Sadece Radyoculuk yaptığım dönemlerde Eskişehir’e bakış açım daha farklıydı.
Bu şehrin daha samimi, daha vefalı, daha ayrıcalıklı olduğunu düşünerek, kusursuz bir aşkla ve aşkın gözü kördür dedirten bir gözle bakıyordum yaşadığım toprağa.
Siyaseti ve Bürokrasiyi hatta ve hatta şu an her cephesine aşikâr olduğumuz mahalli basını uzaktan tanıyordum. Şimdi anlıyorum ki “Seni uzaktan sevmek, aşkların en güzeli” diye haykıran o şarkı çok daha anlamlıymış. Zira bu oluşumların içindeki çarkları, işleyiş düzenini ve düzene göre değişen aktörlerini tanıdıkça, o aktörlerin duruma göre değişen rollerin izledikçe insan biraz sükûtu hayale uğruyor.
Siyasetçisi, Bürokratı, Daire Müdürü, Patronu, Vasıflısı, Vasıfsızı fark etmiyor hep aynı çarka farkında olmadan da olsa hizmet eden neferlere dönüşmüş durumda. En can sıkıcı duygu ise samimiyetsizlik ve güven eksikliği olarak gösteriyor kendini.
Düne kadar birbirine küfürler yağdıranları bugün kol kola görebiliyorsunuz.
Her dedikoduya göre şekil alan ve tavırlanan adamları tanıyorsunuz.
Demokrasiyi hiçe sayan sözde sosyal demokratların nutuklarını dinliyorsunuz.
Tenhada muhalif, kalabalıkta yanlı iş adamlarıyla oturup kalkıyorsunuz.
Din üzerinden siyaset yapan ama kul hakkı yiyenleri gözlüyorsunuz.
Kendisini aday göstermedi diye partisini yerden yere vuran, kendisini aday gösterdi diye partisini göklere çıkaran yani, kendisine göre ideolojisi değişen adamlar tanıyorsunuz.
Sendikacıyım diyen ama işverenin hakkını savunanlar, Sendikacıyım diyen iktidarın memurluğunu yapanlar, Sendikacıyım diyen muhalefetin tetikçiliğini yapanlar var.
Kendi vicdanı değil, duruşuna göre objektif olma kuramını değiştirenler
Kendisinden olmayanı düşman ilan edenler. Kendisinden olanı “bu bizden” diye değersizleştirenler, Kendisini eleştireni sadece eleştirmesin diye korkarak aşkla sarmalayanlar
Velhasıl ne kadar rahatsız edici davranış ve gözlem varsa hepsine tanıksınız.
Elbette bu satırları yazan ben de dâhil olmak üzere hiç kimse kusursuz, hatasız, gülsüz dikensiz değil ama bu kadar olup bitenden rahatsız olmayacak kadar da geniş olamıyoruz.
“Tabi ki sözlerim herkes için değil. Kendisinden, duruşundan ödün vermeyen, sözünü tutan, onunla olanı yalnız bırakmayan, bir noktaya gelince tavrı değişmeyenler de var. Ama sayıca çok azlar.”
O yüzden bir koltuk için, bir övgü için, siyaset için, işyerinde bir yerlere gelmek için
Daha doğrusu hiç kimse ve hiç bir yer için kendinizi paralamayın, değiştirmeyin, boşa bedeller ödeyerek kendinizden ödün vermeyin.
Siz bir yer için kendinizi paralarken, sizi bozuk para gibi harcarlar. Miadınız dolar. Sistemin işine geldiği kadardır ömrünüz. Ve siz bu uğurda kaybettikleriniz ile baş başa kalacağınız ana kadar anlamazsınız düştüğünüz seviyeyi.
“Çünkü bu çemberin vefası da yoktur.”