Günlük yaşam içerisinde gözünüze istemeden ilişen şeyler olsa bile görmek istemli bir davranıştır.
Görmeyi istemediğiniz ani bir durumla karşılaşsanız dahi, bir saniye içinde göz kapaklarınızı kapatarak bu durumdan kısmen de olsa sakına bilirsiniz…
Ama duymak öyle mi? O biraz daha bizim kontrolümüz dışında…
Sözlerden ya da seslerden kaçmak daha zor oluyor.
Gözlerinizi kapatsanız da duymaya devam ediyorsunuz.
Duyduklarınız, bazen stres yaratan ve gürültü olarak adlandırılan anlamsız yüksek seslerden oluşurken, bazen de alçak sesle dile getirilen ve genellikle sizi üzen kelimelerin titreşimlerinden oluşuyor.
Genellikle insanlar, çevrelerindekilerle sürekli olarak gördüklerinden çok duyduklarıyla ilgili konuşuyorlar...
Çünkü görmek için olaya şahit olmak lazım.
Ama duymak için başka bir ağız yeterli oluyor…
Bu yüzden gördüklerinin kendilerini kaynak haline getireceği korkusuyla, duymanın sığlığından yararlanıyorlar.
Buna da kısaca dedikodu diyoruz…
Anlayacağınız anlamlı ve size değer katan sözlere kulak asmak kadar, anlamsız ve asılsız sözlere kulak tıkamakta büyük bir marifet gerektiriyor, günümüzde…
Bazen duyduklarım karşısında, ironik olarak; “keşke göz kapakları gibi, kulak kapakları da olsaydı insanların” diye düşünmeden edemiyorum…
Kulak kapakları olmayınca, istemli veya istemsiz olarak duyduğu şeyler karşısında kullanabileceğimiz tek aracımız kalıyor, geriye…
İrade ve kendine güven!
Zira Fransız edebiyatçı Alfred de Vigny dediği gibi: “İnanılması en zor dedikodular, en uzun süre aptalların belleğinde kalır…”
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...