Geçmişte…
Çok eski değil 20-25 yıl önce belediye başkanlığı o kadar revaçta değildi. Siyaset yapmak isteyenler, daha çok milletvekili olmak isterdi. Türkiye büyüdü, gelişti… Rant arttı. Şehirlerin hepsi birer rant merkezi haline geldi. Haliyle şehirlerdeki belediye başkanları da o rantın paylaşılmasını sağlayan etkili kişilerden biri oldu! Günümüzde…
Siyaset yapanların öncelikli tercihi belediye başkanlığı oldu. Milletvekilliği tercihi ise ikinci planda kaldı…
Bir çok partide milletvekili olanların, belediye başkanı olmak istemesini de bu şekilde değerlendirmek gerekir! Belediyelerin bütçesi, özellikle büyükşehirlerde bir çok bakanlığın bütçesini aştı. İşte böylesine büyük bütçe belediye başkanlarını beş yıl boyunca en kudretli kişiler arasında olmasını sağlar. Şehrin tanınan, bilinen iş adamları belediye başkanı ile samimi olabilmek için “türlü numaralar” çevirir. Şehirlerde “yüksek oranda para kazanan” kişiler için belediye başkanının A partisinden ya da B partisinden olmasının önemi yoktur. Onlar için kriter, “işlerin tıkırından gitmesinden” ibarettir. Ancak belediye başkanlarını belirleyen asıl kesim ise “akçeli işlerle” pek de ilgisi olmayan şehirdeki işçi, memur, emekli, çiftçi, esnaf ve öğrencilerdir…
Eskişehir’de seçimlerine de bu şekilde bakmak gerekir. Seçimlerden önce Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen bir cümle söylemişti:
-Bu şehri rantçılara teslim etmeyeceğim” Ve çok önceden söylediği bir başka cümle:
-Ben buradan gidersem buranın, şehri çok güzel yağmalayacaklar!
Bu cümleler Eskişehirliler üzerinde etkili oldu… İstanbul, seçimlerinin sonuçlanmamasını da yine bu şekilde düşünmek durumundayız.
NE YEDİĞİNİ BİLENLER!
Türkmen'in oğlu hastalanmış Ankara’ya gelmiş, Samanpazarı’ndan ucuza yiyor ucuza kalıyor. Bir gün yolu Çankaya tarafına düşmüş, bir lokantaya girmiş, bir hesap gelmiş önüne, Bodrum'da gelen hesaplar gibi...
Türkmen çıkışmış:
-Ulus’ta bunun on katı ucuz, bu nedir, demiş. Garson, yanıt vermiş:
-Efendim, burası lüks lokanta!
Türkmen anlamak istemiyor, anlamak işine de gelmiyor,
-Ne löküsü, ben löküs fener mi yedim.
Lokantanın sahibi gelmiş, bu kez o Türkmen'i ikna etmeye çalışmış.
-Efendim burası ‘turistik’ lokanta!
Türkmen, anında yanıtlamış:
-Ne turistiği ben buraya gezmeye mi geldim.
-Efendim, sizin anlayacağınız, burası çalgılı müzikli yerdir!
-Ne müziği ben müzik mi yedim.
Bakmışlar ki bir türlü Türkmen’e dert anlatamıyorlar, sonunda çareyi patron bulmuş:
-Bizde yeni başlayan Haymanalı bir komi vardı, getirin onu o konuşsun.
Haymanalı komi gelir Türkmen’in karşısına geçer ve konuşmaya başlar:
-Emmi seni kazıkladılar.
Türkmen, bu yanıttan memnundur:
-Hah şöyle, ne yediğimizi bilelim…
…/…
Yeni ekonomik paket açıklandı. Çalışanlar bize “soruyor” bu paket ne diyor…
Ekonominin yaldızlı sözleriyle ne olduğunu anlatamayız.
Özeti “Sizi kazıkladılar”
YANLIŞ ATILAN OYLAR!
Oyunu kullanan köylü seçmen biraz ilerledikten sonra geri dönmüş:
-Bey pusulamı geri istiyorum.
-Geri verilmez niçin istiyorsun!
-Zarfın üzerine adresi yazmayı unutmuşum da.
-Zarfa adres yazılır mı be adam…
-Geçen sefer adresi yazmadık oylar başka partiye gitti.
…/…
İstanbul seçimleri ile ilgili AK Parti yöneticilerinin açıklamalarına bakınca “fıkra gerçek oluyor” hissine kapıldım…
Ellerinden gelse, oyları zarftan çıkarıp “yanlış atılmış” diyecekler! Öyle ya! Yıllardır, kendilerine atılan oylar, bu kez nasıl başkalarına atılır…
İŞE YARAMIYORSA!
İki arkadaş balonla seyahat ederken yollarını kaybetmiş...
Yol sormak için alçalmışlar...
Bakmışlar aşağıda bir adam duruyor...
Seslenmişler:
- Beyefendi biz şu anda neredeyiz?
- Balondasınız...
İki arkadaş birbirine bakmış. Biri ötekine demiş ki:
- Bu adam yüzde yüz politikacı.
- Nerden anladın!
- Söylediği doğru ama hiçbir işe yaramıyor...
…/…
Bir siyasetçi hepimizin bildiği doğruları söylüyorsa dikkat edin! Toplumun hiçbir işine yaramaz!
FELAKETE ÖĞÜT!
Bilmediğimiz şeyler bizi felakete sürüklemez. Bizi felakete sürükleyen şeyler gayet iyi bildiğimizi sandığımız fakat öyle olmayan şeylerdir.
GÜNÜN SÖZÜ
Hayat garip… Bazen ulaşamayacağın kadar yüksekte sandığın kişiler, aslında eğilemeyeceğin kadar alçakta olabiliyor.
(S.Freud)