Geçen sene PAF takımıyla ligin ilk yarısını tamamladık. Acemi futbolcularımızın ilk yarı performansı sayesinde kümede kalmayı başardık.
Balıkesir mağlubiyeti sinirlerimizi bozdu. Ancak şunu unutmayalım; önümüzde zorlu bir mücadele var ve bu maratonda yenmek gibi, berabere kalmak ve hatta yenilmek de olacak. Şampiyonluğa oynayan bir takım olsaydık da bazı maçlarda yenilmeyecek miydik?
Geçen sene PAF takımıyla ligin ilk yarısını tamamladık. Acemi futbolcularımızın ilk yarı performansı sayesinde kümede kalmayı başardık. Bu sene aynı futbolcular çok daha deneyimliler. Yine kümede kalabiliriz. Üstelik geçen seneki teknik direktörümüz Fuat Çapa iyi bir teknik direktör olmasına karşın, Coşkun Demirbakan çok daha iyi bir teknik direktör. Yani öyle hemen enseyi karartmayalım.
Hazır teknik direktörden bahsetmişken, Coşkun Demirbakan'ın sosyal medyadaki bir paylaşımından da bahsedeyim. Demirbakan Balıkesir mağlubiyeti sonrasında, "Hatalarımı kabul ediyor ve özür diliyorum... Harekete geçmek ve verdiğim sözü tutmak için gidecek ve kalacak futbolcuların kimler olacağı belirsizliğinin ortadan kalkmasını bekliyorum. Sadece biraz sabır…" ifadelerinde bulunmuş. Şimdi bizim memleket biraz tuhaftır. Mesela eski Başbakanımız Bülent Ecevit yerli arabaya binmeyi tercih ediyordu. Normalde vergi ödeyen vatandaşların takdir etmesi gereken bir şey öyle değil mi? Ancak çok iyi hatırlıyorum bir vatandaş sokakta kendisine mikrafon uzatıldığı zaman Ecevit'in yerli araca binmesini eleştirmiş ve "Sünepe" demek terbiyesizliğinde bulunmuştu. Demek Ecevit fabrikaları, devlet arazilerini parsel parsel bir Arap şeyhine peşkeş çekip, karşılığında uçan saray alsa, acından sürüm sürüm sürünen aynı vatandaş, "Helal olsun!" diyecekmiş...
Ezcümle bizim memlekette 'düzgün' bir adam olmak başa bela getirir. Dolayısıyla Coşkun Demirbakan'a – naçizane – tavsiyem; özür dilemesin. Hatta Fatih Terim gibi davransın; kazandığımız zaman, "Ben kazandım" desin, kaybettiği zaman suçu başkalarının üzerine atsın. Türkiye'de böyle adamlar pirim yapar...
İçime hazır sigaralar
Eskişehir Emniyet'i büyük bir operasyon düzenleyerek bir villaya baskın düzenledi ve 882 kilogram tütünün yanı sıra çok sayıda sarılmış sigara ele geçirdi. Öncelikle Eskişehir Emniyeti'ni tebrik ederim. Eskiden polisimiz bu tip operasyonlar düzenlediği zaman, "Şu kadar 9 milimetrelik cephane, şu kadar örgütsel doküman ve bomba yapımında kullanılan şu kadar amonyum gübresi ele geçirilmiştir" diye açıklamalar yapardı. Şimdi bu açıklamalar değişti. Patlamaya hazır bombaların yerini, içime hazır sigaralar aldı.
Yasa dışı örgütsel dokümanlar gitti, yasa dışı kül tabakları geldi. Polisimiz adına üzülüyorum; yeteneklerini uyuşturucu veya silah kaçakçılığına yöneltmeleri gerekirken, bir de sigara kaçakçılığıyla ilgilenmek zorundalar. Bunun sebebi de tütün mamüllerine gelen aşırı zamlar. Bazıları bu zamları, sigarayla mücadele kapsamında değerlendirip, aklamaya çalışıyor. Açıkçası komik duruma düşüyorlar. Adını koyalım; parasızlıktan kırılıyoruz. "Zengin olan parayı bastıracak tezkere alacak, fakir olan şehit olacak; yok öyle yağma!" laflarını çoktan yedik yuttuk. Otelde kalandan salma alıyoruz. Köprü yaptırıp geçenden üç akçe, geçmeyenden döve döve beş akçe vergi topluyoruz. Haydi anladık; halife-i ruyi zemin ve efendiniz hazretleri halkının sağlığını o kadar düşünüyor ki, kulları sigara içmesin diye zam yapıyor.
O zaman soğan fiyatları neden artıyor? Vatandaşın ağzı kokmasın diye mi? Elektrik fiyatları neden zamlanıyor? Mum yakıp romantizimin doruklarına çıkalım diye mi? Hükumet para kazanmak için sigaraya – içkiye zam yapıyor. Bu da vatandaşın kaçakçılara yönlenmesine sebep oluyor. Hem hükumetimiz vergi gelirlerinden oluyor, hem de mafya gibi örgütler palazlanıyor.
Hükümet doğrusunu yapıyor
Hükumetimizin dış politikasını, yeri geldiği zaman yerden yere vuruyoruz. Fakat bunu üzüm yemek için yapmak lazım, bağcıyı dövmek için değil. Anlaşıldığı kadarıyla 'AK Parti düşmanlığı' bazılarını kör etmiş... Libya ile bir antlaşma imzaladık ve Doğu Akdeniz'deki çıkarlarımızı biraz daha sağlamlaştırdık. Anlaşmaya muhalefet de destek verdi. Ancak CHP ve İYİ Partililer Türkiye'nin Libya'ya asker göndermesine karşı çıktı. Libya iç savaşında mehmetçiğin taraf olmasından endişe ettiklerini belirttiler.
Bu endişeleri elbette ciddiye almak lazım. Nihayetinde ortada bir Suriye örneği var. Fakat ve öte yandan Libya Hükümeti bizimle bu antlaşmayı, zaten askeri yardım alacağı umuduyla imzaladı. Bizim için 1.500 kişilik bir taburun hiçbir ehemmiyeti yokken, bu miktar asker Libya için muazzam bir şey. Yoksa gidip Yunanistan'la da bir antlaşma imzalayabilirlerdi. Sınırlı bir askeri yardımın ülkemize zararı olmaz. Bizi de çirkin bir iç savaşın tarafı haline getirmez. Özetle muhalefetin endişelerini yabana atmamakla birlikte, hükumetimizin tutumunu doğru buluyorum. Libya antlaşması, son zamanlarda elde ettiğimiz en büyük diplomatik zaferdir.