Onunla tanışmam 1991 Eylül Ayının ilk haftasına rastlar…
Yani meşum bir trafik kazasıyla hayatını kaybettiği 13 Eylül’ ün birkaç gün öncesine…
Oğlumun ilkokulu başarıyla bitirmesinin ödülü olarak “Topkapı Sarayı, Ayasofya, Yerebatan Sarnıcı, Yedikule Surları” gibi İstanbul’un tarihi mekânlarını gezdirirken “Topkapı Sarayı”nın bahçesinde tanışmış ve bir süre sohbet etme fırsatı bulmuştum “Metin Oktay” ile…
Sohbetin bir yerinde “kalp damarlarım tıkalı, önümüzdeki ay İngiltere’de Cromwell Hastanesinde By-pass olacağım!” demişti. Kısmet olmadı!
Peki, tepeden tırnağa zerafet akan, yeşil sahaların bu beyefendisi kim acaba?
1952 Yılında İzmir’ in Damlacık Kulübünde başlayan kariyeri her Türk futbolcusuna örnek olacak kadar görkemli ve başarılarla dolu…
İzmirspor, Galatasaray ve İtalya’nın Palermo kulübünde geçirdiği başarılı sezonlardan sonra tekrar Türkiye’ye dönmüş ve 1969 Yılında Galatasaray forması altında futbolu bırakmış...
Futbolculuğu, golcülüğü, üstün yetenekleri tartışılmayacak kadar büyük…
Her iki ayağını aynı özellikte kullanabilen, en güçlü savunmaları bile rahatlıkla aşabilen, pas, şut, dripling, tayming gibi özelliklere fazlasıyla sahip olan, gol bölgelerindeki inanılmaz etkisiyle bütün takımların korkulu rüyası haline gelen ve muhteşem kariyeriyle “Taçsız kral” unvanını sonuna kadar hak eden gerçek bir efsane…
“Metin Oktay”ı asıl ölümsüz yapan futbolundan çok yüksek karakteri ve hemen bütün takımların taraftarlarının sempatisini kazanacak kadar centilmen oluşudur...
Formasına ve armasına olan yalansız, riyasız büyük aşkı onu Galatasaray camiasının sembol isimleri arasında zirveye oturtmuştur…
Öyle ki; bir ara tekrar İzmirspor’a dönmesi için ayaklarına serilen tonla parayı elinin tersiyle iten, eşi “Oya Sarı”nın “Ya ben ya Galatasaray!” restine karşılık hiç düşünmeden evliliğine nokta koyacak kadar formasına âşık bir ahlak güneşiydi…
54 Yıllık Lig Tarihinde 6 kez yaşadığı gol krallığına hala kimse ulaşamadı...
Ay Yıldızlı formayı başarıyla ve defalarca taşıdı…
Ona duyulan büyük sevginin tezahürü olarak, ismi spor tesislerine, statlara, mahallelere, okullara, hatta kütüphanelere verilen, parklara, spor tesislerine heykeli dikilen, adına onlarca kitap yazılan ender futbolculardandır…
Günümüzün fanatiklerine, holiganlarına ve vandallarına yıllar öncesinden adeta ders verircesine, Jübilesinde Galatasaray ve Fenerbahçe karşı karşıya gelir...
Maçı nakleden dönemin ünlü spikeri “Halit Kıvanç” o günü şöyle anlatıyor; elimde mikrofon, tribünlerde inanılmaz kalabalık. Tribünlere baktım, bu güne kadar hep size “Metin geliyor, Metin geliyor!” diye bağırdım. Ama bu gün “Metin gidiyor, Metin gidiyor!” dedim ve tribünler hep birlikte ağlamaya başladı…
Sahada 22 futbolcu ağlıyor, ben ağlıyorum, Fenerbahçeliler, Galatasaraylılar hep birlikte gözyaşı döküyor. Hatta o dönemin Fenerbahçe Kaptanı “Şükrü” o gün doğan oğluna “Metin” adını veriyor…
Ve 8 Eylül 1991 Tarihinde Topkapı Sarayının bahçesinde oğlum “Oğuzhan Cemoğlu” ile birlikte muhtemelen son görüntüsünü paylaştığım fotoğrafına hüzünle bakarak, ebediyete aktığı 27. Ölüm yıldönümünde Fair-Play ruhunun sahalardaki ilk temsilcisini tazimle anıyorum…