Ayşe Tuğba Arslan'ın tasarlayarak ve canavarca hislerle öldüren Yalçın Özalpay, en ağır cezaya çarptırıldı. Ağırlaştırılmış müebbet hapis" demek, "Bir daha gün yüzü göremeyeceksin demektir. Hoş burası Türkiye... Bugünden yarına ne olur bilemeyiz. Biz yine moral bozmayalım. Affı çıkaran hükûmettir. Cezayı veren yüce yargımız ise toplum vicdanını rahatlatan bir karar almıştır.
Bu arada şu "Toplum vicdanını rahatlatan ceza" lafı gittikçe daha çok aklımı kurcalamaya başladı. Evet canavar bir adam hak ettiği cezaya çarptırıldı. Öte yandan yine de vicdanımızın pek rahatlamadığını hissediyoruz. Katilin cezasını bulması, toplum olarak bizim sorumluluklarımızı ortadan kaldırıyor mu? Katil hak ettiği cezayı buldu. Ancak Ayşe Tuğba Arslan da öldüğüyle kaldı. Hiçbir kuvvet onu geri getiremeyecek. Bu âdil mi?
Hiçkimse, "Benim bu cinayetle ne alakam var?" diye işin içinden sıyrılmasın. Millet olarak ve toplumun en üst organizasyonu olan devlet kurumu olarak, zavallı bir kadıncağızı koruyamadık. Şimdi katilin cezasını bulması, çok da vicdanımızı rahatlatkmıyor açıkçası...
1993 yılında temmuz ayında iki büyük katliamla karşılaşmıştık. İlki 2 Temmuz'da Sivas'taki Madımak Katliamıydı. Tam 33 vatandaşımız sırf Alevi oldukları için yakılarak öldürülmüştü. Bu katliamdan hemen üç gün sona yani 5 Temmuz'da ise bölücü örgüt mensupları Erzincan – Kemaliye'ye bağlı Başbağlar köyüne saldırıp, 29 köylüyü kurşuna dizip köyü yakıp toplam 33 vatandaşımızın ölümüne yol açmışlardı. Sırf Sünni oldukları için...
Üstelik aynı domuz sürüsü, iki hafta önce yani 24 Mayıs'ta Bingöl'de pusu kurup, silahsız ve sivil kıyafetli askerlerimizi katletmişti. Yine 33 kişi hayatını kaybetmişti. Yani 2 hafta içinde tam üç defa 33'er vatandaşımız şehit edilmişti.
Sizi bilmem ancak bu olayları birbirinden bağımsız, münferid hadiseler olarak değerlendirenlere gülüp geçerim. 2'si bölücü teröristler biri de radikal şeriatçı teröristler tarafından düzenlenen bu katliamların, Türkiye'de bir iç savaş çıkartmak için tertiplendiği çok açık. "Neyse ki otel dışındaki vatandaşlarımıza bir şey olmadı" diyecek kadar şaşkın bir başbakana sahip olmamıza karşın, 1993 yılındaki bu hain tuzakları, milletimizin aklıselimi sebebiyle atlattık. Ki aynı 1993'te önce Uğur Mumcu'yu sonra da Eşref Bitlis'i kaybetmiştik.
Bugün aynı aklıselime hiç olmadığı kadar çok ihtiyacımız var. Bu millet geçmişte birbirine düşman edilmeye çalışıldı, gelecekte de çalışacaklar. Bingöl, Sivas ve Başbağlar Katliamlarını hiç unutmamak lazım.
Eskişehir'in tek kadın belediye başkanı olan Mihalgazili Zeynep Akgün'ün trafik kazası geçirdiğini üzülerek öğrendik.Edinilen bilgiye göre AK Partili Zeynep Akgül, partisinin ilçe başkanı Ali Akkar Şehir Hastanesi'ne kaldırılmışlar ve durumları yiyimiş. Kazayı bir kaç kırık kemikle atlatan Zeynep Akgün'e acil şifalar dileriz. Kendisinin Şehir Hastanesi'ndeki yetenekli doktorlarımıza emanet olduğunu bilmek içimizi rahatlatıyor. Aslında bu tip kazalar iki açıdan çok önemli. Birincisi zaman zaman kendimizi, "Büyük gazeteci, büyük belediye başkanı, önemli işadamı" gibi beşeri yalanlara kaptırdığımızı hatırlıyoruz. İnsan hayatı bir pamuk ipliğine bağlı ve saçma sapan siyasal kavgalar ne kadar da gereksiz.
İkincisi ise trafik kurallarına uymanın ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz. Özellikle emniyet kemerinin hayat kurtardığını unutmamak lazım. Sayın Zeynep Akgün'ü tanırım; tuttuğunu koparan bir Anadolu kadınıdır. Ali Akkar'ı ise gıyaben tanırım. Her iki ismin de kısa sürede iyileşeceklerinden şüphem yok.
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...