Şu sıralar herkes Eskişehirspor başkanı olmaya talipli. Daha önce de yazmıştım, kongre öncesi başkan çok, ama kongre günü geldiğinde ortada sadece Halil Ünal var. “Yalvar yakar, zorla başkan yapıyoruz” Kulüp başkanlığı meziyet işi... Bence herkesin spor kulübü yönetebilecek kapasitesi yok... Hem sportif hem de maddi olarak başarı elde edeceksiniz. İkisini birlikte yapabilen başkan sayısı bir elin parmaklarını geçmez... Hem futbolcuyla ilgileneceksin... Taraftarı idare edeceksin... Yönetiminde çatlak olmayacak... Medyanın eleştirilerine tahammül edeceksin... Zor iş... Eskişehirspor başkanı olmak haddimize değil ama kendimden bir örnek vermek istiyorum... Kulübün bütün borçları temizlenmiş olsun... Üstüne bir de 50 milyon lira versinler... Beceremem... Kulübü batırırım. Menejerlerin elinde oyuncak olurum. Kendi işimde ne kadar başarılı olursam olayım, kulüp başkanlığında duvara toslarım.
İşi erbabına bırakmak gerekir. Kısacası başkanlık meziyet işi... Bir göreve talip olanların "şikayet etmeden" Var olan kötü durumu düzeltmek için çaba göstermesi gerekiyor…
HIZIMIZIN TUTSAĞI
Hayatın bize çizdiği yol, özgürlük ve güzelliklerle dolu olabilir, ama biz bu yolu yitirdik. Hırs insanların ruhunu zehirledi, dünyayı bir nefret çemberine aldı. Hepimizi kaz adımlarıyla sefaletin ve savaşların içine sürükledi. Hızımızı artırdık, ama bunun tutsağı olduk. Bolluk getiren makineleşme bizi yoksul kıldı. Edindiğimiz bilgiler bizi çıkarcı yaptı, zekamızı da katı ve acımasız. Çok düşünüyoruz, ama az hissediyoruz. Makineleşmeden çok insanlığa, zekadan çok iyilik ve anlayışa gereksinmemiz var. İnsancıl değerlerimizi koruyamazsak hayat korkunç olur, hep yitiririz.
ÜNLÜ OLMANIN AVANTAJI
Ünlü olmanın avantajı var mıdır? Varsa nedir? Henry Kissenger ünlü olmanın avantajını şu cümlelerle açıklıyor:
- İnsanların canını sıktığınızda bunun kendi hataları olduğunu düşünürler.
ADALET!
Adalet, insanın kendi üzerine düşeni yapması, en iyi ve en uygun olduğu işi yapması, herkese hak ettiğini vermesidir. Peki o zaman; bir insan bilgeliğe, kendisine ilişkin bilgiye sahip oldukça, nasıl olur da, kendisine ait, kendisinin bir parçası olan şeyi, en uygun olan işi yapabilir? Bütüne, başkalarına ilişkin bilgiye sahip oldukça, nasıl olur da, başkasının hakkını verebilir, bütünün adaletine katkıda bulunabilir? (Sokrates)
NASIL BU HALE GELDİLER!
Yıl 1889, yer Suriye - Şam. Gerçek bir fotoğraf. Taşıyan kişi Muhammed adında kör bir Müslüman. Taşınan ise Sameer adında yürüme engelli Hristiyan bir cüce. Sameer, kalabalık Şam sokaklarında Muhammed'in taşıyıcılığına, Muhammed de Sameer'in rehberliğine güveniyordu. Onlardan sadece biri görebiliyor ve sadece biri yürüyebiliyordu. İkisi de yetimdi, aileleri yoktu ve aynı evde yaşıyorlardı. Ölene kadar birlikte yaşadılar, Sameer öldüğünde Muhammed onun odasında günlerce ağladı ve kısa bir süre sonra da üzüntüden öldü. Fakirin, ezilenin dili, dini, ırkı olmaz. .../... Yukarıdaki yazı yıllar önce sanırım Evrensel Kültür'de yayınlanmıştı. Olduğu gibi yeniden paylaşmamızın bir nedeni var... Suriye'de olan biteni hepimiz görüyoruz... 100 yıl önce birbirine bu kadar yardımcı olan insanlar şimdi birbirinin boğazına nasıl sarılıyor... O samimiyeti o kardeşliği artık Ortadoğu'da bulmak zor!
GÜNÜN KARİKATÜRÜ