Eskişehir Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt, Esenyurt Belediyesi’nin ardından Mardin, Batman ve Halfeti Belediyelerine kayyum atanmasıyla ilgili, “Bu hiçbir hukuki ve demokratik geleneğe uygun değil. Böyle bir ortamda iç barışı nasıl sağlayacağız? Siz toplumun yarısını dışlarsanız, ‘ben sizi ve sizin seçtiklerinizi kabul etmiyorum’ derseniz orada barışı sağlayamazsanız” dedi.
1 Ekim'de TBMM'nin yeni yasama yılı açılışında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin DEM Parti sıralarına yönelerek parti yöneticileriyle el sıkışmasının ardından PKK terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan için yaptığı çağrı tartışılırken önce CHP’li Esenyurt Belediyesi’ne ardından da DEM Partili Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine kayyum atandı. Bu süreci birlikte mi okumak gerekir, siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’deki olayların tümünü birlikte değerlendirmek lazım, sadece Esenyurt’u, Mardin’i değil. Bir şey başladı ekim ayıyla beraber. Bahçeli’nin Recep Tayyip Erdoğan’dan habersiz böyle bir şey yapma ihtimalinin olmadığını düşünüyorum ama ya sonradan bir uzlaşmazlık oldu ya başka sebepler, başka güçler araya girdi ve bence iş bozuldu. Dolayısıyla Cumhur İttifakı’nda bir çatlama bekliyorum. İşin samimi olmadığı da anlaşıldı. Meclisteki değerlendirme sırasında da söyledim. Sanki bu işler düzelmesin, barış ortamı sağlanmasın diye bir havaya girildi. Böylelikle insanların seçmiş oldukları belediye başkanı ve meclis üyeleri tarafından yönetilme hakları ellerinden alındı. Burada esas olan, antidemokratik olan budur.
MECLİS ÜYELERİNİN KABAHATİ NE?
Başkanın bir suç işleme ihtimali vardır. Suç işlendiği zaman onun açığa alınmasının koşulları vardır. Ama bunların hiçbiri yokken böyle bir uygulamayla, özellikle Esenyurt’la ilgili konuşuyorum, bizim partili belediye meclisi üyelerimizin de çalışamaz hale gelmesini sağlayan bir ortam doğmuştur. Yani bugün Esenyurt’ta artık belediye başkanı yoktur ama belediye meclisi de yoktur. Diyelim ki başkanın kusuru var, suçu var, başkan terörle iltisaklı. Meclis üyelerinin kabahati ne? Kayyum atanınca kayyum istemediği sürece meclis toplanamaz. Encümen görevini de meclis görevini de belediye encümeninin memur üyeleriyle gerçekleştirir. Demek ki şu anda Esenyurt’ta seçilmiş belediye meclis üyelerinin de görevine son verilmiş oluyor. Aynı şekilde Mardin Büyükşehir Belediye Meclis Üyelerinin de görev yapma şansı elinden alınıyor. Diğer iki belediyede de aynı şekilde.
KAOS ORTAMI İSRAİL VE AMERİKA’YA YARIYOR
Bu hiçbir kurala uygun değil. Hiçbir hukuki ve demokratik geleneğe uygun değil. Avrupa Birliği özerklik şartına hiç uygun değil. Avrupa Birliği standartlarına hiç uygun değil. Sonuna kadar bizim ülkemizde çok iyi demokrasi olduğunu savunan bir mekanizma var. Belediye Kanunu’nun 45’inci maddesi bunu çok açık ortaya koymuş: Kayyum atandığı anda belediye bütçesini ve muhakeme işlerini memurlar yapar. Meclisin hiçbir fonksiyonu kalmaz. Böyle bir ortamda iç barışı nasıl sağlayacağız? İç cepheyi genişletelim, bütünleştirelim diye başlayan bir uygulama bu. Siz toplumun yarısını dışlarsanız, ‘ben sizi ve sizin seçtiklerinizi kabul etmiyorum’ derseniz orada barışı sağlayamazsanız. Kaos ortamlarında da esas yararlı çıkacak olan büyük patronlardır. Büyük patronlar kimdir? Belediye meclisinde AKP’li sözcü söyledi: İsrail’dir, Amerika’dır. Siz dolayısıyla İsrail’in ve Amerika’nın istekleri doğrultusunda bir sonuç elde etmek üzere yola çıkmış olursunuz. Bu Türk halkının çıkarlarıyla, beklentileriyle uyumlu bir şey değildir.
