Aylardır Covid-19 salgınıyla boğuşuyoruz.
*
Tıbbi açıdan, sosyal açıdan, eğitimsel açıdan, teknolojik açıdan vesaire; ciddi mücadele veriyoruz.
*
Ve en çok da,
ekonomik açıdan yoruluyoruz…
*
Çünkü kapitalist düzende, yukarıda bahsi geçen unsurların tümünün çaresi, kısa vadede para!
*
Eh, bizde de
kasa boş olduğuna göre…
*
Haliyle verilen mücadele, bir anlamda
havanda su dövmeye benziyor.
*
Ha, salgının başlangıcından 1Haziran’a kadar, ülkemiz, salgını olabildiğince iyi yönetti.
Bu noktada hem Sağlık Bakanlığı, hem Bilim Kurulu; dolayısıyla hükümet, koşulların el verdiği oranda görevini yerine getirdi.
Ancak yaz mevsiminin bitmesiyle beraber, öngörüldüğü üzere salgın oranı bir hayli arttı, buna rağmen ülkemiz ne yaptı?
Vatandaşı kendisiyle baş başa bırakarak “tedbiri sen alacaksın” dedi.
Neden?
Çünkü salgınla mücadele edecek para yok da, ondan!
Bununla beraber önümüzdeki tabloyu her birimiz görüyoruz, vaka sayıları ile ölen yurttaşlarımızın sayısı tavan yaptı ve her geçen gün artıyor.
*
Ancak 18 yıldır ezici bir çoğunlukla devleti ve dolayısıyla devletin hazinesini yöneten hükümet, dişe dokunur önlemler alamıyor.
Niçin?
Eh, dedik ya, para yok!
Tabii ki olmaz; itibardan tasarruf yapılmazsa, müşterisi olmayan havalimanları ile yollara yolcu garantisi verilirse, kar eden milli kurumlar çerez parasına satılırsa, devletin hazinesi aile şirketi yönetir gibi yönetilirse…
*
Her neyse…
*
Şimdi…
Durumun vahameti bir hayli artınca,
güya Bilim Kurulu’nun tavsiyeleri doğrultusunda çeşitli tedbirler alındı:
- 20 yaş altı ile 65 yaş üstüne belli saatlerde sokağa çıkma yasağı getirildi. (Ama geri kalan yaş grupları dışarıda.)
- Eğitimin 31 Aralık’a kadar online olarak devam etmesi kararlaştırıldı. (Fakat kreşler faaliyette.)
- Hafta sonları 20’den sonra sokağa çıkma yasağı uygulaması başlatıldı. (Lakin 20’ye kadar herkes dolaşımda.)
*
Hani, şöyle bir espri yapıyorlar ya: Virüs 10.00 ile 20.00 saatleri arasında uykuya dalıyor, kimseye bulaşmıyor!
*
Hey Allah’ım ya!
*
Daha vahim ve aslında göz boyama veyahut sözde denilebilecek bir önlem daha var.
Nedir o?
Hizmet sektörü içerisinde yer alan çoğu iş kolunun faaliyetleri, yüksek oranda durduruldu.
Şöyle ki…
- Restoran, lokanta, pastane, kafe, kafeterya gibi yeme içme yerleri 10.00-20.00 saatleri arasında yalnız ve yalnız ‘paket servis’ veya ‘gel-al hizmeti’ verecek şekilde açık olabilecek. (Yanlış karar)
- Sinema salonları 31 Aralık’a kadar; kahvehane, kıraathane, kır bahçesi, internet kafe, elektronik oyun salonları, bilardo salonları, lokaller ve çay bahçeleri ile halı sahaların faaliyetleri ise yeni bir karar alınıncaya kadar tamamen durdurulacak. (Doğru karar)
- AVM, market, berber, kuaför ve güzellik merkezleri sadece 10.00-20.00 saatlerinde hizmet sunacak. (Yanlış karar)
- Oteller açık olacak ve otel restoranları sadece konaklama yapan misafirlere hizmet edebilecek. (Yanlış karar)
- Havaalanları içerisindeki yeme içme mekanları ile şehirlerarası dinlenme tesisleri kısıtlamadan muaf tutulacak. (Yanlış karar)
*
Şimdi…
Şu söyleyeceğim sadece benim düşüncem değil; bilim insanları diyor ki:
“En az 14, imkan varsa 21 gün olmak üzere hayat durdurulmalı. Başka türlü salgının yükselişi engellenemez, sonrasında sabit hale gelişi sağlanamaz ve ardından düşüşü başarılamaz.”
