Türkiye İsveç'te babası koronavirüse yakalanan Leyla'yı konuşuyor
Türkiye İsveç'te babası koronavirüse yakalanan Leyla'yı konuşuyor. Öncelikle şunu belirtelim; Türkiye'deki sağlık sistemi İsveç'in kilometrelerce ilerisinde. Bizdeki sağlık sistemi insan odaklı. Avrupa'daki ise kapitalizm odaklı. Her neyse... İsveç'teki bir vatandaşımızı kurtardık. Elbette buradan yola çıkarak, "İsveç bizi kıskanıyor, Portekiz kafasını duvarlara vuruyor, Amerika uykusundan çığlıklar atarak uyanıyor" gibi palavralara ulaşamayız... Bugün sınırları karşılıklı açsak İsveçliler mi Türkiyeye iltica eder tersi mi olur? Pardon cevabınızı duyamadım... Gerçekler başka, propagandalar başkadır. Şimdi ağır bir ekonomik krizle karşı karşıyayız. Bu seferki öyle böyle değil üstelik. Gelen krizin ne olduğunu bilseniz aklınız şaşar. Anlaşılan daha çok Finlandiya'dan veya ne bileyim; mesela Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nden hasta getirip, köprüden adam kurtaracağız...
Müteahhit gazetecilik
"Ama köprü yaptılar" mantığı o kadar yerleşmiş ki, bazı gazetecilerin bile 'Müteahhit' kafasıyla yazı yazdıklarını görüyoruz. Son olarak Adana Belediyesi'nin yaptığı sahra hastanesini eleştirerek bu özelliklerini gösterdiler. Güzel kardeşim; sahra hastanesi dediğinin duvarları panellerle bölünmüşse öpüp başına koyacaksın. O sahra hastaneleri ekseriyetle çadırdan olur. Mantığı da budur zaten; 45 gün sonra yapılacak hastanenin beş kuruşluk faydası olmadığı için kurulurlar. Tabii 45 gün sonra yapılacak hastane sizin sevgili müteahhitlerinizin işine yarayabilir. Orasını karıştırmayalım. Ne demiş atalarımız, "İhale olsun, çamurdan olsun".
Ha bu arada "Hastanenin ekipmanı eksik" mi diyorsunuz? "Biz; eşittir devlet" demiyor muydunuz? FETÖ Türk Ordusu'nu târumar etmeden evvel, askeri tıbbiyemiz çölün ortasına 3 bin kişilik sahra hastanesini yarım saatte kurabiliyordu. Şimdi bırakın 3 bin kişiyi 3 tane mehmetçiğimiz hasta olsa fellik fellik özel hastane arıyoruz. Ama unutmuşum; FETÖ belasının suçu da muhalefetteydi sahi. 1963'te bir işadamı yemek yemiş, 67'de Süleyman Demirel çay içmişti. Ayrıca 1942'de ekmek karneyle satılmış, Niğde'de cami cemaatine süngüyle saldırılmıştı... Son zamanlarda fazla balık yemiyorum. Unutkanlığımı fosfor eksikliğine bağlayın...
ÖNEMLİ NOT: Mehmetçikten bahsederken 'tane' demişim. Bak buradan vurdabilirsiniz beni; başka edecek lafınız yok çünkü...