Eskişehirspor'daki en önemli kriz, sağlıklı ve güçlü bir yönetimin olmayışıydı
Eskişehirspor'daki en önemli kriz, sağlıklı ve güçlü bir yönetimin olmayışıydı. Mustafa Akgören yönetiminin göreve gelmesiyle birlikte bu sıkıntıyı aştık. Ancak bu yönetimin elinde sihirli bir değnek olduğunu düşünmeyin. O kadar çok sorunumuz var ki bu yönetimin hepsini birden çözmesi mümkün değil. Şimdi İstanbul deplasmanından elimiz boş döndük. Önümüzde Balıkesir ve Bolu maçları var. Hedefimiz bu maçların ikisini de kazanarak ilk yarıyı 11 puanla kapatmak. Öte yandan pek çok futbolcumuzun devre arasında serbest kalması gibi bir sıkıntıyla karşı karşıyayız. Daha önce yönetimlerimiz futbolculara paralarını ödeyememişti. Defalarca alacaklarını talep eden sporculara ödeme planları çıkartılmış fakat bu sözler de tutulmamıştı. Şimdi Mustafa Akgören yönetiminin futbolculara, "Al kardeşim alacaklarının hepsini ödüyorum" deme şansı yok. Hiç boşu boşuna hayal kurmayalım. Dolayısıyla onlar da bir ödeme planı yapacaklar. Fakat futbolcularımızın bir kısmı, "Bu kaçıncı söz?" diye düşünerek anlaşmaya yanaşmayabilir. Önce iyi haberi vereyim.
Ayrılmak isteyen futbolcular önümüzdeki iki maçta iyi performans göstermek zorunda ki, transfer yapmak isteyen takımların gözüne girsinler. Dolayısıyla ben 'İki maçta 6 puan' hedefine ulaşacağımıza inanıyorum. Kötü habir ise ligin ikinci yarısında futbolcularımızın bir kısmını kaybedeceğiz. Ligin ikinci yarısında bizi dikensiz bir gül bahçesi beklemiyor. Şimdiden hazırlıklı olalım ve yöneticilerin moralini bozmayalım.
Yok canım daha neler?
Esnaf Odaları Birliği Başkanı Ekrem Birsen'in "Esnaf 2020'den umutlu" dediğini duyunca kendi kendime "Yok canım daha neler?" dedim. Lafın sonunda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim; esnaf 2020'den umutlu filan değil. Hatta – bilakis – bir hayli karamsar esnafımız. Sadece esnaf mı? İşçisinden çiftçisine, emeklisinden sanayicisine kadar herkes karamsar. Belki simit sarayı alıp, yarısını devlete kakalayan veya ballı bir köprü ihalesi alan müteahhitler umutlu olabilir. İstanbul Boğazı'na karşı üç asgari ücret fiyatındaki bir kadeh viskilerini yudumlayıp, "Allah bizi yönetenleri başımızdan eksik etmesin" diye düşünüyor olduklarına kalıbımı basarım... Ancak toplum olarak 2020'den umudumuzu kestik. "Allah 2021'de beterinden saklasın" diye düşünüyoruz. Keşke Ekrem Birsen'e hak verseydim. Ancak 'umut' bizim köyü çoktan terk etti...
Bir senenin ardından
Büyükşehir Belediyesi'nin uygulamaya koyduğu Halk Süt Projesi'nin bir yaşına girdiğini öğrendik. Benzer bir uygulama olan Halk Ekmek farklı bir kategoride değerlendirilmeli. Halk ekmeğin amacı piyasadaki ekmek fiyatlarını dengelemek ve vatandaşın ucuz ama sağlıklı bir ekmek alternatifine sahip olmasını sağlamak. Ancak Halk Süt'ün tek amacı halkın ucuz ve sağlıklı süt almasını sağlamak değil. Bu proje asıl olarak yerel süt üreticilerinin bir pazar sağlamasını hedefliyor. Maalesef dört bir yanından bereket fışkıran memleketimizde tarım ve hayvancılık üretimimiz giderek geriliyor. Çiftçinin ürettiği süte pazar bulması çok önemli ve Büyükşehir Belediyesi yaptığı organizasyonla böyle bir pazar yaratıyor. Yani şehirde yaşayanlar kaliteli ve ucuz bir süte kavuşuyor. Ancak asıl önemlisi üretici ürününü pazarlıyor. Halk sütten elde edilen tecrübeyle, halk yumurta uygulamasını da hayata geçirdik. Gelen ilk veriler Eskişehirlilerin halk yumurtaya da büyük ilgi gösterdikleri yönünde. Bu uygulama da – tıpkı halk süt gibi – organik yumurta üreten küçük işletmelerin pazar bulmasını sağlıyor. Günümüzde üretmek bir dert ancak pazarlamak ayrı bir dert. Büyükşehir Belediyesi yetkililerini kırsal kalkınmaya yönelik bu uygulamalarından dolayı tebrik ederiz. Halk süt uygulaması tüm Türkiye'ye örnek oldu. Ben halk yumurta uygulamasının da örnek olacağını düşünüyorum.