Görüşler
Selçuk kardeşler
Dün gibi anımsarız...
Hanım sabalı seslendi:
"Kalk çabuk, İlhan Selçuk'u kaybettik..."
Çakılıp kalmıştık yastığa!
"Elimizde bir topaç gibi olmuştu dünya!"
Öyle bir hızla çevirdik ki, belki 30-40 yıla indirdik zamanı...
Derken hanım yine geldi:
"İlhan değil, Turhan Selçuk'muş..."
Ne fark ederdi ki!..
…………
Kahvaltıdan sonra cep telefonumuzu açtık...
"Erol Şaykol" aramış, yanıt bulamayınca mesaj bırakmış:
"Bugünkü karikatürü bilerek mi koydun?"
Devam ediyordu:
"Biliyorsun, Turhan Selçuk'u kaybettik..."
Ne garip?
“Son karikatürü yitirdiğimiz gün kösemizdeydi…”
…………
Yıllar ence bir söyleşi için Eskişehir'e gelmişti "İlhan Selçuk..."
Kendisini Azmi Kerman'la birlikte karşılamıştık...
İlk kez görmüştük...
O günlerde Cumhuriyet’te çalışıyorduk...
Ne büyük onurdu...
"Turhan Selçuk"u ise hiç görmedik …
Ama yıllardır "9. Sütun”daydı…
Her gün gözümüzün önündeydi...
İlhan Selçuk, bir gün trafikte yakalanmış..
Polis evrakları evirip çevirirken sormuş:
"Turhan Selçuk'un nesi oluyorsun?"
"Kardeşi..."
Gülmüş polis:
"Ben de Abdülcambazın babasıyım, sana ceza mı yazılır be!.."
…………
İki kardeşi, iki büyük ustayı üç ay ara ile yitirmiştik...
İki yıl geçmiş bile…
Erol abi soruyor:
"Karikatürü bilerek mi koydun?"
Mümkün mü sevgili Şaykol..
Kimbilir?
"Belki de Abdülcambaz'ın sihirli lambasıydı!.."
Türkiye onları unutmayacak..
"Rahat uyusunlar..."
Büyükşehir'e şikayet senaryosu yazanlar!
Geçenlerde hala Edirne'de yaşayan Eskişehirli bir dostla karşılaştık...
Yaşamını bu iki kentte paylaşıyor, ama uzun süresini Edirne’ de geçiriyor...
"Çok geziyorum" diye başlamıştı:
"Gezip görmediğim çok az yer kalmıştır. Her gittiğim yerde de gururla Eskişehirli olduğumu söylüyorum... Nasıl kıskanıyorlar bir bilseniz! Ama Eskişehir'e gelince gerçekten üzülüyorum... Büyükerşen gibi bir insana yeterince değer verilmiyor bu şehirde... Çıkın dışarıya da gezin, görün, Büyükerşen'e hayran olmayı bırakın imrenerek anlatıyorlar..."
Yeni tanıdığımız dostumuz, "Bir haftadır yine Eskişehir'deyim" diyordu:
"Özellikle yerel gazetelerin hepsini okuyorum. Büyükşehir Belediyesi tramvayları en uzak kentlere kadar götürmeye çalışıyor. Ama bakıyorum, yok efendim belediye kazdığı yeri kapatmıyormuş, yollar kapanıyormuş... Böyle şikayet olur mu yaa? Belediye size çalışıyor, mahallenizin geleceğine... İnanın bunları okuyup gördükçe ayrıca üzülüyorum..."
Kendisine "Biz bunlara çok alıştık" diye yanıt verdik ve de ekledik:
"Büyükşehir’e her gün şikayet senaryosu yazanlar var... Kopyalıyarak mahallelere dağıtıyorlar. Tabii işin özünde de Büyükerşen'i yıpratmak var..."
Güldü dostumuz:
"Dernek bunca uğraşa rağmen üç dönemdir seçiliyor, merak etmeyin dördüncüsü de banko..."
Günün Şiiri
Kurulu düzen
Önceleri özlem yoktu içimizde
Biz mutluluğu böyle bilmezdik
Bakın yüzümüze birbirimizin
Görülmemiş dağ kırmızılığı
Köy odalarında üç mum
Dağlarda öbek öbek çoban ateşi
Biz özgün ışığında üç mumun
Hep böyle sevdik çoban ateşini
Oturduğumuz karanlıklarda
Gözlerin gök mavisi
Çocuk oyuncakları gibi ellerinde
İki çizgi yaşantımız
Sonsuz da birleşir öyle mi...
Necdet Uçkan (Varlık-1958)
Günün Olayı
Avrupa Konseyi Denetçisi Durrieu, Silivri izlenimini açıklamış: "Dayanılacak gibi değil."
Hayret... Oysa geçenlerde Silivri'yi gezen gazetecilerimiz orayı bir "tatil köyü" gibi göstermişti...
Günün Biberi
Darbeleri Araştırma Komisyonu örneklerini incelemek için Latin Amerika'ya gidecekmiş.
İnternetten her şeyin öğrenildiği zamanda o kadar zahmete ne gerek var ağalar beyler...
Haldun Ertem
Günün Balı
" Ekmek kadar mübarek, su gibi aziz olan ekmeğimiz bir ESKİCİ'ye kurban gitti…
Mehmet Tuncer
Kazlar gibi yaşayabilmek
Yaşlı adam ile karısı şehre giderken küçük bir gölün kıyısından geçiyorlarmış.
Kadın atılmış:
"Şu kazlara bak, suda ne güzel yüzüyorlar değil mi? Biz insanlar onlar gibi iyi geçinebilsek hayat ne güzel olurdu!.."
Akşam şehirden dönerken yine aynı yoldan geçiyorlarmış.. Gölde de, erkek kazla dişisi batan güneşin ışığında yüzüyorlarmış.
Kadın yine atılmış:
"Bak şu iki kaza, ne kadar uyumlu hayatları var değil mi?"
Kocası patlamış artık:
"İyi bakarsan, bu dişi kazın sabahki olmadığını göreceksin, uyum da oradan geliyor işte!"
Enayiliğine
Mahkeme devam ediyordu, yargıç davacıyı dinledikten sonra sanığa sordu:
"Bu adamı tam beş kez dolandırmışsın, bir diyeceğin var mı?"
Sanık başını önüne eğerek "Ne diyeyim hakim bey" dedi:
"Enayiliğine doymasın!"
Günün Sorusu
Terörün dayanılmaz boyuta ulaştığı nereden belli?
Yanıt:
“Artık sadece analar değil paşalar da ağlıyor..."
Cuk
Bir insana bu kadar çok onursal doktora verilirse, sonunda o da kendini gerçek doktor sanır…
Kemal Ateş