Dün ismi bende olan bir kişi telefon etti. İstasyon’daki kafede çay içmeye davet etti. Gidip gitmemekte tereddüt ettim. Kendisini tanımıyordum. Her ne kadar birkaç yakın dostumun ismini de verseler yine kararsızdım. Bir yakın arkadaşıma telefon ettim. Derdimi anlattım. İstasyon Parkına kadar birlikte gittik. O dışarıda bana gözetmenlik yaptı. Bende bana telefon kişiyle buluştum.
22-23 yaşlarında olduğunu sandığım genç kendisini tanıttıktan sonra sohbete başladık. Önce Taksim Gezi Park’ta yayalaştırılmanın ortadan kaldırılması için başlatılan girişimleri protesto eden eylemcilerin bazılarını gönülden desteklediklerini, bazılarını ise polisle yaptıkları çatışmayı tasvip etmediklerini söyledi.
Gazetelerde yazarların büyük bir çoğunluğunun kaç gündür sokağa çıkanları yazdıklarını, ancak sokakta görmedikleri bizim gibi gençlerin neden sokağa çıkmadıklarını hiç sorgulamadıklarından yakındı.
Gencin yakında ikisi kız (biri başörtülü) beşte erkek daha vardı. Onlarda ESOGÜ ve AÜ öğrencileriymiş.
‘Abi önce lütfen bizi dinler misiniz. Biz anlatalım ondan sonra seni dinleyelim’ dedi. ‘Kabul. Buyrun anların’ dedim.
Bana telefon eden genç özetle şunları söyledi:
“Elbette sokakta bir şey oluyorsa yazacaksınız. Sizin göreviniz. Sokaktaki insanların gösterdikleri tepki de en tabii hakları. Herhangi bir olaya karışmayanları alkışlıyoruz. Ancak kamu araçlarını yakan, kamu ve özel şahısların mallarına ve hatta canlarına zarar verenleri de kınıyoruz. Bunun adı eylem ve protesto değil. Bunun adı açık ve net olarak ifade ediyoruz ülkeyi kaosa sürüklemek. Buna da birileri prim veriyor. Bu vatanı dedelerimiz, atalarımız başta Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte silah arkadaşları yıllarca aç susuz savaşarak kazandı. Neler yaşadıklarını dedelerimiz, babalarımız biliyor. Bizlerde tarih kitaplarından okuduk. Dış güçlerin gözü Türkiye topraklarında. 12 Eylül 1980 öncesi de aynı senaryoyu yazıp birilerine oynatmışlar. Bunda başarılı olamamışlar. Ardından PKK terör örgütünü Türk milletine başına bela etmişler. Şimdi PKK’da çekildi. Birilerinin bu tezgahı da ülkeyi bölmede başarılı olmadı. Bu tezgahta başarılı olmayınca şimdi de Gezi Park’ta yapılacak AVM ve yayalaştırılmanın kaldırılacağı için protesto eylemine başlayanların aralarına karışarak ülkeyi bölmek parçalamak için yeni bir senaryo yazarak bunu oynamaya başladılar. Kaç gündür TV’lerde izliyoruz. Sağduyulu gençler ve insanlar haklı protestolarını yaparak çekiliyor. Ancak onların arasına giren marjinal guruplar çekilmeyerek polisle çatışmaya giriyorlar. Hatta mutlaka görmüşünüzdür bölücü başı Apo’nun posteri ile Atatürk’ün posterini yan yana getirip fotoğraf çektiriyorlar. Apo ile Atatürk’ü eş değer tutmaya çalışıyorlar. Bazı kişilerde bu çatışmayı Gezi Park’taki yayalaştırılmanın ortadan kaldırılmasına tepki olarak tepkilerini gösterenlerin yaptıklarını sanıyorlar. Protestocuların amaçlarının böyle olmadığını biliyoruz. Gelelim bizler neden protestoculara destek vermediğimize. Yukarıda anlattığım insanların yanında bizler yan yana olamayız. İyi niyetlilerle yan yana oluruz, ancak bazı yanlış posterler açanlara yan yana gelemeyiz. Kanımıza dokunur. Bir söz söyleriz ortalık daha çok karışır. Onlarda bunu istiyor zaten. Biz bu oyuna gelmeyeceğiz. Tekrar ediyorum. Gezi Park için provokasyonlara kapılmadan protesto yapanları gönülden destekliyoruz. Ama yan yana gelirsek birileri bunu fırsat bilerek aramıza provokatörleri sokarak bir birimize girmemizi neden olabilirler. Bu nedenle uzakta durmayı tercih ediyoruz. Bunu bilmenizi rica ediyoruz. Hatta köşenizde de paylaşırsanız memnun oluruz.”
