Televizyonun popüler olduğu yıllarda en çok kullanılan sözlerden birisiydi:
-Herkes ünlü olacak!
Televizyonlar, gazeteler sesleri duyurmanın bir aracı olduğu gibi aynı zamanda görünmenin ve göstermenin de önemli bir aracıydı…
Görünmek isteniyordu…
Aldığı bir elbiseyi, ayakkabıyı, otomobili veya yatı, göstermek istiyordu. İnternetin yaygınlaşması, sosyal medya araçlarının çoğalması i bu ihtiyacın bir ürünüdür.
Herkes artık ünlüydü ve her ünlünün bir medyası vardı…
İstediğini söylüyor…
Gözüküyor ve gösteriyor insanlarımız…
Medya dünyası artık puslu! Ve ne yazık ki bu
puslu havalarda pusula fayda etmiyor!
İnternet haber sitelerinin artık önüne geçilemiyor. Üstelik bir yasası da yok! Gazeteci arkadaşlarımızın yaptığı, çok güzel internet siteleri var. Haberleri, farklı yorumları takip ediyoruz. Gazetelerin kendi internet siteleri var.
Bir de gazeteci olmaya karar verip, internet sitesi kuranlar var.
Haklarıdır. Kurarlar…
Dernekleşmişler…
Haklarıdır yapabilirler…
Kimseye sen neden bunu kurdun diyemezsin! Sözü okuyucu söyleyecek diyorduk!
Artık eskide kaldı. Hangi sitelerin, hangi medyanın yaşayıp yaşamayacağına da yeni dönemin tabiriyle “takipçiler” karar verecek!
Okuyucu okur! Takipçi takip eder!
Okuyucularımız azalırken, takipçiler çoğalıyor.
SOSYAL MEDYANIN ETKİSİ!
İletişim Başkanlığı tarafından Sosyal Medya Kılavuzu hazırlandı…
Hazırlanan bu kitapçığı baştan sona okudum…
Gazeteciler için son derece yararlı. Kılavuzun bir bölümünde İletişim Başkanı Fahrettin Altun şu soruları soruyor:
- Sorular, bilindik. Acaba dijitalleşme süreci ve onun ürünleri olan sosyal medya mecralarını doğru kullanabiliyor muyuz?
- Biz mi sosyal medyayı kullanıyoruz yoksa o mu bizi şekillendiriyor?
- Seçtiklerimiz gerçekten bizim tercihlerimiz mi?
- Sosyal medyanın, aileden başlayarak tüm toplumsal ilişkileri iyi bir şekilde etkilemesi mümkün mü?
- Peki doğru kullanım tam olarak nedir? Bu konuda evrensel değerler üretmek, pratik yasal çerçeveler ortaya koymak çözüm olabilir mi?
- Yalan ve yanlış bilgi üretimini durdurmak, algı oluşturmaya çalışanlara karşı mücadele etmek, zihinlerimize savaş açan kesimlerin saldırılarından kaçınmak, kültürden kültüre değişen etik ve ahlaki normlar ile evrensel kimi insani değerlerin genel kabul görmesini sağlamak çok mu zor?
-
Bu soruları gazetecilerin kendi iç sesleriyle samimiyetle cevaplamalarına ihtiyaç var!
KLASİK GÖREV!
SES Şube Başkanı Dr. Birtürk Özkavak’ın açıklamalarını önemsiyorum. Salgın döneminde gazeteciler aradıkları sağlıklı bilgilerin çoğunu sendikalardan buldu. Özkavak’ın son yaptığı açıklama hem kamuoyunu hem de yetkilileri uyarması bakımından önemliydi.
Açıklamanın bir yerinde Özkavak’ın bir cümlesi dikkatimi çekti şöyle diyor:
-İl bazında kamu hastanelerimizden birisi klasik görevlerine devam edecek şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.
Biriken mağduriyetler gecikmeler tıbbi aciliyeti dikkate alınarak çözülmelidir.
…/…
Klasik görev, klasik tedavi yöntemi demek!
Vatandaşa sorsak “hekimin klasik görevi nedir?” Sanırım yüzde 90’ı
“reçete yazmak” yanıtının verir!
KARIŞMA!
Kimsenin iç alemine karışma,
kimseyi iç alemine karıştırma.
Kimseye iç alemini açma.
Gizli tut. Yan ama tütme.
İbn Haldun
MEDENİYET!
Nefret ettiğin insanla iyi geçinme çabasına siz medeniyet diyorsunuz, ben sahtekarlık diyorum. O yüzden anlaşamıyoruz.
Charles Bukowski
GÜNÜN KARİKATÜRÜ