Geçen haftaki yazımda üzerinde durduğum gibi, iklim değişikliği nedeniyle oluşacağı öngörülen ekonomik zararın 2025 yılına kadar yıllık 1,7 trilyon dolar, 2075 yılına kadar ise, yıllık yaklaşık 30 trilyon dolar olabileceği belirtiliyor
Geçen haftaki yazımda üzerinde durduğum gibi, iklim değişikliği nedeniyle oluşacağı öngörülen ekonomik zararın 2025 yılına kadar yıllık 1,7 trilyon dolar, 2075 yılına kadar ise, yıllık yaklaşık 30 trilyon dolar olabileceği belirtiliyor. Buna karşılık yeterli olmasa da gelişmiş ülkelerde bir dizi tedbir alınıyor. Bu konuda Avrupa başı çekiyor. ABD yönetiminin değişmesiyle birlikte, Biden’in son dönemde attığı adımlar, ABD’de de iklim krizinin çözülmesi bağlamında önemli adımlar atılacağını gösteriyor. Avrupa ülkelerinden birçoğunun önümüzdeki on yıllık ajandasında fosil yakıtlı araçların satışını yasaklamak var. Bu konudaki önemli gelişmelerden bir diğeri ise, küresel iklim değişikliklerinin başlıca nedenlerinden biri olan kömürlü termik santrallerin Avrupa’da birçok ülkede yakın gelecekte kapatılacağının açıklanması.
Deutsche Welle’nin Avrupa'da iklim ve enerji konularında çalışan önde gelen sivil toplum kuruluşlarının parçası olduğu Kömürün Ötesinde Avrupa (EBC) oluşumunun verdiği bilgilere dayandırdığı habere göre, Belçika, Avusturya ve İsveç ülkelerindeki tüm kömürlü termik santralleri kapattı. Portekiz 2021, Fransa 2022, İtalya 2023, Almanya 2038, İngiltere 2024, Yunanistan 2028, Macaristan 2030, Slovakya 2030, Hollanda 2030, İtalya 2025, Danimarka 2030'da kömürlü termik santralleri tamamen kapatmayı planlıyor.
Peki bizde durum nasıl diye bakacak olursak, ülkemizde yenilebilir enerji kaynaklarının toplam elektrik üretim kapasitesindeki payının son yıllardaki artışı yüz güldürüyor. Ancak hala, elektrik üretimi açısından doğal gaz ve kömür önemli enerji kaynakları arasında. Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ) tarafından açıklanan verilere göre, Türkiye’nin elektrik üretim kapasitesi 2021’nin ilk üç aylık döneminde de 1.179,1 MW artış göstererek, toplamda 97.069,70 MW’a yükseldi. Yılın ilk çeyreğindeki artışta en büyük pay, 528,2 MW ile rüzgâr enerjisi yatırımlarının oldu. İkinci sırada, 311,6 MW ile barajlı hidroelektrik santrali yatırımları, üçüncü sırada ise, 296,6 MW ile güneş enerjisi yatırımları geldi. Bu dönemde, Türkiye’nin biyokütle alanındaki kurulu gücü 32,3 MW, jeotermal enerji alanındaki kurulu gücü ise 10,7 MW arttı. Bununla birlikte, doğal gazda 24,9 MW artışa karşın, fuel oil santral gücünün 54 MW azalması ile de fosil yakıtlar 29,1 MW’lık net azalış gösterdi. Genele bakacak olursak, hala fosil yakıtlara dayalı elektrik üretiminin önemli bir paya sahip olduğu görülüyor. Buna göre, toplam 97.069,70 MW’lık üretim kapasitesinin 25.697,80 MW’lık kısmı Doğal Gaz, 10.119,90 MW’lık kısmı Linyit, 8.986,90 MW’lık kısmı İthal Kömür, 405,00 MW’lık kısmı Asfaltit Kömür, 251,90 MW’lık kısmı Fuel Oil, 4,7 MW’lık kısmı Nafta, 2,00 MW’lık kısmı LNG, 1,00 MW’lık kısmı Motorinden sağlanıyor. Yani ülkemizde hala fosil yakıtlara dayalı enerji üretim kapasitesi, toplam kapasitenin yaklaşık yüzde ellisini oluşturuyor.
Peki ne yapmamız gerekiyor? Öncelikle bu konuda toplumsal olarak bilinç kazanmamız gerekiyor. İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın ifade ettiği gibi, tüm ülkelerdeki her bireyin, iklim değişikliklerine karşı, “bir ülke olarak, bir toplum olarak, bir gezegen olarak, bir tür olarak harekete geçmesi gerektiği” bilincine ulaşması gerekiyor. On yılı aşkın zamandır bu köşeden yazdığım yazılarla karınca kararınca bu amaca katkı sağlamayı hedefliyorum. Umarım emeklerim karşılık buluyordur.
Herkese sağlıklı ve güzel bir hafta diliyorum.