Görüşler
“Ugur Dündar”ın siyah-beyaz TRT’de
“Iste Hayatınız” adlı begendigimiz bir programı
vardı…
Iste bizimkinin meslek bölümü:
Balıkesir’in Kepsut ilçesinde adımız konmus
“Kepsut Kaymakamı’nın adı Önder...”
Rahmetli annemiz hemen atılmıs;
“Önder olacak...”
Neden?
“Onun gibi kaymakam olsun...”
Sonra, el bebek, gül bebek bakmaya baslamıslar.
“Büyüyecek de kaymakam olacak...”
Orta ve lise çaglarımızda vurdulu kırdılı filmlere
bayılırdık, özellikle polisiyelere...
Hele ajan filmiyse degmeyin keyfe!
O hızla kaymakamlıgı unuttuk...
Tutturduk “polis” olacagız diye...
Hem de “ajan” cinsinden!..
Barfikslerde çalısmalar, judo-karate kursları,
mahalle kızlarına pazu gösterileri!
“Bugünün rambosu olduk gitti!”
Bir gün ciddi bir kavga..
“Agız burun dümdüz!..”
………
Polislik de gitti hayale... Rahmetli babamız
tutturdu “subay olacaksın” diye...
Ver elini Yesilyurt, Hava Harp Okulu sınavlarına...
Bir sınav, ikincisi, beden egitimi derken
kazanacagız artık. Sıra muayenelere geldi.
Fizik doktoru albay dizimize bir vurdu, bizim
ayak da onun gözüne.
Yürü ya kulum Eskisehir’e...
O hızla resti çekti babamız:
“Benden bu kadar, okumak istiyorsan
çalısıp okursun...”
Yapacak bir sey yok!
Isletme Fakültesi’ne basladık, aynı zamanda
da Sakarya Gazetesi’ne girdik...
Senet düzenlemesini bilmezken..
“Diplomamız Isletme Fakültesi’nden!..”
Ama o gündür, bu gündür degismez tek meslegimiz
oldu gazetecilik...
Ne dersiniz?
“Dogustan mı!..”
Yok yok!..
“Galiba sonradan olma!..”
**
Fahrettin Kerim Gökay’dan
‘Biliyorsunuz,
Eskisehirli’dir Fahretttin
Kerim Gökay...
Diplomasını arastırmacı
yazar arkadasımız “Ahmet
Atuk”ta görmüstük…
“Arsimed” gibi, “Bulduuum!”
diye seviniyordu o
gün...
Kulakları çınlasın, “Cafer
Türkmen” hocadan
emaneten aldıgımız Refik
Durbas’ın “Rakı ile Edebiyat
Muhabbeti” adlı
kitabında güzel bir anısını
okumustuk...
Fahrettin Bey’in Istanbul
Valisi oldugu günler...
Ve de o günlerde kısa
boylu oldugu için küçük
rakı siselerine “Fahrettin
Kerim” deniliyor.
Bir gün Kadıköy Moda
Kulübü’nde “Yeni Sabah”
gazetesinin sahibi “Safa
Kılıçoglu”, birkaç arkadasıyla
içmektedir.
Derken, rakı masasında
nedeni bilinmeyen bir
tartısma baslar. Ve Safa Bey,
masadaki bir rakı sisesini
kaldırdıgı gibi karsısında
oturanın kafasına indirir.
Ortalık birbirine girmistir...
“Nedir bu kepazelik?”
derken, tam o sırada
“Fahrettin Kerim Gökay”,
kulübün kapısından girer
ve karsısında Cumhuriyet
gazetesi yazarı “Dogan
Nadi”yi bulur.
“Ne oluyor yahu?” der
demez Dogan Nadi’nin yanıtı
söyle olacaktır:
“Vallahi, ben de anlayamadım
beyefendi. Safa
Bey, zat-ı alinizi kaldırıp
karsısındakinin kafasına
indirdi!..”
………
Tam bu satırları yazarken
“Ahmet Atuk” aradı...
Yazının konusunu söyleyince
de uyardı:
“Aman dikkat et! Benim
buldugum diplomanın
Eskisehir’le ilgisi yoktu.
Fahrettin Bey’in ‘Tıp
Fakültesi’nden aldıgı 1922
tarihli mezuniyet diplomasıydı…”
Hani ne demisti bir Bakan:
“Bunlar iktidara gelseler,
toplantıları da meyhanelerde
yaparlar...”
Bilmez ki bu muhabbetlerdeki
kavgaların bile tadını…
Yoksa, haklı mıydı dersiniz!..
************
Büyüteç kullanmadan
Genç kadın hamilelik
kuskusuyla bir doktora
gitmis.
Doktor, bir yıgın tetkikten
sonra
kadının hamile oldugunu
görmüs ve karnına bir
seyler yazmıs...
Kadın eve döndügünde
kocasına sevindirici
haberi vermis. Kocası da
doktorun esinin karnına
ne yazdıgını merak etmis.
Okumaya çalısmıs ama
çok küçük oldugu için
okuyamamıs. Hemen bir
büyüteç alıp okumus:
“Bu yazdıklarımı
büyüteç kullanmadan
okuyabildiginiz an, beklemeden
esinizi en yakın
hastaneye götürün...”
*****
Eş istiyorum
Adam gazeteye gelmis ve bir
ilan vermis:
“Es istiyorum...”
Ilan ertesi gün gazetede çıkmış,
adama da evli erkeklerden
telefon yagmıs;
“Benimkini alabilirsin!...”