Eskişehir'de huzur var

Odunpazarı Belediyesi sorumluluk sahasında bulunan 29 camimizi dezenfekte etmiş. Camiler gibi vatandaşların topluca bulundukları yerlerin temizlenmesi çok önemli. Aslında salgından önce de belediyelerimiz camileri temizlerdi. Çünkü namazını topluca kılmak isteyen ve özellikle de belli bir yaşa gelmiş 'Deneyimli' amcalarımızın hastalık kapması çok kolay. Nitekim CHP'li belediyeler yıllardır camilerimizi dezenfekte eder. Şimdi Kovid 19'la birlikte bu tip haberlere daha çok dikkat ediyoruz; hepsi bu... Ancak bu tip haberlere daha çok dikkat etmemizin bir sebebi daha var. Son zamanlarda iktidar partisi ve kayyum atadığı oluşumlar hariç herkes din düşmanı olarak gösteriliyor. İzmir'de daha yeni bir provokasyon yaşadık. Artık caminin ses sistemine sızan sivilceli bir ergen miydi? Yoksa "Bunlaaaarrrr!" demek için yapılan alçakça bir teşebbüs müydü bilemeyeceğiz. İsterseniz biz yine sivilceli ergenlere yükleyelim suçu... Ancak Gezi olayları sırasında "Camilere ayakkabıyla girip, kutu biraları ardı ardına devirdiler" denildiğini de biliyoruz. Tabii sonra mevzubahis caminin Allah'tan korkan müezzini gerçekleri söylemiş, daha sonra da sürüm sürüm süründürülmüştü... Şimdi benzer olaylara hazırlıklı olmak lazım. "Yılmaz Büyükerşen, Kazım Kurt ve Ahmet Ataç üstleri çıplak, boyunlarında demir kakmalı deri tasmalar ve deri pantalonlarıyla camilere girdiler. Yeşil rakı açıp, kısa parmaklı ve muştalı deri eldivenleriyle barbunya plaki kaşıkladılar. "Yandım Allah" dedikçe acılı şalgamları devirdiler. 'Çav Bella' türküleri çığırıp, nâralar attılar. Haydi Ayasofyayı açalım, CHP'li belediyelere de kayyum atayalım" diyebilirler elbette. Aslında birilerinin amacı tam olarak bunu yapmak... Ancak bu palavralar Eskişehir'de tutmaz. 7 CHP'li, 6 AK Partili, 1 MHP'li ve 1 DSP'li belediyemiz var. Hepimiz huzur içinde yaşıyoruz. Ağzımızın tadı bozulmayacaktır...

Servisçilerin işi zor

Servis Araçları İşletmecileri Esnaf Odası Başkanı Abdurrahman Yüceer, meslektaşlarının çok zor durumda olduğunu belirtti. Bilindiği gibi servis şoförlerimiz yılda ancak 9 ay kadar çalışabiliyorlar. Halbuki bu sektöre yatırım yapan işadamlarımız ve bu işten ekmek yiyen şoför emekçilerimiz ailelerini 12 ay boyunca geçindirmek zorundalar. Dolayısıyla 9 ayda ne kazanıyorlarsa, 12 ay içinde onunla yetinmek zorundalar. Şimdi korona salgını nedeniyle bu süre 3 ay daha azaltıldı. Ancak servizçilerin kayıpları da temafi edilmedi. Hani o "Bizi Kıskanan" Almanya'sının, Polonya'sının, Portekiz'inin, Yunanistan'ının yaptığını yapamıyoruz. Ne diyor oralarda hükumetler, "Sevgili vatandaşım al bu parayı. Sen hiç üzülme. Arkanda koskoca devlet var. Biz seni mağdur etmeyiz..." Ama Türkiye'de haftada bir cep telefonlarımıza gelen "10 lira bağış şey ettirebilir miyiz acaba?" mesajının dışında devletimizi göremiyoruz. Allah devletimize zeval vermesin. İşte o devlete zeval gelince böyle oluyor sonu...