GÖRÜŞLER
ODTÜ ve Anadolu
ODTÜ olayı ve yankıları özel bir ders gibiydi...
Hecelere bölünmüş , “DE-MOK-RA-Sİ”yi anımsattı…
“İlerisi hangi hecedeydi acaba!..”
Bazı okurlarımız sordu:
“Rektör Hasan Gönen’in olayları kınamasını dile getirdiniz, ya Anadolu Üniversitesi?”
Haklıydılar...
“Ama sessiz kalmak da bir tepki değil mi?”
…….
12 Eylül öncesini ya da sonrasını anlatan filmler, diziler bitmiyor...
“Zincirbozan”dan başladı, “Babam ve Oğlum”la devam edip gitti...
“Hatırla Sevgili”den başladı, “Bu kalp seni unutur mu?” ile devam etti...
“Öyle bir geçiyor ki zaman!”
Ne gencecik yaşamlar sönüp gitti, niceleri yaşarken söndürüldü!
“Yaşayan bilir...”
Şaka değil..
“Tesadüfen yaşayanlar da çoktur...”
…….
Kara-mizah sayılacak öyküleri de vardır o günlerin...
Üniversiteli solcu genç evde ders çalışırken askerler ve polis birden eve girerler...
Hiçbir şey bulamazlar ama, sonunda biri teypte çalan müziğe dikkat eder:
“Bu ne?”
“Mozhart” der öğrenci...
Yetkili hemen bağırır:
“Seni gidi Mozartist seni, götürün bunu!”
…….
Yine bir öğrenci evi basılır...
Polisin biri duvarda asılı duran “Marks”ın fotoğrafına bakar:
“Kim bu?”
“Dedem efendim...”
Polisten yanıt:
“Ulan böyle nur yüzlü deden varmış, neden komünist işlerle uğraşırsın!”
…….
“ODTÜ’nün dimdik ayakta duruşu güzeldi...”
“Yoksa siz 12 Eylül öncesine mi dönmek istiyorsunuz?” gibi çirkin yakıştırmaya cevaptı...
Hem de “Atatürk’ün fotoğrafıyla...
***
Nesrin Topkapı’yı mumla aradık!
Pek çoğumuzun dilinden düşmez ya, “Nerdeee o eski bayramlar?” diye...
Katılmayız bu görüşe...
Herkes kendi çağını yaşar...
Ama bu yılbaşında eskileri öyle bir aradık ki, nereye geldiğimizi bir kez daha anımsattılar!..
Kanalların neredeyse hepsinde “yarışma” programı vardı...
Birkaç “tam-yandaş” kanalda da, önce Türk, ardından bir yabancı filmle geçiştirdiler yılbaşını...
Bir zamanlar “çıksın mı, çıkmasın mı?” tartışmalarıyla ün yapan “Nesrin Topkapı”yı nasıl aradık!..
Dansöz olduğu için değil.. O tartışmalarla “Yılbaşının özel bir gün olduğunu vurguladığı için...”
Derken, “TRT Okul”a takıldı evdeki ekran...
Zeki Müren..
Ajda Pekkan..
Yıldırım Gürses..
Erol Evgin..
Cenk Koray..
İzzet Altınmeşe..
Müjdat Gezen..
“Zeki Alasya-Metin Akpınar” ikilisi ve daha niceleri..
70’li yıllardan aldılar 86’nın yılbaşına kadar götürdüler...
Ne kadar seviyeli, insanın ruhuna işleyen sanatçılar olduklarını bir kez daha yaşattılar...
Dikkat ettiniz mi?
Milli Piyango çekilişini bile canlı ve doğru dürüst vermedi ekranlar...
Neden?
Diyanet İşleri Başkanı dedi ya, “günah...”
Şaka değildi..
“Nesrin Topkapı’yı bile mumla aradık...”
***
Çift görme
Adam koşa koşa gittiği doktoruna, “Yardım edin ne olur doktor” demiş, “Her şeyi çift görmeye başladım. Evdeki karımı bile...”
“Hallederiz, merak etme” demiş doktor:
“Hele şu sandalyeye bir otur...”
Adam sormuş: .
“Hangisine?”
***
Unut o işi çok denedik
Hangi yüzyılda yaşıyoruz?
