında yasal işlem yapılmıştır belli değil. İşin aslına bakılırsa, tüketici nasıl korunacağını bilmiyor. Onun için de bu dernekler harekete geçemiyorlar.
Önceki gün bir vatandaş satın aldığı bir gömlek için satıcı ile tartışıyordu. Gömleği değiştirmek isteyen vatandaşa satıcı “Kardeşim bunu benden aldığını ispat et. Fişini göster değiştireyim” derken gömleğin küçük geldiğini söyleyen vatandaş “Yok fişim. Kaybettim.” karşılığını veriyordu. Sonunda araya girenler gömleğin değiştirilmesini sağladılar. Bu bir örnek sadece… Tüketici hakları bana göre en çok zorunlu tüketim malları için olmalıdır. Sebze, et, ekmek ve değişik gıda maddeleri gibi. Bu konuda ise vatandaş çok duyarsız. Ne çıkarsa bahtına diyor. Onun için ilimizde bulunan tüketici koruma dernekleri vatandaşa yakın olmalı.
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...