Biz, bilim insanlarının ‘bilimsel tavsiyesini’ ekonomik darboğaz nedeniyle uygulayamıyoruz, ancak yukarıda sıralı halde bulunan enteresan tedbirlerle mücadele ettiğimizi savunuyoruz.
Yok, öyle bir şey!
Ya tam kapatacaksın, ya da çifte standart uygulamalarla sadece bir kesimi yıpratmayacaksın.
*
Restoran, lokanta, pastane, kafe, kafeterya gibi işletmeler 10.00’da açılacak, 20.00’de kapanacak ve sadece paket servis ile gel al hizmeti sunacak.
Be kardeşim, hadi buna tedbir diyorsun.
Yahu, toplu taşıma araçlarında balık istifi halde yolculuk yapan insanlar hakkında bir çözümün var mı?
Fabrikalarda, madenlerde sırt sırta çalışan işçiyi ne yapacaksın?
Her gün bağırıyor arkadaş: “Aman evden çıkmayın!”
Çıkmasın da, taş mı yesin o vatandaş?
Çoluğunun çocuğunun yüzüne nasıl baksın?
Yani, şu çaresizliği görüyor musunuz?
Ya çalışarak virüsten ölecek, ya da evde kalıp açlıktan ölecek!
Bu aşamada, meseleye sosyal devlet el atacak, sosyal devlet.
Vatandaşına “evde kal” diyorsa, ekmeğini verip namerde muhtaç etmeyecek.
*
O nedenle esnafı boğmak, hele ki desteksiz boğmak, hele hele salgının il zamanlarında verilen kredilerin ödemesinin başladığı anda gırtlağına yapışmak da ne demek oluyor?
Bu uygulamanın, salgının önlenmesi karşısında merhem dahi olmayacağı aşikar.
O halde…
Her yeri, istisnasız bir şekilde tamamen kapatacaksınız.
Bununla beraber hiç olmazsa, esnafa verdiğiniz destek kredisini bir kalemde silecek ve yeni destek paketi hazırlayacaksınız.
*
BİLEN - SOYLU
Bu noktada, Türkiye Lokantacılar Pastacılar Federasyonu Denetim Kurulu Üyesi, aynı zamanda Eskişehir Lokantacılar Odası Başkanı
Bahar Bilen isyan ediyor ve gür bir biçimde soruyor:
“Virüsün kaynağı biz miyiz?!”
*
Akabinde şunu ekliyor:
“Eğer önlem alınacaksa sanayici, tüccar, esnaf, memur, halkımız olmak üzere topyekûn bu yükü taşımalıyız!”
*
Başkan Bilen, bunu niçin söylüyor?
Çünkü biliyor ki, sadece esnafa dönük getirilen
göstermelik kısıtlamalarla mücadele yürümez.
*
BİLEN - BÜYÜKERŞEN
Peki, Bilen, başka neler aktarıyor?
*
Birkaçını sıralıyorum:
- Mart ayından bu güne kadar esnafımız ve tüm iş kolları bu süreçten olumsuz etkilendi. Yaklaşık üç ay kapalı kaldıktan sonra bazı meslekler artık bitme noktasına geldi. Borç ile işletmelerimizi açarak yara sarmaya başlamışken yeni kısıtlamalarla birlikte esnafımızın artık dayanacak gücü kalmadı, adeta çırpınıyor.
- Esnaf kapalı olduğu sürece kira, elektrik ve doğalgaz yardımında bulunulmalı.