Adam barda arkadaşına “Evliliğimizin gizemi kayboldu, ne yapacağımı bilemiyorum” demiş,
“Neden başka biriyle kaçamak yapıp işin içine biraz heyecan katmıyorsun?” diye karşılık vermiş arkadaşı:
“Hangi yüzyılda yaşıyoruz yahu? Söyle ona sorununu paylaş. O da bilsin...”
Adam heyecanla evine koşmuş ve karısına “Aşkım bizi tekrar bir araya getirecek bir formül buldum. Bir kaçamak yapacağım haberin olsun” demiş.
“Boş veeeer, unut o işi” diye yanıt vermiş kadın:
“Ohoooo! Biz kaç kere denedik oğlum, olmuyor, işe yaramıyor!..”
***
Üniversite ODTÜ şehir Eskişehir
5 yıl önce kitaplarımdaki biyografim yalnızca bir cümleydi :
“1956 Eskişehir doğumlu, ODTÜ Sosyoloji mezunu, reklam yazarlığından emekli.”
Sonra genç yaşta baba olunca, biyografim yalnızca bana bu mutluluğu yaşatan kızımın adıyla biçimlendi, artık “Nar’ın babası”ydım. Bu kuşkusuz Eskişehir’i ve ODTÜ’yü anılarımdan yaşamımdan silmek anlamına gelmiyor, tam tersine, varoluşumu anlamlandıran en değerli şeyler arasında, bir okul ve bir kent de var. İyi ki o kentte doğmuşum, o okulda okumuşum .
Eskişehir bana barış içinde, bir arada yaşamanın bir düş olmadığını gösterdi. ODTÜ ise Eskişehir’de başlayan arkadaşlık duygusunun, dayanışmanın o hiçbir şeyle ölçülmez değerini öğretti...
Haydar Ergülen (Cumhuriyet)
***
GÜNÜN ŞİİRİ
Sonra
Şimdi başka olmalı
Ellerin kalçaların
Saçlarında bir gece
Uyuyup kalmış olmalı
Ağaçlar, yıldızlar, mavilikler adına
Bir şeylerden vazgeçilmiş
Ve nefes nefese bir deniz
Şimdi seni arıyor olmalı
İnanmıyorsan bak
Parmaklarını göz kapaklarının üstünde
Çarmıhtan çıkmış gibi vücutlarımız
Bir şeyler değiyor avuçlarıma
Ve bir soluk ötede sabah...
Nazmi Akıman (Varlık-1970)
Günün Olayı
Belki de toplumdaki “yüksek tansiyon” problemini çözmek için uygulanması gereken “tedavi”, Başbakan’ın her kesimi kucakladığı balkon konuşmalarının “dozajını” artırmasıdır.
Gani Yıldız
Günün Biberi
Başbakan Erdoğan, “Şiddet acizlerin işidir” diyor.
Vatandaşa karşı cop, tazyikli su, biber gazı kullanan İçişleri’ne ayıp olmuyor mu?
Akif Kökçe
Günün Sorusu
Diyanet’in araştırmasına göre vatandaşın yüzde 72’si kendisini “Dindar” diye tanımlıyormuş.
Bunların içinde “Aynı zamanda vergi de kaçırmam, haksız kazancı da kabul etmem” diyenlerin oranı yüzde kaçtır acaba?
Fahrettin Fidan
Kıssa-dan
Spor karşılaşmalarında sahaya yabancı madde atılırsa kulüpler “seyircisiz oynama cezası” alıyor. İyi de, çoğu zaman zaten “seyircisiz” oynanıyor. Şiddet için tribüne gelip tuttuğu takıma zarardan başka şey vermeyene “seyirci” denir mi?
Günün Balı
Asgari ücrete gelen zamla 1 kilo pirzola bile alınamıyormuş. Anlaşılan asgari ücretlilere “zammın etlisini” görmek yine kısmet olmadı...
Cuk
Ferman:
1. Piyanonun bacakları kapatılacak.
2. Heykeller taşlanacak.
Günün İncisi
Büyük adamların heykelleri, hayattayken üzerlerine atılan taşlardan yapılır
Cocteau
Kolsuz Yaşar’dan
Yılbaşı’nda hindilere ilgi olmamış.
Eskiden “Borç bini geçti mi tavuk alırdık” abi...
Şimdi kabaramıyoruz bile!..