Özlem Yalçın'ın AK Parti Kadın Kollarından istifa etmesinin yankıları sürüyor. Şimdi adını koyalım; aynı partinin kentimize ve ülkemize büyük katkılarının olduğunu da yadsımayalım. Bir zamanlar AK Parti'nin içinde elbette 'Hesabi' olan isimler vardı. Her partide olur o tipler. Ancak 'Hasbi' olanlar daha çoktu. Şimdi hasbi olanlar ayrılıyor, kovuluyor veya istifaya zorlanıyor. Ancak hesabi olanlar köşe başlarını tutuyor.
AK Parti samimiyetini kaybediyor. "Her ağacın kurdu kendinden olur" sözünü doğrulamak istiyor sanki birileri...
Son olarak Özlem Yalçın'ın istifasından sonra sosyal medya hesaplarında ve WhatsApp gruplarında yapılan bir paylaşım dikkatimizi çekti. Bu paylaşıma bir sitem veya imdat çığlığı olarak da bakabilirsiniz elbette.
Sözü burada AK Partililere bırakalım isterseniz. Cümle hataları fazla değil. O yüzden yazıyı bütünlüğü bozulmasın diye aynen yayınlıyorum...
"Yazıp yazmama arasında kaldığım ama arkadaşıma, dostuma vefa borcu saydığım bir mesele bu. Özlem Yalçın'ın istifasına sevinenler acaba hala neyin amacını güdüyor. Oh iyi oldu, adalet yerini buldu, profil fotoğrafı değiştirenler, güya subliminal mesaj verme derdinde eski takım elbiseli fotoğraflarını paylaşmaya kadar gidiyor iş, el insaf.
Neden parti tabanından gelmemesine rağmen siz değil de Dündar Ünlü, Özlem Yalçın'ı İl Kadın Kolları Başkanı olmasını istedi hiç düşündünüz mü? Ben söyleyeyim siz takım elbiselerinizle masa başında, fotoğraf karelerinde bakan, milletvekili kovalar, konu mankenliği yaparken Özlem Yalçın (Sosyal İşler başkan yardımcılığı görevinde) çamurlu çizmeleriyle sokak sokak dolaşarak nerede bir ihtiyaçlı nerede bir mazlum var onun derdine çare aramak için dolaşıyordu da ondan. Görev yaptığım sürede partide ki karşılaşmalarımızda hep bi mahalleden birilerine yardım götüren devamlı Sosyal Yardımlaşmayla, emeklilikle ilgili problemi varsa SGK'ya gidip gelen, kan ter içinde onların dertleriyle dertlenen, hasta ve çocuklar için uyku uyumayan bir kadın. Üç buçuk dört yıl partimizde görev yaptım Özlem başkanla da çalışma imkanım oldu ve onun bu azminden ne olursa olsun kurtlar sofrasında her an birbirini yemeye çalışan onca kurt müsvettesinden daha çok emeği olduğuna şahidim. Önce ki dönem kadın kolları başkanlarıyla da çalıştım daha öncekileri de bir nevi biliyorum (Ülker Can ismi ayrı) bana soracak olursanız kuruluşundan bu yana kadınlara karşı pozitif ayrımcılık yapmaya çalışan (ama yapamayan-bu konu tartışılır) bir bilezik hikayesiyle başlayan bir partide emekse emek, hakkıyla çalışmaksa çalışmak, güçse güç ve belkide bu istifaya neden olan en büyük sebepse Özlem Yalçın isminin her geçen gün kabul görülmesi. İlçelerin sorunlarını bilen, ilçe ilçe, mahalle mahalle, sokak sokak hata ev ev kimin ne derdi var, neye ihtiyacı var bilen, ilçe başkanları, mahalle başkanları, belediye başkanları, parti genel merkezi hepsiyle koordineli çalışan, bakmayın öyle çamurlu çizmeleriyle sokak sokak dolaşmasına protokolünde hakkını veren bir kadın kolu başkanından söz ediyoruz. Eğer biz bunları hiç görmedik, duymadık diyorsanızsa demek ki hak etmemişsiniz. İstemezukçulara gelince en büyük etken Özlem Yalçın'ın başarısı, "meyve veren ağaç taşlanır". Bir de bu istemezukçular ya kardeşim hep mi ben der insan, hep mi bi koltuk sevdasıdır illa bi biryerlere başkan olmak istemedir anlamadım ki, görev verilir yaparsın(hele de layıkıyla yaptın mı) çekilirsin kenara işine hayatına bakarsın bu kadar. Demek ki bu insanların aslında bir hayatı yok, kendilerini tamamlayamamış yaşamanın sırrına erememiş insanlar. Özlem Yalçın'a gelince başarısı, çalışmaları ile bence güzel bir yerde bıraktı..."
