Zamanı gelince yazılır…
İşte onlardan biri:
-Son yerel seçimlerden 10 gün kadar önceydi…
Öğretmenler Caddesi’ndeki bir dükkânda alışveriş yapıyorduk…
İçeriye liseli yıllardan bir arkadaşımızın kız kardeşi girdi…
Selamlaştıktan sonra da atıldı:
“Oyumuzu kime vereceğiz abi?”
İlk şaşkınlıktan sonraki tepkimiz:
“Bunu sen mi soruyorsun?” olmuştu…
Devam ettik:
“17-25 Aralık tarihleri sana bir şeyler anımsatıyor mu? Hem sonra, Eskişehir’de Yılmaz Büyükerşen varken, hem de bana, böyle soru sorulur mu?”
Duraksadı ve “ama” dedi:
“Harun Karacan’ın danışmanlığını abim yapıyor…”
Bir kez daha şaşkınlıktan alamadık kendimizi!...
Anadolu Üniversitesi’nde bir profesördü…
“Bilmiyor musun, yoksa unutun mu?” dedik:
“Abini Bölüm Başkanı yapan da Yılmaz Büyükerşen değil miydi?”
Çıkarken Yılmaz Hoca’nın bir “Sabah Kahvesi” programında “Şinasi Kula”ya söylediklerini anımsadık…
İçini çekmişti:
“Kimi yükselttiysem, sivrisi bana dokundu!”
*****
Biz de “Anadolu”nun önceki günkü manşetinden anımsadık bu olayı…
Ne diyor Harun Karacan?
“Kavgadan çok şey kaybettik…”
Ve devam ediyor:
“Şimdi kayıplarımızı telafi etme zamanıdır.”
İşte bu… Karacan’a yakışanı bu…
Aynı gazetede “Salih Koca”nın sözleri sür manşetteydi:
“Yolsuzluklar sona ermeli…”
Ne güzel… Bakın…
“O da doğru yolu bulmuş işte!”
////////////////////////////////
Salih Koca’nın takunyası ve… (foto: Salih koca)
-1975’te Eskişehir’e geldim. “Erkekler Hamamı”nı çok methettiler. Ertesi gün gittim.
Elime bir tas, bir sabun, iki de peştamal tutuşturdular.
Haliyle soyunduk, peştamalın birini omzumuza attık, birini de belimize doladık.
Bir çift takunya geçirdim ayağıma.
Takır- tukur içeri…
Ama çıkış kapısına yönelmişim… Arkamdan biri bağırdı, “Hooop hemşerim nereye gidiyon, kahve mi alıcan?”
Havuza inen merdivenleri gösterdiler. Teşekkür edip ilk basamağa adımımı attım ki, tepetaklak aşağı!...
“Yere düşen tasın tıngırtısını duydum sadece!...”
*****
Yukarıdaki satırları Sonhaber’de “Katibim” köşe yazarı “İsmail Hakkı Demirci” dile getirmiş…
Durup dururken niye anlatmış bu anısını?
Şöyle açıklıyor:
“Salih Koca’ya mecazi anlamda sesleniyorum tabii…”
-Sizin takunyaların altına da sabun yapıştırılmış herhalde…
Olsun be Salih Bey, zaman unutturuyor!
Ama morluklar, ağrılar geçiyor da, benim çatlaklık gibi kafada illa bir iz kalıyor!...
Senin zamanında lastikten, plastikten giyecekler varken, neden “takunya”yı seçtin ki?
Neyse…
“Kendi düşen ağlamaz…”
*****
İsmail’in yazısını okurken bir bölümünde çok güldük…
Diyor ki:
“Peştamalın birini omzumuza attık, birini de belimize doladık.”
Rahmetli Demirel’e bir gün “Ecevit’in elini sıkmışsınız ha?” diye sormuşlardı… O da “Evet” demişti:
“Neresini sıkacaktık ki?”
İsmail de öyle…
“Neresine dolayacaktı ki?”
/////////////////////////////////////////
Kartal ile leş kargası
Bir kartal, kargaya sormuş:
“Karga kardeş, söyle bana, sen nasıl olur üç yüzyıl yaşarsın da benim ömrüm, topu topu otuz üç yıldır?”
Karga yanıt verir:
“Çünkü sen, taze et yiyip kanını içersin, bense leşle beslenirim.”