YAPTIKLARI ANAYASA’YI SAVUNMAK BİZE KALDI
Anayasa’nın 127. maddesinde mahalli idarelerin özerkliği güvence altına alınıyor ancak Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen 674 sayılı KHK ile 2016 yılından itibaren belediyelere 160 kez kayyum atandı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de hukuk olmadığı için, demokrasi olmadığı için, AKP hükümetlerinin devam ettiği süre içerisinde hukuka uygun bir beklenti içinde değilim ben. Doğru söylemiyorlar, doğru uygulama yapmıyorlar ama onlara itiraz edene de ‘beka, vatan, millet, şehitler ölmez vatan bölünmez, PKK’lı’ gibi yaftalarla suçlamaya kalkıyorlar. İnsanlar da bundan korkuyor. Ama öyle değil. Tamamen başka, o dış güçler dediklerinin çıkarlarına göre hareket edilen bir ortam var burada. O nedenle Anayasa’yı uygulamayan bir hükümet var. Anayasa’yı tanımayan bir koalisyon ortamları var. Özellikle hem Anayasa Mahkemesi kararlarına uymama açısından hem demokratik uygulamaları es geçme açısından kendi yaptıkları Anayasa’ya uygun hareket etmeyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Bahçeli, ‘Anayasa Mahkemesi kapansın’ diyor. Erdoğan, ‘Anayasa Mahkemesi kararları yanlıştır, uygulamıyoruz’ diyor. Yargıtay, ‘Anayasa Mahkemesi kararını tanımıyorum’ diyor. Dolayısıyla bu Anayasa yok hükmündedir. Çünkü Anayasa’nın 153’üncü maddesi, ‘Anayasa Mahkemesi kararları herkesi bağlar’ diyor. O zaman cumhurbaşkanını da bağlar, Yargıtay’ı da bağlar, MHP Genel Başkanını da bağlar. Biz mevcut anayasaya uyulması gerektiğini savunuyoruz. Ben bu anayasaların hiçbirini ‘evet’ oyu vermedim. 12 Eylül’den itibaren yapılan bütün referandumlarda Anayasa’nın yanlış taraflarını gördüğüm için ‘hayır’ oyu verdim. Ama şu anda bu Anayasa’yı savunmak bize kaldı. ‘En iyi Anayasa’yı yaptık’ diyenler, ‘Bu Anayasa kötü’ diyorlar. Bu da ayrı bir çelişkidir. Bunun için özerklik şartı, demokrasi, anayasa diyerek bu beyinlerin önünde durma şansımız yok.
DERHAL ERKEN SEÇİMİ ZORLAMALIYIZ
Cumhuriyet Halk Partisi bu aşamada nasıl bir yol izleyecek veya sizce nasıl bir yol izlemeli?
Genel Merkez’in bu aşamadan sonra ne yapacağını bilmiyorum. Şu anda bize alınmış bir karar tebliğ edilmedi. Nasıl bir yol izleneceğini Merkez Yürütme Kurulu ve Parti Meclisi belirler. Yetkili organlar onlardır. İstanbul’da 2 gün Parti Meclis Kurulu toplandı. Bundan sonra da sanırım Parti Meclisi toplanacaktır ve partinin kurumsal duruşu ortaya çıkacaktır. Bana sorarlarsa, Kazım Kurt olarak ben, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Anayasa’ya uymayanlarla, mevcut yasalara uymayanlarla görüşmesini, bazı konularda pazarlık ediyormuş gibi bir hava yaratmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Hukuk tanımayan, Anayasa tanımayan bir zihniyetle hukuk ve Anayasa konuşulamaz. Normalleşme isteklerimiz, normalleşme ile ilgili adımlarımız havada kalmıştır. Bu iktidarın normalleşmeden anladığı şudur: İktidarın dediklerine teslim olacaksın, o ne derse onu yapacaksın. Böylelikle normalleşmiş olacağız. Bu demokrasilerde böyle olmaz. Biz ana muhalefet partisiyiz. Biz Türkiye’nin şu anda 1’inci partisiyiz. O zaman biz hemen, derhal erken seçimi zorlayacak mekanizmaları işletmeliyiz.