Salgının başladığı günden beri toplumda tanınan isimlerden virüs kapanlar olduysu, bunu okurlarımla paylaşmaya gayret ettim. Bunu da toplumsal bir bilnç oluşmasında katkım olacağı umuduyla yaptım. Ancak son olarak üç tanınmış ismin birden hastalığa yakalandığını öğrendim. Şehir Hastanesi Başhekimi Yaşar Bildirici ile meslektaşı İl sağlık Müdürü Uğur Bilgi'nin testleri pozitif çıkmış. Ayrıca Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Ayşu Ünlüce de hastalığa yakalanmış. Allah şifa versin.
Artık hastalığa yakalananları üçer üçer haber yapıyorsak, bu iş çığrından çıkmaya başladı demektir. Eğer ki dünyada vaka sayıları 8 kat artmasa ve sadece Türkiye'de görülse, oturup hükûmetimizi eleştirirdim. Ancak bütün dünyada hastalık anormal bir sürece girdi.
Salgının başlangıcından beri, "Panik yapmadan tedbirli olmak"tan bahsettik. Ancak sanırım bunu beceremedik. Korkarım yakın bir gelecekte panik yapmamızı gerektirecek bir durumla karşılaşabiliriz.
Türk Milleti olarak pek çok sorunla mücadele ediyoruz. Bu sorunları çözecek olanlar da politikacılar. Bizi yönetenler ve yönetmeye aday olanların oturup konuşması ve çözümler üretmesi gerekiyor. Ancak ne gezer? Sürekli birbirleriyle kavga etmekle meşguller. Türkiye ne zaman normalleşme yolunda ilerlese, bir görünmez el tarafından engelleniyor sanki. Mesela İstanbul seçimlerinden sonra Sayın Cumhurbaşkanımız artık kavga döneminin bittiğini, bundan sonra uzlaşı içinde hareket edilmesi gerektiğini ve bir Türkiye İttifakı'nın kurulması gerektiğini belirtmişti. Tam da bu sıralarda gözü dönmüş bir grup Ankara'nın ortasında Kemal Kılıçdaroğlu'nu linç etmeye kalkmıştı. Şimdi Sayın Cumhurbaşkanımız yine ülkemizin normalleşmesi gerektiğini, kavga ederek bir yere ulaşamayacağımızı dile getirdi. İşte yine bu sırada emniyetteki dosyası ansiklopediler gibi kabarık olan bir suç makinesi, yine Kemal Kılıçdaroğlu'na ağza alınmayacak hakaretler ve tehditlerde bulundu. Demek görünmez bir el, yine Milletimizin üzerine çöreklenmiş. Dikkatli olmak, tahriklere kapılmamak lazım. Milletçe bütünlük içinde olmalıyız. Bu ülke solcu taklidi yapan bölücülerden de sağcı taklidi yapan bölücülerden de çok çekti.
Bu satırları yazarken, 2021 yılına 41 gün 12 saat ve 33 dakika vardı. Açıkçası yarım saatte bir kontrol ediyorum ve yeni yılı sabırsızlıkla bekliyorum. Hayırlısıyla şu 2020'yi bir atlatsak, başka bir şey istemeyiz.
Elbette bizimkisi hurafe, takvimler bir gün sonraya atladı diye 450 milyar dolarlık borcumuz ödenmeyecek. 31 Aralık tarih oldu diye insanlar iş bulmayacak. Teröristler, "Tamam artık şerefsizlik yapmayı bırakıyoruz" demeyecekler. Sorunlarımız devam edecek. Ancak yine de 2020 kötü geçen günlerin bir sembolü oldu. Kimsenin "Yeni yıl geldi" diye sevineceğini zannetmiyorum. Muhtemelen eskisini def ettik diye sevineceğiz. Neyse ki pek fazla bir şey kalmadı. Şu anda 41 gün 12 saat ve 29 dakika kalmış...
Bir gazetede köşe yazılarını haber başlığı altına almak, dijital dönemde uyanık geçinmenin bambaşka bir tezahürü olup çıktı. Haber diye tıklandığında bir köşe kellesi çıkıyor. Eskişehir büyük köyünde gazeteciliğin böylesine tekelleşip yerel bir havuza dönmüşlüğü bu şehir ahalisinin amele cehaletinden destek görebilir. Fakat aklı başında insana bunları yutturmak mümkün değil.