Şehirde olup bitenden ibaret değil fani dünya. Bu ülkede, bu dünya da ve bu evrende her gün o kadar fazla şey oluyor ki, kayıtsız kalmak mümkün değil.
Toplumca her şeyden bunalmış durumdayız. Bunu sadece siyasete bağlamak işin kolay kısmı gibi geliyor ama asıl sorgulamamız gereken özbenliğimiz.
Yitip gitmeye başlayan, duyarsız, muhalif olmaktan korkan, hata yapanı uyarmaya çekinen, yanlışları inadına savunmaktan sıkılmayan, yalanı yadırgamayan, dürüstü enayi yerine koyan
Çalışmayan, üretmeyen, rol model olarak aldığı insanlara çok çabuk kapılan ve temel değerlerini hiçe sayan insanlar olmayan başladık.
Evet, düne kadar her biri gencecik fidan olan Mehmetçiklerimizi şehit eden gücün elebaşıyla onu insan yerine koyarak görüşmek bir hükümet ayıbıdır. Peki, annesini yol ortasında bıçaklayarak öldüren 15 yaşındaki bir çocuğun suçu kime ait?
Her gün suç yaşının düştüğü haberler okuyoruz, her gün tecavüz ve taciz haberlerinden günün en iğrenç haberi diye köşe açan yaygın basın kuruluşları var. Çıplaklıkla teşhircilik arasındaki ince çizgi kaybolmuş, insan öldürmek ucuz, vicdansız ve haberlere bakarsak yargıda güven vermiyor insanlara. Kimileri kendi kanunlarıyla yaşıyor gibi yansıtılıyor, kimileri ne yaparsa yapsın haksızlığını ispatlayamayacak bir kurgu çıkarılıyor önümüze ve kimileri bir işin doğrusunu yanlış diye savunmaktan rahatsız olmuyor artık.
Mesela sularımızın neredeyse hepsinin tehlikeli olduğu raporlanıyor ama yaygın basında tık yok? Peki, haberi olan insanlar bu suları içmiyor mu? Gariptir bile bile içiyor.
Uyuşturucu kullanmak o kadar normalleştirilmiş ki, yanımızda biri sarıp içse, içme şu mereti diye takılıp şaka yapacak kadar duyarsız olmuşuz.
Dedikodu desen inanılmaz boyutta. Hem de kadınlardan çok erkekler yapıyor. Yukarı katta konuştuğunuz aşağıda size soruluyor?
Güven? O nedir diyeceğiz yakında. Koşulsuz yaslanmak, inanmak yalan olmuş. Bir verip üç almanın derdine düşmüşüz.
Vefayı soran yok ama nankörlük almış başını gitmiş. Kedilere haksızlık etmeyelim, insanlar daha iyisini yapıyor. Sizin emek verdiğiniz, öğrettiğiniz, koruduğunuz ve adaletinize nükte yapan insanlar yarın sizden bir çıkarı kalmadığını anladığında önce sizi infaz eder hale gelmiş. Hem de yalanları ve bu yalanlara acaba diye yaklaşan, hayal kırıkları ile.
Dört yanımızda ölüm kol geziyor. Kaderiyle ölenler şanslı. Ama ölmeyecek gibi yaşayanlara ne demeli? Bu dünyanın hevesiyle çalışanına aman vermeyen bir kere nasılsın demekten aciz, oturup 2 kelam etmeyi küçüklük zanneden işverenler, iki kuruş kazanmak ve ekmek derdine düştüğü için hakkını, hak ettiğini alamayan zavallı emekçilerimiz. Bunu bildiği halde, bunu yapanlara ses çıkarmayan, ayıplayamayan hali vakti yerinde insanlarımız nerede?
Şimdi, sadece küçük bir yansımasına serzenişte bulunduğum bu gerçekler Eskişehir’e uzak mı? Eskişehir yukarıda yazılanlardan muaf mı? Elbette değil, elbette olamaz. Hatta herkesten çok etkilenir, herkesten çok zarar görür bu şehir.
O yüzden evet bu belki bir Türkiye yazısı gibi olabilir ama içine Eskişehir’i de alan bir insanlık serzenişidir.