- Pandemi sürecinde tahakkuk eden Bağ-Kur, SGK, vergi ve stopaj ödemelerinden muaf tutulmalı.
- Verilen 25 bin TL destek kredisi hibe edilmeli.
- Yine esnaf ile yanında çalışanlara mutlaka aylık nakdi destek sağlanmalı.
- Yapılandırmaya başvuran esnafın tüm borcu, faizleri sıfırlanmış olarak ödenebilir makul bir süreye yayılmalı.
- İcra takibi pandemi bitene kadar durdurulmalı ve banka hesaplarındaki tedbirler de kaldırılmalı.
*
SAZAK - BİLEN
Bahar Bilen, olması gerekenleri bir bir sıralamış.
Bu anlamda bırakın taraftarlarını,
‘kendine muhalif olan esnafın dahi’ büyük takdirini kazanmış.
Ancak gelin görün ki bazı aklı evveller, resmen
trollük yapıyorlar ve diyorlar ki:
- Bu esnaflar da paraya doymadı.
- Millet can derdinde bunlar para derdinde.
- Neyin peşindesin, sana mı kalmış esnafın derdi?
- Kalabak su zammını, şebeke su zammını da eleştirsene.
- Arabanı satıp 5’er yüz lira esnafa dağıtsaydın o zaman.
*
Yani, trollerce paylaşılan daha ne yorumlar var…
Böylesine hassas bir konuda bile dangalaklık yapıp, işi politik zemine çekmeye çalışanlara diyecek tek sözüm var:
Meczupsunuz!
*
Hele ki, her işini objektif bir biçimde yapmaya özen gösteren Bahar Bilen gibi bir isim üzerinden politika üretmeye çalışmak, boşa çekilen kürekten öteye gitmez.
Bahar Bilen dediğiniz isim, bir bakmışsınız
Süleyman Soylu’yla kol kola…
Bir bakmışsınız
Yılmaz Büyükerşen’le yan yana…
Bir bakmışsınız
Metin Nurullah Sazak’la omuz omuza…
Çünkü…
Elbette siyasi bir bakışı var; ancak Bahar Bilen, işine siyaseti sokmuyor, yazımın bir bölümünde vurguladığım gibi kişi, kurum ve olaylara objektif yaklaşıyor,
hatta lokantacılar dışında kalan esnafın haklarını da ayırt etmeksizin koruyup kollamak için gayret gösteriyor.
*
O vicdanları kurumuş art niyetli troller gitsinler, yıllardır esnafın sırtından geçinerek ‘esnafçılık yapan ve hatta esnafları temsil ettiğini iddia eden’ ağababalarının dizlerinin dibinde otursunlar.
*
Yazımı bitirirken…
*
- “Daha büyük travmalara ve aile facialarına sebep olmadan önlem alınmasını temenni ediyorum” diyor Bahar Bilen.
- “Tüm kısıtlamaları destekliyoruz, ancak çifte standart istemiyoruz” diyor Bahar Bilen.
- “Esnaflar tüm kuralları harfiyen yerine getiriyor. Daha sıkı tedbirler alınsın ve denetimler yapılsın, kurallara uymayan esnaf varsa da en ağır şekilde cezalandırılsın” diyor Bahar Bilen.
- “Salgınla mücadele ediyoruz deyip sadece bir kesimin üstüne yüklenilmesi mücadeleye katkı vermez, aksine insanların sırtına kambur yükleyerek mücadeleyi sekteye uğratır” diyor Bahar Bilen.
*
Ve doğru da diyor…
*
Ya…
Topyekûn mücadele edeceğiz.
Ya da…
“Bağımsız olarak ister gezici ister dükkanda olsun kendi çalışan, ekonomik faaliyeti parasal sermayesi olmayan, kol ve beden gücüne dayanarak sermayeden çok emeği ile iş yapan sanat ve ticaret erbabı” şeklinde kanuni olarak tanımlanan
gariban esnafın yakasını bırakacaksınız.