Bu hafta beni mazur görün. Çok şey yazmak ve söylemek istiyorum ama dilim dönmüyor, elim varmıyor.
Bu hafta beni mazur görün. Çok şey yazmak ve söylemek istiyorum ama dilim dönmüyor, elim varmıyor.
Bu yüzden yazımı kısa keseceğim.
Son birkaç haftada iklim krizine bağlı yaşadıklarımız, seller, heyelanlar, orman yangınları beni öylesine sarstı ki, iki haftadır neredeyse gözüme uyku girmiyor. Tansiyonum düzenli kullandığım ilaçların sayısını artırmama ve arada dil altı takviyesi yapmama karşın 16’nın altına düşmüyor. Düşündükçe tansiyonum biraz daha yükseliyor.
Çok ama çok üzgünüm bu yaşananlardan. Cumhuriyet tarihinin en büyük orman yangını yanlış anımsamıyorsam yine Manavgat’ta 2008 yılında yaşanan orman yangınıydı ve bu yangında yaklaşık 15 bin hektar orman alanı tahrip olmuştu.
Gebze Teknik Üniversitesi tarafından uydu verilerine göre yapılan analizlere bağlı olarak tespit edildiği kadarıyla geçtiğimiz günlerde yaşanan yangınlarda Manavgat’ta 56 bin 663, Marmaris’te 12 bin 935, Bodrum’da 11 bin 898, Köyceğiz’de 1629 ve Gündoğmuş’ta 685 olmak üzere toplam 83 bin 810 hektarlık alanın yandığı tespit edildi. Sadece Manavgat’taki yangın, Cumhuriyet tarihinin en büyük yangının verdiği tahribatın neredeyse 3.5 katı tahribata yol açmış durumda. Üstelik ilerleyen yıllarda daha iyimser bir tablo beklemiyorum. Sonuçta bu yangınların temelinde yol açtığımız küresel iklim krizi var. İklim krizine bağlı artan sıcaklıklar, orman yangınlarını da beraberinde getiriyor.
İklim krizini çözmek adına tüm insanlığın ortak çabasıyla yaptıklarının boyutları ve etkileri düşünülürse, kısa vadede bir çözüm ortaya koyamayacağımız kesin. Diğer taraftan artan orman yangınlarına bağlı atmosfere salınan sera gazı emisyonlarının miktarındaki büyük artış düşünüldüğünde, aslında sera gazı emisyonlarını azaltma konusundaki çabamızın da ne ölçüde yeterli olacağını da kestirmek mümkün değil.
Bir kısır döngü içindeyiz. Korkarım bu kısır döngü yakında bizi dibe çekecek bir girdaba dönüşecek. Kalkınma ve kentleşme çabalarımız içinde göz ardı ettiğimiz, anlamaya çalışmadığımız gezegenimiz ve gezegenimizi oluşturan sistemler, kendi kuralları çerçevesinde dengeyi sağlayacak.
Ancak bu süreçte binlerce yılda kurduğumuz medeniyetimiz büyük ölçüde farklılaşacak. Sadece dirençli ve uyum sağlamış olanların ayakta kalma şansının olacağı yeni bir dünya düzenine, belki de yeni bir çağa adım atıyoruz. Çaresizce olanları izlemek dışında çok da bir şey yapamıyoruz.
Şurası bir gerçek ki, insanlığın bu yeni sınavı hiç de kolay olmayacak.
Son söz olarak ne dileyeyim.
Sellerin, yangınların, diğer afetlerin yaşanmadığı, pandemiyle ilgili yüz güldürecek haberlerin geleceği güzel bir hafta olsun.