Prof. Dr. Cengiz Türe yazdı
Miras, en genel anlamıyla, önceki nesillerden bize intikal etmiş çeşitli varlıklar ya da değerleri ifade etmektedir.
Ama her şeyi de miras mantığıyla değerlendirmek pek doğru değil, bana kalırsa…
Özelikle tüm topluma hatta dünyaya ait olan değerler için “Miras” tabirinin kullanılması…
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) bile, dünya çapında koruma altına alınan “Kültür ve Tabiat Varlıkları” için “Miras” tabirini kullanmaktadır…
Bu kavram tabiat varlıklarımızı, tarihimizi ve kimliğimizi; geçmişle, şimdiyle ve gelecekle olan bağımızı ifade etmek maksadıyla kullanılsa da, doğrusu “Mirastan” çok “Emanet” olarak görülmesidir…
Çünkü miras, tüketme ve paylaşma hakkı tanıyan bir kavramken, emanet olduğu gibi koruma anlamına gelmektedir.
Kamu yararı dışında, sahsımıza miras yoluyla intikal etmiş değerler üzerinde elbette bir tasarruf hakkımız vardır.
Nede olsa ölüm hak miras helaldir…
Fakat gelecek kuşaklara korunarak aktarılması gereken, özellikle “Tabiat ve Kültür” varlıklarımızın, bir miras olarak görülmesi büyük bir çelişki yaratıyor.
Sanki emanet kavaramı mirastan daha çok sorumluluk duygusu yaratıyor, insanlarda…
Atalarımızdan bizlere emanet olan şu iki atasözü de bu düşünceyi yeterince destekliyor, sanırım.
İlki; Mirasa nereye gidiyorsun? Demişler; esip yağmaya, sürüp savurmaya demiş…
İkincisi ise; emanete hıyanet olmaz…
Bu nedenle doğru ifade “Tabiat ve Kültür Emanetleri” olmalı…
Emanetlerimize sahip çıkılması dileğiyle…