Kafamız basmıyor

Türkiye'de devlet nedir, hükumet nedir, parti nedir iyice birbirine girmiş durumda. Hangisinin sınırı nerede biter, bir diğerininki nerede başlar kafamız pek basmıyor. Son olarak Sanayi ve Ticaret Bakanı olan Mustafa Varank, Afyon'da düzenlenen Eskişehir İl Teşkilatı İstişare toplantısında konuşmuş. Varank Eskişehir’in yerel yönetimler açısından yaşadığı dezavantajı bitirmek için çok gayret sarf ettikleri belirterek, “Şehirde yaptığımız milyarlarca projeyi biz anlatmakta yetersiz kalıyoruz. Hatta yerel yönetimler hiçbir katkıları olmayan bu projeleri kendi projeleriymiş gibi kamuoyu ile paylaşıyorlar” demiş.
Yani bir anlamda Eskişehirliler'in milyarlarca liralık projeleri kimin yaptığına kafasının tam olarak basmadığını ima etmiş. Şimdi deveye "Boynun eğri" demişler, "Nerem doğru ki" diye cevap vermiş. Eskişehir istişare toplantısı neden Afyonkarahisar'da yapılır; Eskişehirli olarak kafamız basmıyor doğrusu.
Üstelik kabinedeki bakanlarımızın ekseriyetinin neden AK Partili olmadığına da kafamız basmıyor. Halbu ki 10 liralık bir aidat yatırsalar, AK Parti'ye üye olabilirler. Mesela bildiğim kadarıyla Mustafa Varank sonradan AK Parti'ye üye olmuştu. Diğer bakanlarımıza da Sayın Varank'ın yolundan gitmelerini tavsiye ederim. Nihayetinde Türk Milleti AK Parti'ye oy verdi. Bakanlarının da partili olmasını istemesi doğaldır. Ayrıca AK Parti içerisinde, konularında son derece yetkin isimler varken, neden partili olmayan kişiler bakan yapılır, neden milletin seçtiği AK Partili vekiller bakan yapılmaz; ona da kafamız basmıyor. Parti'nin Eskişehir'deki üç milletvekilini ele alalım. Mesela iletişimin kitabını yazan Milletvekili Nabi Avcı neden hükumet sözcüsü olmaz, benim kafam basmıyor. Ekonominin kitabını yazan Emine Nur Günay neden Maliye Bakanı olmaz, bunu da kafam basmıyor. Ticaretin kitabını yazan Harun Karacan neden Ticaret Bakanı olmuyor, orasını hiç kafam basmıyor. Bakın sadece Eskişehir'den hükumetimize üç bakan yolladım bile. Türkiye genelinde 81 vilayette kim bilir ne cevherler var? Kafam basmıyor işte; Eskişehirli olmama verin...
Tabii bu arada Sayın Bakan, "Eskişehir'in yerel yönetimler anlamında yaşadığı tüm dezavantajları ortadan kaldırmaya çalıştık"larını ifade etmiş. Eskişehir'in yerel yönetimler adına ne gibi dezavantajları varmış? Buna da kafam basmadı doğrusu. Halbuki biz Eskişehir'de tüm Türkiye'ye örnek gösterilen bir belediyecilik anlayışı sergiliyoruz diye biliyorduk. Nitekim bakanlarımızın bir kısmının üye bile olmadıkları AK Partili Belediye reisleri de Yılmaz Büyükerşen'e övgüler düzüyorlar.
Son olarak Balıkesir'in AK Partili Belediye Başkanı Yücel Yılmaz da, Büyükerşen'i örnek aldıklarını ifade etmemiş miydi? Demek onun da kafası basmıyormuş. Sevindim doğrusu, demek kafası basmayan sırf biz Eskişehirliler değilmişiz; Balıkesirlilerin de kafaları basmıyormuş. Son olarak Sanayi ve Ticaret Bakanı Eskişehir'deki AK Partili teşkilat üyelerine seslenerek, "Bu noktada bizim sokakta daha fazla olmamız lazım. Bizim projelerimiz çok daha güzel anlatmamız gerekiyor. Bizim yaptıklarımızı hayal dahi edemeyen partilerin propagandaları kimi zaman bizleri geçebiliyor. Özellikle önümüzdeki dönemde teşkilatlarımıza çok iş düşüyor" demiş.
Anlaşılan piyango AK Parti teşkilatlarına çıkmış. Demek 31 Mart yenilgisinde ekonomik ve siyasal krizlerin hiç etkisi yokmuş. Demek kabahat teşkilatların tembelliğinden kaynaklanıyormuş...
Hayatı boyunca soğuktan titreyerek köşe başından geçen vatandaşlara bildiri dağıtmamış kişilerin, AK Partili teşkilatlara 'ayar' çekmesi de, kafamın basmadığı ayrı bir konu aslında...

Kim bilir belki yarın...

Odunpazarı Kent Konseyi, nicedir yaptığı faydalı panellere bir yenisini ekledi. "Medya ve Güven" konulu panele ünlü gazeteciler Deniz Zeyrek ve Ali Haydar Fırat konuşmacı olarak katıldılar. "Medya" ve "Güven" kelimelerini uzun süredir aynı cümle içinde kullanmıyorduk.
Aslında 'Eski' Türkiye'de de basın özgürlüğü var mıydı diye bir tartışma başlatılabilir. Ancak yine de basının tarafsızlığı ve özgürlüğü açısından değerlendirdiğimizde, eskisinin yeni Türkiye'ye göre daha ileri seviyede olduğunu söyleyebiliriz. Toplantıda konuşan isimlerden biri de Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Yılmaz Karaca'ydı. Karaca özellikle Anadolu basının sorunlarına dikkat çekerek, hepimizin bildiği karanlık tabloyu resmetti.
Ali Haydar Fırat da ağır konuşan isimlerden biriydi. Fırat ülkemizde doğruları söyleyen gazetecilerin terörist olarak yaftalandığını söyledi. Deniz Zeyrek ise gazetelerin artık okunmuyor olmasının sebebini, internet ve sosyal medyaya bağlamamak gerektiğini belirtti. Zeyrek biz gazetecilerin, kabahati biraz da kendisinde araması gerektiğini ifade etti. Doğruları söylediği için kovulan, işsiz kalan ve hatta hapislere düşen, sürgünlere kaçan gazetecilerin işi zor. Ancak gazeteci Halide Edip'in dediği gibi "Gece en karanlık ve ebedi göründüğü zaman, gün ışığa en yakındır. Her gecenin bir sabahı vardır..."
Peki bu şafak ne zaman sökecek? Karamsar olmanın lüzumu yok. O şafak da sökecektir. Kimbilir belki yarın, belki yarından da yakın...