Eskişehir'de 28 yaşında zavallı bir delikanlı, 22 yaşındaki nişanlısı tarafından boğazı kesilerek öldürüldü.
Eskişehir'de 28 yaşında zavallı bir delikanlı, 22 yaşındaki nişanlısı tarafından boğazı kesilerek öldürüldü. Jandarma ve Emniyet'in ortak düzenlediği bir operasyonla 22 yaşındaki genç kız Antalya'ya kaçmak üzereyken yakalandı. Zanlının suçunu itiraf ettiği de belirtiliyor. Mahkemenin ne karar vereceğini bilemeyiz elbette. Bu yüzden olayın ayrıntılarına girmiyorum. Muhtemelen genç delikanlı belki parasızlıktan evlenmek istememiş, belki de gönlünü bir başka kıza kaptırmış. Reddedilmeyi onuruna yediremeyen 22 yaşındaki genç kız da nişanlısının boğazını kesmiş. Cesedini de bir plan dâhilinde getirdiği ormanlık alana bırakıp kaçmış.
Şimdi bunun tersi olsaydı, yani bir erkek reddedildiği için genç kızı öldürseydi Türkiye ayağa kalkardı. Pekiyi şimdi neden "Erkek cinayetlerine son" diye sokaklara fırlamıyoruz?
Cevabını vereyim. Öncelikle hiçbir cinayetten dolayı hükumet suçlu değildir. Kadınlar öldürülüyor diye AK Partilileri suçlu bulmak ayıptır. Üstelik sadece ayıp da değil, düpedüz vicdansızlıktır. Eğer ki Ayşe Tuğba Arslan gibi devlete aylardır yalvaran ve yardım talepleri reddedilen bir maktule varsa iş değişir. O zaman hükumeti eleştiririz. Ancak manyak bir katil, bir diğer insanı; dikkatinizi çekerim kadın veya erkek değil İNSANI öldürdü diye kimseyi suçlayamayız.
Bir diğer mesele de Avrupalıların Türkiye'yi küçümsemek için ortaya atılan her türlü Türk aleytarı propagandayı kullanması. Türkiye'yi kadın haklarının olmadığı, yarı barbar bir memleket olarak göstermek istiyorlar. Bu satırları okuduğunuz gün – tesadüf bu ya – tam da 47 yaşında olacağım. 47 senedir bu memlekette nefes alıyorum. Hayatımın bir gününde bile plastik terlik ve entariyle dolaşan ve havaya "Allahu Akbar" diye bağırarak kalaşnikoflarla ateş eden bir güruhla karşılaşmadım. Kıllı kalın pazularıyla kıvrık bir kılıcı zavallı bir kadının boynuna çalan bir sokak celladı görmedim. Bu görüntüler Türkiye'de olmaz.
Ölen her kadın ve erkek için elbette üzülüyoruz. Devlet kurumlarının sürekli şiddete maruz kalan kadınların haklarını tam olarak koruyamadığı da ortada. Bunu da eleştiriyoruz. Ancak ülkemiz aleyhine yapılan iğrenç propagandalara da – bilmeden ve iyi niyetle elbette – kendimizi kaptırmayalım. Ne zaman ki batılı propaganda makineleri bir ortadoğu ülkesi hakkında asılsız suçlamaları birbiri ardına sıralamaya başlar, çok geçmeden o memlekette iç karışıklıklar çıkar; bunu da unutmayın.
CHP'liler açısından hayırdır
CHP Kongresi'nden sonra doğal olarak kimin kazandığını ve bundan sonraki süreçte partiyi nasıl bir yolun beklediğini söyledik. Ancak kongrenin bizatihi kendisinin çok konuşulması gerekiyor. Kimin İl Başkanı olduğu kadar kongrenin nasıl cereyan ettiği de çok önemli.
Öncelikle barış ve huzur içinde bir kongre gerçekleşti. Adaylar birbirlerinin yüzlerine veya arkalarından kötü söz sarf etmedi.
Kongre tam bir disiplin içerisinde geçti. Kumanyalar zamanında dağıtıldı. Sigara içilmemesi gereken yerler ihlal edilmedi. Kimse bir diğerinin oy kullanma sırasına 'Kaynak' yapmadı. İlçelerden gelen delegeler geç saatlerde de olma memleketlerine parti araçları tarafından götürüldü.
Yani uzun lafın kısası CHP'de huzur ve düzen vardı. Ancak bütün bunların ötesinde 'Umut' vardı. CHP'lilerde uzun süredir göremediğim bir umut. Bütün CHP'liler "Hasıl iktidar oluruz? Ne yapmamız lazım?" sorusunu birbirine soruyordu. Daha önce CHP'liler kendi aralarında böyle konuşmazdı. "Biz ne yaparsak yapalım, Tayyip Erdoğan yine seçimi kazanır" diye düşünürlerdi. Ama şimdi böyle düşünmüyorlar. Bu gelişme CHP'liler açısından hayırdır elbette.