Hani bazı şeylerin kıymetini kaybedince anlarmışsınız.
Mesela sağlığın... Ne zaman hastalansak, basit bir nefes almanın bile ne kadar kıymetli olduğunu anlarız. Parının önemini, parasız kalınca anlarız. Huzurun ne demek olduğunu huzurumuz kaçınca öğreniriz.
Bu millet – maalesef – Atatürk'ün kıymetini, Atatürk'ün yolundan çıkınca anladı. Şimdi görüyoruz ki, ülkemizi yok etmek isteyen dış güçler ve onların yerel iş birlikçileri, Atatürk'ün yolundan bizi ayırarak işe başlıyor.
Mesela laikliği unutturarak ve içini boşaltarak işe başlıyorlar. Bir takım tarikatlere devletin altın anahtarını verip, sonra "Yanılmışız" diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlar. Sonra bu tip Amerikan uşağı tarikatlerin yerine, yine Türk düşmanı ve Amerikan uşağı başka tarikatler dolduruyorlar. Böylece laikliğin kıymetini anlıyoruz; kaybettiğimiz için anlıyoruz...
Türk Milletini yıkmak için, "Milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık, üstünde tepiniyoruz" diye tükürükler saçarak nefretlerini kusuyorlar... "Türk olmaktan Allah'a sığınırım" diyen İskilipli Atıf gibi adamların hakkında methiyeler düzüyorlar. Teröristleri televizyonlara çıkartıyorlar. 5 milyon Arap ithal edip, bu ülkenin Türklükten çıkmasını istiyorlar. İtiraz edeni de dinsiz olmakla suçluyorlar. Şimdi Atatürk Milliyetçiliği'nin kıymetini daha iyi anlıyoruz, Kaybettiğimiz için anlıyoruz.
"Yurtta barış, Dünyada Barış" sözünü de daha iyi anlıyoruz. Herkesle kavga ettiğimiz, sırf birilerine kabadayılanırsak "Televizyonda daha iyi gözükürüz, daha iyi milliyetçi taklidi yaparız" diye düşündüğümüz için anlıyoruz. Bir zamanların herkesin korktuğu ve saydığı güçlü Türkiye'sinin kıymetini daha iyi anlıyoruz; kaybettiğimiz için anlıyoruz... Kafasını turuncuya boyayan bir devlet başkanının Cumhurbaşkanımıza "Apattallık etme" diye mektup yazdığını görünce anlıyoruz itibarın saraylarla temin edilmediğini.
Milli ekonominin ne ne kadar önemli olduğunu yeni yeni anlıyoruz. Şimdiki gençler bilmez. Ancak biz şanslı orta yaşlılar ve yaşlılar, dünya üzerinde kendi kendine yeten 7 büyük gıda üreticisi ülkesinden biri olduğumuz günleri biliriz. Şimdi bir lokma ekmek için Yunanistan'a avuç açıyoruz.
Örnekleri uzatmak mümkün aslında. Sayfalar dolusu yazabiliriz. Mesela Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı'nı ele alalım. Eskiden basit bir grip aşısını üretmek hiç zor değildi Türkiye için. 2011 yılından beri hapşursak, dış güçlerden ilaç dileniyoruz. Son olarak kabadayılık yaptığımız Fransa bize aşı satıyor. Hatırladıkça utançtan yüzümüz kızarıyor...
Özetlemek gerekirse sözde değil, özde dünya liderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün kıymetini çok iyi anlıyoruz. Onun yolundan çıktığımız için anlıyoruz. Atatürk'ü 82 yıl önce bugün kaybettiğimiz için değil, asıl onun ilke ve devrimlerinden saptığımız için üzülüyoruz.
Kahraman Azerbaycan Ordusu'nun askeri harekatı büyük bir başarıyla sürüyor. İran – Azerbaycan sınırında bulunan ve Ermeniler tarafından işgal edilen topraklar, Azersaycan'ın eline geçiyor. Bu durum Ermenistan'ın İran üzerinden yardım almasını da engelleyecek. Son olarak çok önemli bir merkez olan Şuşa şehri de kurtarıldı. Şuşa'nın düşman işgalinden kurtarılması tüm Türk dünyasında sevinçle karşılandı. Uzmanlar Şuşa'nın yalnızca büyük bir kent olmadığını, aynı zamanda savaşın neticesini belirleyecek stratejik bir konumda olduğunu ifade ediyor. Rusya'nın tarafsız kalmasıyla yalnız kalan Ermenistan'ın artık savaşın sonucunun belli olduğunu kabullenmesi lazım. Yoksa son Türk toprağı kurtarılıncaya kadar muzaffer Azerbaycan orduları ilerleyecektir.
Ligin diri takımlarından Keçiörengücü karşısında galibiyete çok yaklaşmıştık. Aslında maçtan önce "1 puan verelim maç oynanmasın" deselerdi, pek çoğumuz bunu kabul ederdik. Ancak mağlup duruma düştüğümüz maçta geriden gelip öne geçtik. Tam da "Maç böyle bitsin ve 3 puanı alalım" derken son dakikalarda talihsiz bir gol yiyerek 1 puana razı olduk. Yapacak bir şey yok elbette. Önümüzdeki maçlara bakacağız. Şimdi Pazar günü Demirspor maçı için Adana'ya gideceğiz. Adana Demirspor da, Keçiöengücü gibi 15 puana sahip. İnşallah Ankara temsilcisine yapamadığımızı yapar, 3 puanla döneriz.
Büyükşehir Belediyesi ve Belediye İş arasında süregiden görüşmeler mutlu sonla bitti. Buna göre Espark emekçisi olan hemşehrilerimiz, ailelerine yüzleri gülerek döndüler.
Belediyelerimiz basit birer işletme olarak görülmemeli. Eğer ki bir işletmeyseniz, personel giderlerini kısmaya çalışmak normal bir şeydir. Ancak belediyeler kâr amacı güden işletmeler değil, hizmet amacı güden kurumlar. Bu yüzden bir belediye başkanı işçilerine daha fazla ücret ödeyebilirse, mutlu olur. Şimdi öğreniyoruz ki yüzde 32'lik zamla en düşük işçi maaşı 3 bin 500 lira olmuş. İnanın 3 bin 500 lira bile az bir para. Ancak ülkemizin gerçekleri göz önünde bulundurulursa çok iyi para. Yılmaz Büyükerşen ve arkadaşlarını tebrik ederiz. İşçi kardeşlerimizin de gözü aydın. Alın teriyle kazandıkları paradır. Güle güle harcasınlar...
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...