Dün küçük bir rahatsızlık nedeniyle Eskişehir Devlet Hastanesi’ne gittim. Hastanede tetkikler için beklerken iki koyu AK Partili ile karşılaştık. Onlarda benim gibi muayene için gelmişler. Sohbeti koyulaştırdık. Bu arada bende ister istemez yaklaşan yerel seçimler öncesinde kimlerin nerelere aday olabileceklerini sordum.
Bugün için şu kişi şu belediyeye, bilmem kim bu belediyeye diye isim vermenin mümkün olamayacağını, bunun için daha zamanın erken olduğunu söylediler.
Aslında doğru söylüyorlar ama… Bildikleri bir şeyler olduğunu konuşmalarından anlıyorum. Hani derler ya ‘çıkar şu dilinin altındaki baklayı’ diye. Bende onlara aynen ‘lafı eveleyip geveliyorsunuz. Dilinizin altındaki baklayı çıkarında rahat konuşun’ dedim.
Ben böyle konuşunca mı yoksa ‘bildiklerimizi veya duyduklarımızı söyleyelim’ diye cesaret mi buldular kendilerinde bilemiyorum. Dört isim söylediler.
‘İl Başkanı Süleyman Reyhan Milletvekilleri Salih Koca ve Ülker Can’ın desteği ile Odunpazarı Belediye Başkan adayı olacak. Diğer taraftan partimizin kurucu İl Başkanı olan milletvekili aday adayı olmasına rağmen il başkanlığından istifa etme denmesine rağmen istifa eden Osman Yüksel’in gönlünün alınması için eğer Süleyman Reyhan aday yapılmaz ise aday gösterileceği duyumları alıyoruz. Tepebaşına ise Tepebaşı İlçe Başkanı Vahap atanın ismi daha ağır basıyor. Ancak Maliye eski Bakanı Kemal Unakıtan’ın danışmanı olan bugün ise Milli Eğitim Bakanı Eskişehir Milletvekili Nabi Avcı’nın yanında görülen Ethem Kalın’ın adı da sık konuşuluyor. Ama bu isimlerin dışında başka bir isim aday gösterilirse sürpriz olmaz.’
AK Parti’li dostların ağzından adeta kerpetenle çekip aldığım isimler bunlar. Tabi ki onlarda parti içerisinde konuşulan veya kulaktan kulağa fısıldanan isimleri söylediler. Vahap Ata ile Süleyman Reyhan’ın adı zaten geçiyordu. Ethem Kalın ile Osman Yüksel’in isimleri ilk kez gündeme geldi. ‘Ateş olmayan yerden duman çıkmaz’ derler ya. Demek ki Ethem Kalın ve Osman Yüksel’de birileri vasıtasıyla nabız yokluyorlar.
KENDİ SAĞLIĞIMIZI BİLE DÜŞÜNMEZ OLDUK
Yukarıda da bahsettim. Dün Eskişehir Devlet Hastanesi’ne gittim. Yaklaşık 3-4 ay öncede ESOGÜ Hastanesi’ne de gitmiştim. Zaman zaman özel hastanelere de gidiyorum. Ne zaman hangi hastaneye gitsem içerisi insan kaynıyor adete. Bu kadar insanı hastanelerde görünce şaşırıyorum.
Geçmişte Eskişehir’de Devlet Hastanesi, SKK ve Osmangazi Üniversitesi Hastanesi ile Hava Hastanesi ve Anadolu Üniversitesi’nin bünyesinde Mavi Hastane vardı. Hava Hastanesine asker kökenliler, Mavi Hastane ise ağırlıklı olarak A.Ü öğrencileri ile üniversitede çalışanlarına hizmet vermekteydi.
ESOGÜ, Devlet ve SSK Hastanelerinde kalabalık normal karşılanıyordu. Bugün ise Eskişehir’de 4 özel hastane, bu hastanelere ait 2 dispanser ile Yunus Emre Devlet Hastanesi ile Eskişehir Devlet Hastaneleri bünyesinde açılmış semt polikinlikleri var. Bunlara rağmen gerek devlet hastaneleri gerekse özel hastanelere gittiğimde kalabalığı görünce şaşırıyorum.
Hasta sayısının artış göstermesi karşısında kendi kendime şu yorumu yapıyorum:
‘Günümüzde gıdaların içerisine konulan katkı maddeleri, sebze ve meyvelerde kullanılan gübreler, hormonlar. ABD’de kullanım miktarı yüzde 2 iken Türkiye’de bakanlar kurulu kararı ile yüzde 20’ye yükseltilen sakkoroz ve glikoz yani yapay tatlandırıcıların şeker yerine kullanılmasının yaygınlaşması. Merdiven altı kontrolsüz üretimler. Birçok yiyecek ve içecek gıda maddelerinin kimyasal maddeden yapılan pet şişe ve kaplara girmesi. Bunlar insanları olumsuz etkiledikleri günümüzde artık insanlar daha çabuk hasta oluyor. Geçmişte üretilen her şey yapay değil doğal idi. Bu nedenle dedelerimiz, ninelerimiz sağlıklı beslendikleri için pek çoğu hastane kapısından içeriye girmeden yaşamlarını yitirmişler.’
Benim bu düşündüklerimi eminim ki pek çok kişi de düşünüyor. Ancak bu düşünceler hep kendimizde kalıyor. Veya ses çıkaranların ise sesleri maalesef cılız kalıyor. Kendimizin sağlığını düşünmüyorsak bu ülkenin geleceği olan çocuklarımızın, torunlarımızın sağlıklı yetişmeleri için hep birlikte bağırmamız gerekiyorken sanki kaderimize razı olmuş gibi göz göre göre birilerinin bizi zehirlemesine tepki bile koyamıyoruz. Geç olmadan harekete geçmeliyiz.
EMNİYET MÜDÜRÜ NACİ KURU
Emniyet Müdürümüz Naci Kuru’nun bir yıla yakın zamandır kanser tedavisi gördüğünü biliyordum. Son üç ayda ise durumun kritikleştiği duyumları alıyordum. Bir aya yakın zamandan beride Emniyet Müdürlüğü camiasında bugün yarın ölüm haberi gelecek diye de beklenti vardı.
Dün saat 16.00’ya kadar günüm hastanede geçtiği için Emniyet Müdürü Naci Kuru’nun öldüğünü geç duydum.
Kendisiyle üç veya dört defa bir arada olduk. İkimizin de kanı bir birimize ısınmıştı. Hiç unutmuyorum. Bir yazımdan dolayı bana telefon ederek teşekkür etmişti. Telefonda iki önemli konuyu benimle paylaşmıştı. Ve em önemlisi koca Emniyet Müdürü’nün bana ‘abi’ dye hitap etmeseydi.
Odunpazarı Belediye Başkanı Burhan Sakallı’nın sosyal paylaşım sitesin Twitter’de paylaştığı ‘iyi adamlar iyi atlara binip gittiler’ dediği gibi Naci Müdürde ikinci dünyaya iyi atlara binip gitti. 52 yaşında hayata veda eden İl Emniyet Müdürü saygıdeğer insan Naci Kuru’ya Allah’tan gani gani rahmet diliyorum. Başta eşi olmak üzere tüm yakınlarına, Eskişehir Emniyet Müdürlüğü camiasına ve tüm Eskişehir halkına başsağlığı diliyorum. Yattığın yer nur olsun sevgili müdürüm.