Ali Baş yazdı
İstiklal Marşı’nın bestesi konusu, “tartışılmaya” başlandı…
Beste değişmeli mi?
Değişirse nasıl olmalı…
Öncelikle şu gerçeği hepimiz bilmesi gerekir. İstiklal Marşı “bestesiyle, sözüyle” bir bütündür. Birisinin değiştirilmesi, marşın değiştirilmesi anlamına gelir!
İstiklal Marşımızı, aklımızın erdiğinden bu yana hepimiz söylüyoruz. Vatan şairi Mehmet Akif Ersoy’un şiirini Zeki Üngör’ün bestesi ile okuruz. Bir an bu bestenin değil de, başka bestelerin notalarını okuduğumuzu düşünelim…
Kurtuluş savaşı ile Cumhuriyetin ilk yıllarında da zaten öyle olmuştur.
Mehmet Akif’in İstiklal Marşı, farklı şekilde yorumlanmıştır. TBMM tarafından açılan yarışmaya 100’den fazla eser gönderilir. Ancak 55’i değerlendirilir. Ali Rıfat Çağatay’ın bestesi birinci seçilir. Ancak o beste 1924 yılından 1930 yılına kadar geçerli olur. Daha sonra, İstiklal Marşı’nın bestesi bugünkü notalarla okuduğumuz şekli alır.
Savaş koşullarında yarışmaya eser gönderen müzik öğretmenleri ve müzisyenler kendi bölgelerinde istiklal Marşı’nın üzerine yazdıkları kendi bestelerini çalarlar…
Edirne ve çevresinde Ahmet Yekta Bey’in bestesi…
İstanbul’da Mehmed Zati ve Ali Rifat Beyler’in besteleri…
Ankara ve çevresinde Osman Zeki Bey’in besteleri çalınır…
İzmir ve Eskişehir civarında ise İsmail Zühdü beyin bestesi en öndedir.
Kimdir İsmail Zühtü Bey?
1919 yılının Mayıs ayından 1922 yılının Eylül’üne kadar süren İzmir’in işgali sırasında çok sayıda sanatçı İzmir’den ayrılmak zorunda kalır.
Nereye gelir?
Tahmin ettiğiniz gibi Eskişehir’e…
İsmail Zühtü, Eskişehir'e kaçarak Kuvva-i Milliye'ye katılanlar arasındadır.
Müzisyen olarak tanınan biri olduğu için öncelikle "Garp Cephesi Karargâhı Bandosu Şefi" olarak görevlendirilir. Daha sonra, Eskişehir Öğretmen Okulu ve Eskişehir Sultanisi'nde müzik öğretmenliği de yapar.
İsmail Zühtü'nün bestesi Zeki (Üngör) ve Ali Rıfat (Çağatay) beylerin besteleri ile birlikte en çok yayılan ve söylenen üç besteden biri olur.
Dikkat ediyor musunuz, bilmiyorum. Şu sıralar bir çok kişi kafasına göre İstiklal Marşı’nın bestesini değiştirmeye başladı…
Oldu olacak, 100 yıl önceki gibi yarışma açın!
GÜLEREK GÖZ
KIRPARKEN!
Kimya biliminin dehası Lavoisier'in, asıl eğitimi hukuktu. Paris Barosu'na kayıtlı bir avukattı.
Bilimsel gözlem ve yorum üzerine yaptığı konuşmaları ile ünü bütün dünyaya yayılmıştı.
Kimya bilimini reddeden yobazların kafasını gösterip "Bu kelleler hiçbir işe yaramaz" dediği için tutuklandı.
***
Aynı gün yargılandı...
Ölüme mahkum edildi...
Son isteği sorulduğunda Lavoisier, matematikçi Lagrange'ı ile konuşmak istediğini söyledi.
Çağırdılar, matematikçi Lagrang geldi...
Lavoisier, arkadaşına şu cümleleri söyledi:
-Kellem giyotinden sepete düştüğünde gözlerime bak; Eğer iki kere kırpıyorsam bil ki, insan kafası kesildikten sonra beyninin bir süre daha düşünmekte olduğunu anlarız.
***
Lavoiser, boynunu giyotinin altına koydu.
Kafası kesildikten sonra sepete düştü.
Sonuç: Gülerek iki kez göz kırpmıştı...
Matematikçi Lagrange diyor ki:
-Lavoisier'in son saniyedeki ispat arayışı, bilimselliğin yüzyıllar boyunca yanacak meşalesidir. Ama o yobaz kafalar hurafe üretmek için asırlarca karanlıkta sürüneceklerdir...
YAŞAYAN ÖRNEK!
Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, 3-4 gün önce Hacettepe Üniversitesi’nde bir konferans verdi…
Şehirciliği anlattı…
Benim dikkatimi çeken konu ise konferans öncesi Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Haluk Özen tarafından yapılan konuşmaydı…
Özen’in, Büyükerşen ile ilgili şu cümlelerinin altını çizdim ve sizlerle paylaşıyorum:
25-30 yıl önce tanıdığım Başkan Büyükerşen’den her konuştuğunda yeni bir şey öğreniyorum. Bu ülkede bir algı vardır. Yahu bu sosyal demokratlar konuşur, konuşur fakat hiçbir şey yapamaz. Bu algının gerçekle bağdaşmadığının yaşayan örneğidir Sayın Yılmaz Büyükerşen…
DÜŞÜNMEK İÇİN OKU!
Yalanlamak ve reddetmek için okuma! İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma! Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma! Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku! Francis Bacon