Oysa amaçsız savaşların, farklı emellerin asla zafere dönüşmemesi gereken bir zamandayız şimdi.
Şehir ya da Ülke gündemi akıp giderken, dünyanın sadece kendi etrafımızda döndüğünü düşünür gibiyiz hepimiz.
Ben de dâhil birçoğumuz, Eskişehir tek başına bağımsız bir dünya gibi, günlerdir aynı şeyleri konuşup duruyoruz. Stadyum temeli, Büyükerşen ve Ankara adaylığı, Eskişehirspor v.s. Tabi ki bunları konuşacağız. Yerel basın olarak önceliğimiz bu.
Gel gelelim, Türkiye ve Ülke gündemini derinden ilgilendiren bir Savaş arifesindeyiz. Adı bile insanı geren, ufkunu bulandıran ve korkutan bir kelime.
Hangi dinden, hangi ırktan olduğuna bakmadan, çocukların, annelerin, genç yağız delikanlıların hangi amaç uğruna olduğunu bilmeden kayıp gidişi demek.
Onulmaz acıların, sarılmaz yaraların, ekonominin, huzurun, kısacası her şeyin alt üst olması demek.
Bu savaş dünyanın herhangi bir yerinde değil. Türkiye’nin yanı başında cereyan edecek. Biz bu savaşın neresindeyiz, ne kadar aktif olacağız, ne kadar haklı, ne kadar haksızız inanın önemsemiyorum.
Tek istediğim, tek arzum. Böyle bir durumun yaşanmaması olur. Çünkü Suriye’de gerçekleşecek bir savaşın acısını çekende biz oluruz, onarması gerekende.
Aktif bir savaşın içinde olduğumuz da dostlar, ağabeyler, arkadaşlar
Ne Ticaret, Ne Siyaset, Ne Spor’un anlamı kalır. Ne de bunları konuşmanın, yazmanın, çizmenin bir anlamı. Biz ayrı bir coğrafya, bağımsız bir ülke değiliz.
Hepsini bir kenara koyalım. Bizler kör vicdanların sahipleri ve emanetçileri olan insanlarda değiliz.
Ya da ben öyle umuyor, öyle olsun diye iç geçiriyor ve biraz iyimser bakıyorum bizlere…
Gezi olaylarında yiten canlara da, görev başında şehit düşen polislerimize de
Mısır’da katledilen sivil insanlara da, Suriye’de ömrünün ilkbaharında katledilen çocuklarımıza da
Bonkörce harcayacak gözyaşımız olmalı bizlerin…
Sağcı ya da solcu olmamız bunu engellemeli, zira gözyaşları her iki taraftan süzülüyor yanaklarımıza.