Kartal düşünmüş ve kendi kendine karar vermiş:
“Bunu bir de ben deneyeyim.”
Bir gün, kartalla karga uçarken yolda ölü bir at görmüşler. İkisi birden pike yapıp üzerine konmuşlar.
Karga, bir yandan ölü atı gagalarken, bir yandan da yediklerinin lezzetini övüyormuş…
Kartal bir kere gagalamış, iki kere gagalamış sonra kanatlarını çırparak, “ Hayır karga kardeş” demiş:
“Böyle leşle beslenip üç yüzyıl yaşamaktansa taze et yiyip, taze kan içerek otuz üç yıl yaşamak daha iyi…”
/////////////////////////////
Erken gelen hesap
Garson servisi hesapla getirip başımızda dikilmeye başladı…
Doğrusu çok şaşırdık ve “Neden?” dedik:
“Burada adet böyle mi?”
Garson “Hayır efendim” dedi:
“Sadece mantar yemeğinin servisini yaptığımızda böyle…”
//////////////////////////
Günün Şiiri
Keder
Kuvvetimi de hayatımı da kaybettim
Kaybettim hem dostlarımı hem de neş’emi
Ah, nem var nem yok kaybettim her şeyi
Nerde dehamı inandıran azametin
Bir zaman geldi ki tanıdım hakikati
Önce sadık bir dost olduğunu zannettim
Ne zaman hakikati sezdim ve hissettim
Hemencecik ondan öyle nefret ettim ki
Elden ne gelir, hakikat edebidir
O’nu anlamadan bu dünyadan göçenler
Yaşadıysak diye söyleyebilirler mi?
Ulu Tanrı soruyor, cevap ister elbet
Bu dünyada bana kalan yegâne servet
Olsa olsa ağladığım, anlardır belki…
Alfred De Musset (Varlık-1951)
//////////////////////////////////////////
Yerli ve milli
Bir okuldayız. “Yerli Mallar Haftası” işleniyor. Öğrenciler evlerinden meyveler getirmişler. Baktım, elmalar gelmiş, Şili’den muz gelmiş, çikita Brezilya’dan, kivi gelmiş Honduras’tan. Çocukların giysileri L.C. Waikiki’den, Benetton’dan, Lacost’tan. Ayakkabıları Adidas’tan, Nike’dan. Cep telefonları Samsung’dan.
Gülmüştüm. Yanımdakilere “Tek yerli mal çocukların kendileri” demiştim. Onlar da gülmüşlerdi ya, yanlıştı yorumum.
Çocukların biyolojileri yerliydi ama…
“Kültürleri ne yerliydi ne de milli.”
Erdal Atabek
/////////////////////////////////
ABD’den bayram tebriki
“Ali İhsan Sarıçoban”, geçmiş bayramımızı telefonla kutladı…
Emirdağ’a gitmiş, yorgunluktan unutmuş ya da telefon çekmemiş, özürlerin kalkanlarıydı…
“Amerika’dan bile aradılar, nasıl çekmez?” diye takılınca da, “Orası Amerika abi” dedi:
“Emirdağ’dan sadece Belçika çekiyor!”
////////////////////////////////////////////////////
Özdeyiş
İnsan başaramadı mı, binlerce mazeret üretir…
Hanri Benazus
//////////////////////
Kolsuz Yaşar’dan
Aşırı telefon boşanma nedeniymiş.
Eksik abi…
“Bir de yargılanma nedeni…”
/////////////////////////
Cuk
GDO serbest mi bırakılıyormuş?
İyi iyi…
“Hayvan gibi severiz artık!”
Balthör
/////////////////////////////
Günün Balı
Memlekette “Frankeştayn” çok, birkaç tane de “polylanma” olsun…
Ahmet Tan (HDP Milletvekili)
/////////////////////////////////////////
Günün Olayı
Evet, iktidarlar gider ama bu iktidar ülkeyi baştan sona öylesine tahrip etmiştir ki, ahtapotun kollarını temizlemek hiç de kolay olmayacaktır…
Işıl Özgentürk
///////////////////
Günün Biberi
Şaka değil…
Gerçekten “yerli”, gerçekten “milli” 550 milletvekili seçilirse AKP iktidar olamaz…
Saray da bir Kültür Merkezi olur…
Erdal Atabek
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...