Yılmaz Büyükerşen Anadolu Üniversitesi Rektörü idi. Eskişehir’e bir termal tesis kazandırmak istiyordu. Anadolu Üniversitesi, Sıcak Sular mevkiinde termal tesis yaptırmak için gerekli olan girişimleri başlattı.
Bugün Sıcak Sular mevkiindeki ‘erkekler hamamı’ denilen hamam ile birlikte küçük küçük dükkanların bulunduğu Çarşı Camiine kadar olan alanın istimlak edilmesi istendi.
Anadolu Üniversitesi’nin bu isteği Belediye Başkanlığı'na bildirildi. Selami Vardar’ın Belediye Başkanlığı döneminde üniversitenin bu talebi Belediye Meclisi'ne geldi. Meclisten o yıllarda ‘istimlak’ kararı çıkmış olsaydı bedelini üniversite ödeyip termal tesis için kazmayı vuracaktı.
Ancak o günün Belediye Meclisi, Anadolu Üniversitesi'nin bu talebine sıcak bakmadı. Üniversitenin isteği kabul edilmedi.
Anadolu Üniversitesi’nin sıcak sularda yapmak istediği ‘Termal Tesis’ Belediye Meclisi’nde ‘ret’ olmadan önce birileri öyle bir dedi kodu yaydı ki, Eskişehir’de sağır sultan bile duymuştu!
Sanıyorum Belediye Meclisi’nin ‘ret’ etmesinde, çıkartılan ve Eskişehir’i sallayan dedikodular etkili oldu.
Meclis üyelerinin çoğu yapılacak termal tesise sıcak bakarken, çıkartılan bu dedikoduların etkisi altında kalarak, üniversitenin ‘termal tesis’ yapmak istediği alanın istimlak edilmesine karşı çıktılar.
Peki, neydi bu kadar etkili olan dedikodu.
‘Anadolu Üniversitesi buraya termal otel yapacak, üniversite hocalarının dışında bu otelden halk yararlanamayacak’.
İkincisi ise belki daha etkili oldu.
‘Caminin dibinde termal otel mi olurmuş?’
Bu dedikodular yüzünden yıllar önce yapılan girişimler olumsuzlukla sonuçlandı. Afyon ve Kütahya yıllar önce gözünü açmış, sıcak sularını değerlendirerek şehrin gelişmesi, kalkınması açısından önemli bir adım atmışken, biz ise şehrin göbeğinde çıkan sıcak suyu taharet yapmakta kullanıyoruz.
Şimdi önümüze daha büyük bir fırsat çıktı. Kızılinler Projesi.
Merkeze 11 km uzaklıktaki Kızılinler Köyü’nde 2005 yılında başlayan sondaj çalışmaları sonrası 38 ile 52 derece sıcaklık arasında termal kaynakların bulunmasından sonra somut adımlar atılmaya başlandı.
Tepebaşı Belediyesi, 2009 yılının Temmuz ayında Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan izin alarak başladığı 1/5000 ve 1/1000 ölçekli plan çalışmalarını tamamladı. Belediye buraya yapılması düşünülen ve Avrupa standartlarına sahip merkezin yapılması için önemli bir projeye imza attı.
Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç, projeyi tanıtım toplantısında,“Bu proje kentimizi uçurur. Ama Kültür Bakanlığı ile ortak akılla gidilmeli. Siyasi malzeme yapılırsa bu olmaz. Eskişehir ve ülkemiz için çok önemli bir proje sahip çıkalım” demişti.
Odunpazarı Belediyesi’de kendi sınırları içerisinde kalan alanlar için başlattığı projeyi tamamladı. Şimdi artık top özellikle iktidar partisi milletvekillerinde. Onlar bu projelerin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hayata geçirilmesi için ağırlıklarını koymalılar.
Konuyu AK Parti Milletvekili Ülker Can’a sorduğumda şu cevabı verdi:
"Tepebaşı ve Odunpazarı Belediyelerimizin projeleri tamamlandı. Biz de Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan randevu olarak projeleri ileteceğiz".
Sakın geç kalmayın. Eskişehirliler olarak daha fazla zaman kaybetmeye tahammülümüz yok.
Artık Afyon, Kütahya ve hatta Bursa gibi bizde ‘uçmak’ istiyoruz.
Komşularımız ‘sıcak sudan para basarken’ biz hala bakmaya devam etmeyelim.
Neden, neden, neden?
Neden bozulan otobüsün yolcuları bizim otobüsümüze aktarıldığında onlara mülteciymişler gibi bakarız?
Neden lokantalarda, "Sabahları sıcak çorba bulunur" yazar? Çorba aslında soğuk mu içilir, sıcak çorba bir farklılık mıdır?
Neden otobüste falan insanlar bir siren sesi duyunca toplu halde sesin geldiği yere bakarlar? Giden aracın ambulans, itfaiye ya da polis aracı olduğunu öğrenmek insana ne kazandırır?
Neden her gördüğümüz haritada hemen Türkiye’yi bulmaya çalışırız? Millet olarak Dünya’da kaybolma kompleksimiz mi vardır?
Neden insanlar birbirlerine sarılınca sağ-sola sallanırlar?
Neden örgenciler ilköğretimin beşinci sınıfına kadar öğretmene "öğretmenim" diye seslenirken altıncı sınıfta bir anda "hocam" diye seslenmeye başlarlar?
Neden sınavlarda "4 yanlış bir doğruyu götürür" seklinde bir uygulama ile öğrenciler cezalandırılırlar da "4 doğru bil, bir doğru da bizden" seklinde bir kampanya başlatılıp zekaya ve riske girme cesaretine ödül verilmez?
Neden insanlar kapalı bir alandan yağmur yağan alana çıkınca kafalarını eğerler? Yağmura duyulan saygıdan midir yoksa ondan tırstığımız için midir?
Neden dükkanını kapatıp giden esnaf, kapıya "10 dakika sonra dönü cem" yazar, ne zaman gittiğini nasıl anlarız?
Televizyona çıkan insanlar neden kendilerini Türkiye`deki bütün insanların izlediğini sanırlar? Örneğin: Şu anda 70 milyon kişi bizi izliyor...
Neden gözlerinden öperim denir? İnsan vücudunda öpülecek daha uygunsuz bir yer var midir? Kimse kimseyi gözünden öpmüş müdür?
Düğünlerde neden "Dom Dom Kurşunu" ile göbek atılmaktadır. "Bir avcı vurdu beni, bin avcı beni yedi" gibi sözler esliğinde kendinden geçen başka milletler var mıdır?
Neden bazı kadınlar hem dizin üstünde butları ortada bırakan mini etek giyip oturunca sanki sünüp dizlerine kadar gelecekmiş inancıyla mı eteklerini çekiştirirler?
Neden bazı kızlarımız şirin bir hayvancağız gördüklerinde "inanmıyorum!" derler, inanılmayacak olan nedir?
Cumartesi ve Pazartesi'nin neden kendi isimleri yoktur?
Evet, bu sorular uzayıp gider.
Bunlar her gün çevremizde görüp alışık olduklarımız.
Ama şimdiye kadar bunların neden neden neden yapıldığını, söylendiğini acaba hiç sorguladık mı?