OKULLAR SAĞLAM MI?

OKULLAR SAĞLAM MI?

13 Mayıs 2013 09:48
A
a
Sütiş Eskişehir


 

1999 yılında yaşadığımız Marmara ve Düzce depremi Türkiye’de 30 bini aşkın vatandaşın hayatına mal oldu.

Bu deprem Türkiye’ye çok büyük ders verdi. 1999 yılındaki yaşadığımız iki büyük doğa felaketine kadar depremde nasıl hareket edeceğiz, deprem sonrası enkaz altına kalan vatandaşları nasıl çıkaracağız ve en önemlisi bundan böyle sağlam zeminler üzerine depreme dayanıklı binalar yapmasını öğretti.

Bakın Japanyo’ya 9 şiddetinde deprem meydana geliyor, yıkılan bina yok. Demek ki, sağlam zeminler üzerine depreme dayanıklı binalar yaptığımız sürece, meydana gelecek depremden korkmanın da bir anlamı yok.

1999 yılında Marmara ve Düzce depremlerinden sonra Eskişehir’de bazı okullar hasar gördüler. Bu okullar, büyük onarımdan geçti, güçlendirmeleri yapıldı.

Peki diğer okullar?

1999 yılı öncesi yapılan tüm okullar bence yarın bir felaket yaşanmaması için yeniden bir taramadan geçirilmeli.

Allah korusun eğitim-öğretimin olduğu gündüz saatlerinde meydana gelecek bir deprem, 1999 yılı öncesinde yapılan okulları yıkacak olur ise, bu okulların enkazı altında binlerce öğrenci kurtarılmayı bekleyecek?

Son 3-4 aydan beri Eskişehir’de peş peşe depremler olmaya başladı. Daha yaklaşık bir ay önce Sultandere merkezli 4 deprem olmuştu. Sonuncusu Cuma günü Muttalip merkezli deprem oldu. Ondan önce de küçük küçük aralıklarla depremler oluştu. Veliler özellikle 1999 yılından önce yapılmış okullardan korkmaya başladılar. Sık sık olan depremlerin eski okulların dayanma gücünü kırılarak yıkılacağı endişesi yaşanmaya başlandı.

Her ne kadar merkeze alınsa da ben Valimiz Dr. Kadir Koçdemir’den Eskişehir’den ayrılmadan önce İl Milli Eğitim Müdürü Arif Dede’ye gereken talimatı vererek, 1999 yılı ve öncesinde yapılan okulların depreme dayanıklı yapılar olup olmadıklarının belirlenmesi konusunda ekip kurdurarak denetimler yaptırmalı.

Okullar sağlam ise zamanı her ne kadar bilinmese de olası deprem veya depremlerde yıkılmalarının söz konusu olmayacağı açıklanır ise, o zaman her sabah ve öğlen çocuklarını okullara dualarla gönderen dönmelerini dört gözle bekleyen özellikle annelerin gözleri arkada kalmaz.

 


*-******

 

ŞİMDİ ONLAR NEREDE?

 

Sadri Yıldırım, Fevzi Yalçın, Demir Berberoğlu, Necati Okuroğlu, Orhan Soydaş, Ayhan Boyer, Bekir Sıtkı Saraç, Adnan Karaman, Mustafa Barış, İzzet Atik. Bu isimleri çoğaltmak mümkün. Doğru Yol Partisi’nden Milletvekili, Belediye Başkanı, İl Başkanı, İl Genel Meclisi ve Belediye Meclis üyeliği yapanlar nerede?

Birileri MHP’ye birileri AK Parti’ye gitti. Oysa bu isimler 1983 yılından sonra partileri çatısı altında milletvekili, il başkanı, il genel meclisi ve belediye meclisi üyesi, hatta hatta delege olmak için birbirlerini kırdı, döktü.

Kimilerinin beklentisi gerçekleşti, kimileri ise hayal kırıklığına uğradı. 1999 yılına kadar bu mücadele kıran kırana sürdü. 1999 seçimlerinde DYP yüzde 10 barajının altında kalması ile taban yavaş yavaş kaymaya başladı. Hele birde bu yıllarda AK Parti kurulunca bazı isimler bu partiye gitti. Girdiği ilk seçimde iktidarı kucaklamasıyla bir gurup daha kaydı.

Daha sonraki seçimlerde büyük umutlarla partinin başına getirilen Mehmet Ağar, Süleyman Soylu, Hüsamettin Cindoruk, Namık Kemal Zeybek gibi isimlerde sarsılan Demokrat Parti’ye taze kan olamadı.

Bugün ise partinin başında olan Gültekin Uysal var. Çok büyük beklentiler içerisinde genel Başkan seçilen Uysal’da, hızlı başladığı yarışta bugünlerde onun da sesi soluğu çıkmıyor.

Yukarıda rüzgar estiremezsiniz, aşağıda hiç esmez. Bu sessizlik sürdüğü sürece Demokrat Parti’nin siyasi yaşama havlu attığı düşüncesi süratle yayılır. Ondan sonra da Türk Siyasi Tarihinde sadece adı kalır. Birçok parti gibi DP’nin, AP’nin, DYP’nin devamı olan Demokrat Parti, bir kez daha tarihin karanlık sayfalarına gömülür.

Ya yukarıda adını yazdıklarım bir araya gelerek Eskişehir’den Genel Merkez’e can suyu verecek. Demokrat Parti’yi bu güçlü isimler de ayağa kaldıramaz ise, kapısına kilit vurup herkes kendisine yer arasın.

 


*-*********

 

 

FIKRA:

Farz ve Sünnet

 

Nasrettin Hoca’nın evine bir gün üç molla misafirliğe gelir. 3’üde birbirinden oburdur. Hoca ne yemek çıkarırsa silip süpürürler. O kadar ki sahanlarda yemek bitince, bunu da “sünnettir” diye ekmekle iyice sıyırırlar.

Bu sırada odaya Hoca’nın oğlu girer. Mollalar Hoca’yı memnun etmek için:

– “Aman ne güzel çocuk. Adı ne bunun?” diye sorarlar.

Hoca:

– “Adı Farzdır” der. Mollalar şaşırıp birbirlerine bakarlar:

 – “Bu ne biçim isim Hoca Efendi?” derler. “Şimdiye kadar böyle bir isim hiç duymamıştık.”

Hoca hemen taşı gediğine koyar:

– “Ya sünnet diyeyim de onu da mı yiyesiniz?”

 

*-******

 

Şahin Erden Kuyumculuk
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi