Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna’nın Radikal Gazetesi Muhabiri İsmail Saymaz’a göndermiş olduğu mail, sanki Türkiye’nin bütün sorunları giderilmiş, uğraşılacak başka konu kalmamış gibi ülkenin nerede ise bir numaralı gündem maddesi oldu.
Başbakan ve Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta bugün, yani 30 Eylül’de açıkladığı ‘Demokratikleşme Paketi’ bile, Valimiz Tuna’nın gazeteci İsmail Saymaz’a göndermiş mailin gölgesinde kaldı.
Esas tartışılması ve konuşulması gereken; ‘Demokratikleşme Paketi’ olması gerekirken, koskoca Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu partinin Genel Başkanı bile, ülkedeki konuşulması gereken konu varken, Vali Tuna’nın maile takılmış kalmış.
Bakın ne diyor Kılıçdaroğlu:
‘Ona vali demeye dilim el vermiyor ama maalesef unvanı var.’
Şimdi birileri de çıkıp Kılıçdaroğlu için;’Ona Genel Başkan demeye dilimiz el vermiyor, ama maalesef unvanı var’ deseler nasıl cevap verecek?
Sonuçta o makamlarda oturan kişiler devleti temsil ediyor. O makamda oturan kişiye, o türden söz sarf etmek bir genel başkana yakışmıyor.
Koskoca Genel Başkan’a buradan bir soru sormak istiyorum:
‘Sol görüşlü bir vali, sağ düşünceye sahip bir gazeteciye Eskişehir Valisinin göndermiş olduğu maile benzer bir mail göndermiş olsaydı bugünkü kadar üzerine düşecek veya aynı sözleri söyleyecek miydiniz?’.
Hiç sanmıyorum.
Söz konusu gazeteci sol düşünceye sahip birisi olduğu için, sadece Kılıçdaroğlu değil bakıyorum sol görüşlü birçok sivil toplum örgütü de Vali Tuna’yı, yargısız infaz etmeye çalışıyorlar. Neymiş efendim; ‘derhal görevden alınmalı’ymış.
Radikal Gazetesi Muhabiri İsmail Saymaz, Vali Tuna’nın kendisine göndermiş olduğu mailin tehdit içerdiği gerekçesiyle konuyu yargıya taşımış. Hakkıdır. Böyle bir inanca kapıldıysa hakkını arayacaktır. Konu yargıya intikal etmiş. Sonuçta Vali Tuna’nın göndermiş olduğu mail tehdit anlamı taşıyıp taşımadığı konusunda daha herhangi bir sonuç çıkmamışken,‘yargıya güveniyoruz’, ‘demokrasiye inanıyoruz’ diyenler hemen valiyi suçlu ilan ettiler.
Vali Tuna’nın gazeteciye göndermiş olduğu mailin tehdit içerip içermediği konusunda yargının daha daha karar vermemesine rağmen, valinin görevden alınmasını isteyenlerin bu aceleliklerinin altında ne yattığını merak ediyorum doğrusu.
Kaldı ki Vali Güngör Azim Tuna’nın, Ali İsmail Kormaz’in dövüldükten sonra tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetmesiyle yaptığı açıklamada, duyduğu üzüntüyü kamuoyu ile paylaştı.
’Bir gencin dövülmesi ve bu olayda aldığı darbeler sonucu hastanede tedavi görmekte iken vefat etmesine üzüldüm’ demesine rağmen, sanki Ali İsmail Korkmaz’ın ölümüne Vali sebebiyet vermiş gibi yapılan ağır eleştiriler kim olursa olsun, ister Vali ister sade bir vatandaş psikolojisini bozmaz mı? Ali İsmail’in hayatını kaybetmesine neden olan dövülme talimatını Vali Tuna vermiş, kamera görüntülerinin kendisinin talimatıyla silinmiş v.s. gibi her gün birilerinin ağır eleştirilerine, ithamlarına maruz kalacaksınız sonrasında; her ne kadar mailinin başındaki ve son satırlarında ki sözleri tasvip etmesem de, ağır eleştirilere maruz kalan birisinin kendisini savunmasını eleştireceksiniz.