Bir arkadaşım vasıtasıyla beni bulmuşlar. Tabii önce kim olduğum konusunda araştırma yapmışlar. Önce bana güvendikleri için bu kardeşlerime teşekkür ediyorum.
İkincisi bir buçuk saat süren konuşmadan anlattıklarını çok ama çok özetleyerek, bana göre önem taşıyan bölümlerini yorum yapmadan köşeme aldım.
Yorumu yazıyı okuyanlara bırakıyorum.
BORSA’DA BÜYÜK GÜN
Yaklaşık 8-9 aydır beklenen gün geldi. Ticaret Borsası seçimleri bugün yapılacak. Yasa gereği yıllardır başkanlık yapan Selim Öğütür aday olamıyordu. Ancak yargı ‘üç yıl üst üste başkanlık yapan bir dönem ara vermeden yeniden aday olamaz’ kısıtlaması kaldırınca yeniden aday olacağı söylentileri çıktı.
Bu söylentilere son vermek için Selim öğütür ‘aday değilim’ dedi. Her ne kadar aday değilse de bir grubun yanında görünüyor. Selim Öğütür’ü severim, sayarım. Ancak madem son noktayı koyuyor, herkesi kucaklayan bir tavır sergileyerek keşke bir tarafa müdahil olmasaydı. Bugün seçimde destek verdiği gurup mecliste çoğunluğu sağlayamaz ise Selim Öğütür’ün tutumu da tartışılır.
Önce üç başkan adayı vardı. Faruk Erdoğan, Muhammet İmamoğlu ve Ömer Zeydan. Faruk Erdoğan, Muhammet İmamoğlu’nun lehinde çekildi. Ancak bugün yapılacak seçimlerde eğer mecliste çoğunluğu sağlayabilirlerse yönetim kurulu başkanlığına aday olacak. Bugün birlikte olacaklar. Belki yarın bu birliktelik çatlayacak.
Ömer Zeydan herhangi bir gurupla hareket etmiyor. Sadece kendisine destek veren bir ekiple yola çıktı. Bu ekiple ilçeleri ve şehir merkezindeki üyeleri gezdiler.
Sandıktan şimdiden kimin çıkacağını kestirtmek mümkün değil. Ancak kim çıkarsa çıksın seçim öncesi yaşanılan bir takım tatsızlıkları ortadan kaldırılacak adımların atılması. Eğer tarafsız kalabilir ise bunu da Selim Öğütür yapar.
SEÇİME KADAR ARTIK KİMSE KONUŞMASIN
Seçim tarihi de belli oldu. Artık bahane edilecek bir konu da kalmadı. Pardon birileri bahaneyi bulmuş. O da ‘hazirun cetveli’. ‘Seçimde oy kullanacak üyelerin isimlerini açıklayın. Disiplin Kurulu bazı üyelere caza vermiş. Bunlar oy kullanamayacakmış’ diyorlar.
Gerçekten disipline verilen isimler var mı? Bunu bilmiyorum. Ancak bu saatte disipline verilen üyeler var ise eğer çok çok büyük disiplin suçu işlememişler ise yanlış.
Birde neden ‘ikinci bir aday varken transfer yapılıyor veya oyuncu satılıyor’ diye Halil Ünal yönetimini eleştiriyorlar. Haziran başında genel kurul yapılmadığı tartışılıyor. Galatasaray’da Beşiktaş’ta genel kurullarını daha yapmadılar. Hadi Galatasaray’da rakip yok. Beşiktaş Kulübünde tıpkı Eskişehirspor da olduğu gibi rakip var. Trilyonlarca borç var. Ama onlarda Eskişehirspor’daki kadar ses çıkmıyor. Demek ki konuşmanın kulübe zarar getireceğini düşünüyorlar.
Artık seçime iki hafta kaldı. İki hafta ağzımızın fermuarını çekelim. Kalemlerimizi eleştiri için kullanmayalım.
22 Haziran’da herkes ne diyecekse Mavi Ada’da da söylesin. Ama Mavi Ada’dan çıktıktan sonra da sussun. Konuşulanlar Eskişehirspor’a zarar verir. İleride Allah göstermesin bir olumsuzluk yaşanırsa bunun altından bir daha kimse çıkamaz.
Bugüne kadar herkes bir şeyler konuştu. Birçok kalpler kırıldı. Hiç olmazsa seçime kadar başka kalpler kırılmasın
Bu saatten sonra Halil Ünal ve gurubu da Mesut Hoşcan ve onun yanındaki arkadaşları da sussun. Eskişehirspor’u seviyorsanız susun.