Yazıyı yazarken Nasreddin Hoca’nın meşhur fıkrası aklıma geldi. Sizlerle paylaşmak istedim:
Bir gün Nasreddin Hoca'nın eşeği çalınmış. Can sıkıntısı içinde durumu komşularına anlatınca her kafadan bir ses çıkmaya başlamış. Birisi :
- Hocam demiş niye ahırın kapısına iyi bir kilit takmadın sanki?
Bir başkası:
- Evine hırsız giriyor da senin nasıl haberin olmuyor? Demiş.
Bir diğeri de:
- Hocam kusura bakma ama eşeğin çalınmasına en büyük sebep yine sensin. Çünkü doğru dürüst bir ahırın bile yok. Nerden baksan dökülüyor. Hoca kızmış :
- Yahu demiş, iyi, güzel de kabahatin hepsi benim mi? Hırsızın hiç mi suçu yok?
Nasreddin Hoca’nın dediği gibi, Ali İsmail Korkmaz’ın ölümünden sonra her gün valiyi eleştirenlerin, söylememiş olduğu sözleri söylemiş gibi kamuoyuna yansıtmaya çalışanların hiç mi suçu yok?
*-*********
‘BENİM SUÇUM NEYDİ?’
Geçtiğimiz Cuma günü DSP eski İl Başkanlarından Ali Osman Dönmez telefon etti. Gazetelerde DSP İl Başkanlığı tarafından yapılan açıklamaları okumuş.
‘Demek ki seçimlerde güçlü adaylar çıkararak diğer siyasi partilerle dişe diş yarışacağız’ demiş İl Başkanlığı görevindeyken.
‘Ben bu sözleri söyledikten sonra herhalde birileri rahatsız oldular ki, benim görevimden alınmam için uğraştılar. Sonunda da sudan gerekçelerle beni görevden aldılar’ dedi.
Bunu neden söylediğini şu sözlerle anlattı:
‘Biz bir siyasi partiyiz. Hem de Türkiye’de hemen hemen her kesimdeki insanların oy versin vermesin saygı, sevgi gösterdiği, dürüstlüğü ile herkesin kalbine taht kurmuş rahmetli Bülent Ecevit’in kurduğu, iktidara taşıdığı partiyiz. Onun bize bıraktığı dürüstlük mirasını korumak adına o günlerde DSP’den CHP’ye geçen Yılmaz Büyükerşen’in karşına aday çıkaralım dedim. Bu sözlerim birilerini rahatsız etmiş olacak ki, beni görevden aldılar. Bugünde bakıyorum partiden yapılan açıklamalarda yerel seçimlerde aday çıkaracaklarını, güçlü adaylarla seçime gireceklerini söylüyorlar. Ben de aynı sözleri söylüyordum. O zaman benim suçum günahım ne?’.
Ali Osman Dönmez haklı. Haklılığı bugün daha çok önem kazanıyor. Çünkü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı ‘Demokratikleşme Paketi’nde seçimlerde yüzde 3 oy alan partilere de Hazine Yardımı yapılacağı yer alıyor. Yıllardır iktidarda olmayan siyasi partilerin il teşkilatları sadece yönetimdekilerin ceplerinden verdikleri paralarla ayakta durabiliyor.
Seçime girip yüzde üç oy aldığınızda, hiç olmazsa teşkilatlara elektrik, telefon paralarını ödeyecek destekte bulunsalar bile o bile yeter.
Bu nedenle DSP seçime girecek, yüzde üç ve üzerinde oy alabilmek için mahalle, mahalle, ilçe ilçe, köy köy gezecek. Gezmekte zorunda. Oturduğunuz yerden kimse size oy vermiyor.
Ali Osman Sönmez’in haklılığı bugün daha çok öne çıktığına göre, kendisine de yapılan haksızlıkta bu vesile kanıtlanmış olmuyor mu?
*-***********
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...